Batı’daki hükümetlerin sağa kayması İsrail’in soykırım ve yayılmacılığının devamına karşı sivil toplum muhalefetini bastıracak gibi görünüyor. Birleşmiş Milletler (BM) eski Filistin Özel Raportörü Richard Falk, 2024 yılı boyunca dünya düzeninin değişmesi yönünde atılan adımları ve 2025 yılında dünya siyasetinde beklenen gelişmeleri kaleme aldı.
Yakın geleceği tahmin etmek için kullanılan kristal küre nadiren bu kadar belirsizliklerle dolu ve bulanık görünmüştür herhalde. 2024, hayal kırıklıklarının, rahatsız edici sürprizlerin ve Ukrayna ile Gazze’de devam eden yıkımın hakim olduğu bir yıl oldu. Bu yıl aynı zamanda, Birleşmiş Milletlerin (BM) Gazze’de şimdiye kadarki en “şeffaf” soykırımı, Ukrayna’da anlamsız bir savaşı ve Sudan’da kitlesel katliamı durdurmadaki yetersizliğinin altını çizen bir yıl oldu.
2024 dünya düzeninin değişmesi için bir dönüm noktası mıydı?
2024 yılı boyunca Soğuk Savaş’ın ardından ABD’nin uluslararası hakimiyetinden kurtulmak için küresel bir öfke siyasetine ve İkinci Dünya Savaşı’nın beş galibinin jeopolitik manevralarına tabi olmayan ve hukukla yönetilen alternatif bir dünya düzeni için çok yönlü çaba sarf edildi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) beş daimi üyeye sınırsız veto hakkı verilerek zaten uluslararası hukukun felç edilmesine uzun zaman önce yeşil ışık yakılmıştı. Bu durum uzun zamandır dünyanın örgütlenme biçiminde derin bir tenakuz yaratıyor ve beşi de nükleer silah sahibi olan güçlü ve tehlikeli ülkelerin uluslararası hukuka saygı gösterme yükümlülüğünden yasal olarak muaf olmalarını sağlıyor.
Düşünen pek çok kişinin aklındaki soru, geçtiğimiz yıl yaşanan bu gelişmelerin önümüzdeki yıl da devam edip etmeyeceğidir. Neredeyse kesin olan bir gelişme, Donald Trump’ın ikinci kez ABD başkanı olmasıyla birlikte ortaya çıkan radikal değişim beklentilerinin de etkisiyle, Batı’daki iç siyasetin sağa kaymasıdır. Trump daha şimdiden aşırı sağcı bir iç gündem uygulama amacıyla kabinesine son derece tartışmalı siyasi figürleri atadı. Bu gelişmelerin yanı sıra Almanya, Fransa ve İtalya gibi Avrupa’nın önde gelen hükümetleri de otoriterliğe daha fazla meyletme eğilimi gösteriyor.
Ukrayna için umut
Rusya-Ukrayna Savaşı hiç olmaması gereken bir savaştı çünkü Rusya ve Ukrayna arasında diplomatik bir uzlaşı, Ukrayna’nın ve dünya barışının yararına olacaktı. Bu ise ancak sorumlu bir devlet yönetimiyle elde edilebilirdi. Ama en azından yeni yılda Rusya-Ukrayna savaşı için umut verici işaretler var. Trump’ın Ukrayna’da barış müzakereleri için bastırması ve 20 Ocak’ta görevi devralacağı Joe Biden’ın diplomasiye sırtını dönerek NATO’yu Rusya ile savaşmaya çağırdığı “jeopolitik savaşını” sona erdirmesi muhtemel görünüyor. Çünkü Trump ABD’nin güvenlik çıkarı olmayan uzak ve pahalı dış maceralara yapılan harcamaları kesmek ve dünyanın önünde barış elçisi olarak durmak istiyor.
İsrail, Filistin, Gazze, Lübnan ve Suriye
Ukrayna’nın aksine, İsrail ve Filistin konusu ise pek iç açıcı görünmüyor. Trump’ın İsrail’in koşulsuz bir müttefiki gibi davranarak Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğinde büyük İsrail’in kurulmasına destek vermesi bekleniyor. Bu plan Batı Şeria’nın, Gazze’nin bir kısmının ve Suriye ve Lübnan’daki “tampon bölgelerin” ilhakı yoluyla Filistin’i yok etme planını içeriyor. Ayrıca Trump’ın, İran’ın nükleer programını yok etme ve Tahran’da zorla bir rejim değişikliği sağlamaya yönelik desteğini yoğunlaştırarak Biden’ı geride bırakma niyetinde olduğuna dair her türlü gösterge mevcut. Batı’daki hükümetlerin sağa kayması da İsrail’in soykırım ve yayılmacılığının devamına karşı sivil toplum muhalefetini bastıracak gibi görünüyor.
Militarizme karşı sembolik zaferler
Küresel Güney’deki ülkelerin Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvurmaları Batılı olmayan devletlerin adalet ve barışın tesisi için uluslararası hukuka güvenlerinin bir ifadesiydi. UAD de Güney Afrika’nın başvurusuna geçici tedbirler alınması lehinde bir karar vererek bu başvuruya cesaret verici profesyonel bir tavırla karşılık verdi. Bu noktada UAD, neredeyse oybirliğiyle kabul edilen bir açıklamayla İsrail’in Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te devam eden işgalini geçersiz kılan ayrı bir görüş yayınladı.
Elbette İsrail’in uluslararası mahkemelerin aleyhte kararları karşısında sürekli olarak yaptığı gibi bu adımlara da meydan okuması bekleniyor. Bununla birlikte, Filistinlilerin şikayetlerine sempati duyan bu tür kararlar sembolik olarak önemlidir. Bu kararlar İsrail’i gayri meşrulaştırır ve sivil toplum aktivizmini harekete geçirerek Filistin için Boykot, Yaptırım ve Tecrit hareketi (BDS) gibi küresel dayanışma girişimlerine yol açar.
UCM tarafından çıkarılan Netanyahu ve İsrail’in eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın yargılanmak üzere Lahey’e gönderilmesini öngören tutuklama emirlerinin akıbeti ise belirsiz görünüyor. İsrail bu karara karşı yasal bir meydan okuma başlattı. İsrail hükümeti, liderleri için çıkarılan tutuklama kararının antisemitik bir hakaret olduğunu ve UCM ne karar verirse versin herhangi bir uygulamanın kınanacağını ve engelleneceğini açıkça belirtti.
UAD’nin soykırım ve işgal davalarında olduğu gibi UCM’nin tutuklama kararı çıkarması bile Filistinlilerin meşruiyet savaşında kazandığı önemli bir sembolik zaferidir. Bu kararlar 2025’te ya da kısa bir süre sonra İsrail’in varlığı üzerinde yaratacakları etkiyle dünyayı şaşırtabilir. Bu noktada son 50 yılın sömürgecilik karşıtı savaşları askeri olarak daha zayıf da olsa sembolik olarak meşruiyet savaşında galip gelen halklar tarafından kazanılmıştır. Bu takdire şayan durum, baskı altındaki bir halkın hukuk mücadelesinin , ahlak ve dirayetinin önemini ortaya koyuyor.
Kasım 2024’te sivil toplum tarafından Gazze Mahkemesi’nin kurulması, Güney Afrika ve Vietnam Savaşı örneklerinde olduğu gibi dengeleri değiştirebilecek küresel dayanışma girişimlerini harekete geçiren ve Filistinlilerin temel haklarını elde etmek için verdikleri mücadeleyi meşrulaştıran bir başka gelişmedir.
Çok kutupluluk 2025’te daha mı görünür olacak?
Aynı zamanda uluslararası toplum çok taraflı girişimlerde bir artış yaşıyor. BRICS tarafından modellenen türden özerk çok kutuplu ağlar yaratma ve özellikle dolarizasyona karşı meydan okuma dürtüsünün güçlenmesi, başarılı olduğu ölçüde, dolarizasyonu elinde tutan ülkelerin yüksek gümrük tarifeleri uygulamasına sebep olup mevcut ticaret savaşının ekonomik tehditlerini artırabilir. Bu tehditler, ülkelerin ticarette karlılığı ve verimliliği arttırmak için klasik iş gücünün yerine dijital olarak sofistike insan emeği ikameleri koyma eğilimiyle daha da kötüleşecektir.
Her şeyden önce 2025 yılı, devam eden ABD hegemonyası nedeniyle Batı’ya karşı verilen meşruiyet savaşında küresel güvenliğin tek elden yönetilmesi ve Küresel Güney’in yeniden dirilen meydan okumaları arasında yeni gerilimlere tanık olacaktır.
Richard Falk
Princeton Üniversitesi’nde Milbank Uluslararası Hukuk Emeritus Profesörüdür ve BM İnsan Hakları Konseyi İşgal Altındaki Filistin Eski Özel Raportörüdür.