Doç. Dr. Göktürk Tüysüzoğlu
Giresun Üniversitesi Öğretim Üyesi
Güney Kafkasya’nın siyasal anlamda en hareketli ülkesi olarak bilinen Gürcistan’da geçtiğimiz günlerde cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleştirildi. İlk turda seçilmek için geçerli olan yüzde 50 + 1 salt çoğunluğa hiçbir adayın ulaşmasının beklenmediği seçim tam da beklendiği gibi ikinci tura kaldı. Bağımsızlığa kavuşmasından bu yana yedinci kez cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleştirildiği ülkede, bu seçimlerde 25 aday yarıştı. Epey düşük olduğu söylenebilecek yüzde 46,7’lik katılım oranının, halkın huzursuzluğunu ve seçim sonucunda oluşabilecek tabloya dair ümitsizliğini yansıttığı da ifade edilebilir. Bu tablonun oluşumunda, seçimlerin ikinci tura kalacağı beklentisinin zaten kabul edilmiş olması ve bu bağlamda insanların tercihlerini ikinci tura saklama iradesi göstermesi hususu da önemli bir gerçeklik olarak değerlendirilebilir.
Her ne kadar 25 aday yarışmış olsa da, seçimlerin aslında 2 aday arasında geçeceği daha baştan tahmin edilmekteydi. Seçimlerin ilk turundan çıkan sonuç da tam olarak bunu ortaya koymuş oldu. Nitekim ilk tur sonucunda, iktidardaki Gürcü Rüyası Koalisyonu tarafından desteklenen “bağımsız” aday Salome Zurabişvili yüzde 38,63’lük bir oy oranına ulaşırken, ana muhalefet partisi Birleşik Ulusal Hareket ve müttefikleri tarafından desteklenen Grigol Vaşadze ise yüzde 37,74’lük oy oranıyla onun hemen ardında konumlandı. Üçüncü sıradaki isim Davit Bakradze’nin yüzde 10,9’luk oy oranına ulaşabildiği dikkate alındığında, ülke siyasetinin bu iki isim ekseninde belli bir “kutuplaşmaya” gittiği anlaşılabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişin söylenmesi gereken en temel hususlardan biri de 2017 yılı içinde yapılan anayasal değişiklikten dolayı bu seçimin, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçileceği son seçim oluşudur. Nitekim parlamenter sistemi ve özellikle de başbakanlık koltuğunu güçlendirme doğrultusunda yapılan anayasal değişikliklerden sonra, bundan sonraki süreçte, cumhurbaşkanı halk tarafından değil, Gürcistan meclisinde yapılacak seçimlerin ardından belirlenecek.
Gürcistan’da siyasal arena, temelde iki isim ve onların siyasal alandaki karşılıkları ya da temsilcileri üzerinden anlamlandırılabilir. Bunlardan birincisi, “yaşayan en zengin Gürcü” olarak tanınan ve servetinin önemli bir bölümünü Rusya’da edinmiş olan eski başbakan ve Gürcü Rüyası Koalisyonu’nun kendisini geri planda tutmayı tercih eden lideri Bidzina İvanişvili’dir. 2012 seçimlerinde Birleşik Ulusal Hareket Partisi’nin iktidarına son veren Gürcü Rüyası’nın kurucusu olan İvanişvili daha sonra başbakan olarak ülke siyasetinde aktif olarak yer almıştı. Ne var ki aynı isim, 2013’de Mihail Saakaşvili’nin cumhurbaşkanlığı süresinin son bulmasının ardından yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmamış ve destek verdiği Giorgi Margvelaşvili’nin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından, başbakanlık görevini de bırakarak Tiflis’e hakim bir tepedeki malikanesinde Gürcistan siyasetini “dışarıdan” yönlendiren isim olarak konumlanmayı tercih etmişti. Bidzina İvanişvili, siyasi kariyerini tamamıyla Saakaşvili’yi ve müttefiklerini iktidardan uzak tutabilme amacına odaklamış, 2012 yılındaki parlamento ve 2013 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bunu gerçekleştirdikten sonra da aktif siyasetin dışında kalarak bu mücadeleyi yönlendirmeyi tercih etmişti.
Servetini Rusya’da edinmiş olan İvanişvili, Moskova ile iyi ilişkilere sahip biri olarak kabul edilse de, Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’yı bağımsız olarak kabul ediyor olmasının ülkede meydana getirdiği tepki ve hayal kırıklığı nedeniyle Moskova’ya yakın bir çizgi izlememişti. Hatta Gürcü Rüyası Koalisyonu’nun AB ile çok yakın ilişkiler kurduğu söylenebilir. AB tarafından Gürcistan vatandaşlarına tanınan 3 aylık vize muafiyeti de Gürcü Rüyası Koalisyonu döneminde elde edilmişti. Gerek İvanişvili gerekse de Gürcü Rüyası içinde yer alan tüm aktörler, Tiflis’in hedefinin Avrupa ve Batı ile entegrasyon ve hatta gelecekte de AB üyeliği olduğunu birçok kez vurguladı. Fakat Bidzina İvanişvili ve Gürcü Rüyası’nın manevralarında dikkatli olduğu husus NATO üyeliğiydi. Moskova’nın bu hususta tepkili olduğunu bildikleri ve Saakaşvili’nin manevraları nedeniyle yaşanan Ağustos 2008 Savaşı benzeri bir gelişmenin yaşanmasına izin vermek istemedikleri için, İvanişvili ve Gürcü Rüyası’nın NATO üyeliği vurgusunu pek kullanmadığını görüyoruz. Bu hususta oldukça pragmatist ve dengeli bir yaklaşımın söz konusu olduğu söylenebilir.
Ülke siyasetine yön veren diğer ana hat ise eski cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili ve onun kurucusu olduğu Birleşik Ulusal Hareket Partisi. 2003 yılının sonunda gerçekleşen Gül Devrimi’nin önderliğini yapan, Harvard mezunu bir avukat olan Saakaşvili’nin katıksız Batı yanlısı ve Rusya karşıtı tutumu, onun NATO ve AB üyeliğinin altını kalın çizgilerle çizen politikaları ve Rusya ile Putin’i eleştiren yaklaşımıyla harmanlandığında, Gürcistan’ı 2008 Ağustos’unda yaşanan ve ülkenin fiilen üçe bölünmüşlüğünü tescil eden savaşa götürmüştü. Bu savaşın ardından ülke çapında ve uluslararası arenada ciddi bir itibar kaybına uğrayan Saakaşvili, partisinin 2012’deki seçimleri kaybetmesi ve cumhurbaşkanlığı görevinin süresinin dolması nedeniyle 2013 yılında yapılan seçimleri ise destek verdiği ismin kaybetmesi üzerine ikinci plana itilmişti. İvanişvili’nin ön plana çıkması ve Batılı ülkelerle kurduğu yakın ilişkilerin yanı sıra, aleyhinde açılan yolsuzluk davalarından sonra Saakaşvili Gürcistan’dan ayrılmıştı. Yevromaydan gösterileri esnasında Ukrayna’daki Batı yanlısı gruplara destek veren ve daha sonra da Ukrayna vatandaşlığına geçen Saakaşvili, bir dönem Odesa valisi olarak mevcut Ukrayna Başbakanı Petro Poroşenko’ya en yakın isimlerden biri olmuştu. Bu süreçte Gürcistan vatandaşlığından çıkarılan Saakaşvili, Ukrayna’da da hırslı davranışları ve iktidarı elde etmeye yönelik girişimlerinden sonra Poroşenko ile anlaşmazlığa düşmüş, hem AB hem de ABD’den beklediği desteği bulamayınca, Poroşenko’ya karşı giriştiği “umutsuz” çabaların da sonuç vermemesi üzerine Ukrayna hükümeti tarafından sınır dışı edilmişti. Bu gelişmenin ardından Gürcistan’daki süreçle yeniden yakından ilgilenmeye başlayan Saakaşvili, (kendisi başında olmasa da) kurucusu olduğu Birleşik Ulusal Hareket’in eylemlerini ve politikalarını koordine etmeye çalışmıştı. Ukrayna’da siyasete dahilinden dolayı Gürcistan vatandaşlığından olan Saakaşvili, Poroşenko ile girdiği mücadelenin ardından Ukrayna vatandaşlığından da çıkarılmıştı. Fakat bu konunun hukuken tartışmalı olmasından dolayı, halen bu ülkenin vatandaşı olduğuna dair hukuki bir süreci işletmeye çalışıyor. Gürcistan vatandaşı olmayan Saakaşvili’nin bu ülkenin siyasal işleyişini etkilemeye yönelik eylemleri, eski Sovyet cumhuriyetlerinde siyasetin ne denli ilginç bir çerçevede yürütüldüğünü gösteriyor. Ne var ki hırslı, dengesiz, sert ve öngörülemez tavırlarından dolayı Saakaşvili, artık ne Brüksel’in ne de Washington’un tercih ettiği bir isim.
Bu iki isim ve onların yönlendirdiği siyasal hareketler, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir kez daha karşı karşıya geldi. En çok oyu alan aday Salome Zurabişvili, bağımsız bir aday olarak seçimlere katılmış olmasına karşın, Gürcü Rüyası tarafından destekleniyor. Bunun en önemli nedeni ise Zurabişvili’nin Saakaşvili ile onun iktidar yıllarında yaşadığı büyük çaplı kişisel anlaşmazlık. Nitekim bu anlaşmazlık, Zurabişvili’nin Saakaşvili’yi “tek adamlık” ile eleştirmesi ve kendi siyasal hareketini kurmasıyla sonuçlanmıştı. Zurabişvili bu anlaşmazlığın öncesinde, 2004-2005 yılları arasında Gürcistan’ın dışişleri bakanlığını yapmış bir isimdi. Üstelik onu bu göreve getiren isim de ona Gürcistan vatandaşlığı verilmesini sağlayan Mihail Saakaşvili’ydi. Zira Zurabişvili Gürcü asıllı olmasına karşın, Paris doğumludur ve Fransa dışişleri bakanlığında yetişmiş bir diplomattır. Fransa’nın Tiflis Büyükelçisi olduğu dönemde yaşanan Gül Devrimi sonrasında, Saakaşvili’nin ısrarıyla, aile kökenlerinin bulunduğu Gürcistan’da dışişleri bakanlığı görevini kabul etmiş olan Zurabişvili, bu görevden ayrılmak zorunda kalmasının ardından da Fransa’ya dönmemiş ve Gürcistan siyasetinin önemli isimlerinden biri olarak hem parlamentoda yer almış hem de BM nezdinde ülkesi adına görevler üstlenmişti. Bağımsız bir milletvekili olarak parlamentoda yer alırken devlet başkanlığına adaylığını koyan Zurabişvili, hem 2012 hem de 2013 seçimlerinde Gürcü Rüyası Koalisyonu’nun iktidarına “söylem” bazında destek vermesinden ötürü, cumhurbaşkanlığı adaylığı çerçevesinde Gürcü Rüyası tarafından destekleniyor. Tabii ki bu kararın arkasında, Zurabişvili’nin Birleşik Ulusal Hareket’e ve Saakaşvili’ye olan uzaklığı da yatıyor. Salome Zurabişvili Fransa kökenli olmasından ve tanınan bir kariyer diplomatı olmasından dolayı AB tarafından da destekleniyor.
Zurabişvili’nin hemen ardından ikinci sırada gelen Grigol Vaşadze de tıpkı Zurabişvili gibi diplomat kökenli bir isim. SSCB döneminde Moskova’da diplomasi eğitimi alan Vaşadze, yine SSCB dışişleri bakanlığı bünyesinde çeşitli görevlerde bulunmuş bir isim. 1990-2008 yılları arasında özel sektör bünyesinde Moskova ve New York’ta çeşitli sektörlerde istihdam edilmiş bir isim olan Vaşadze hem Rusya hem de Gürcistan vatandaşlığı olan biri. 2008’de Meclis Başkanı seçilen Davit Bakradze’nin yerine Saakaşvili tarafından dışişleri bakanlığına atanan Vaşadze, Birleşik Ulusal Hareket’in seçimleri kaybettiği 2012 yılına kadar bu görevi yürütmüştü. Sadık bir Saakaşvili taraftarı olarak bilinen Vaşadze, Saakaşvili Gürcistan’ı terk ettikten sonra da, parti içinde yaşanan tartışma ve çalkantılar esnasında hep Saakaşvili’nin görüşlerini yansıtan ve savunan bir isim olarak dikkat çekmişti. Rusya vatandaşlığını bırakıp yalnızca Gürcistan vatandaşı olarak yoluna devam eden Vaşadze, Davit Bakradze ve çevresiyle Saakaşvili arasında yaşanan liderlik tartışmasından sonra, Birleşik Ulusal Hareket Partisi’nin meclisteki sandalyelerinin büyük bir bölümünü kaybetmesine neden olan tartışmada da Bakradze ve diğerlerinin karşısında durmuştu. Nitekim bu gerginlik esnasında Davit Bakradze ve birçok Birleşik Ulusal Hareket Partisi mensubu partiden ayrılarak Avrupalı Gürcistan adıyla, Batı yanlısı ve hemen hemen Ulusal Hareket ile aynı idealleri savunan bir parti kurmuştu. Birleşik Ulusal Hareket ise “doğal” lideri olan Saakaşvili ülkeye dönene kadar lider seçmemekte direniyor.
Grigol Vaşadze seçimlerin ilk turunda, iktidarın desteğine sahip rakibi Salome Zurabişvili’den yalnızca yüzde 1 daha az oy alarak büyük bir başarı elde etti. Üstelik ikinci tur öncesinde, seçimlerin ilk turunda yüzde 10,9 oy alarak ikinci tura kalamayan Davit Bakradze’nin desteğini almayı da başarmış durumda. Bakradze’nin iktidardaki Gürcü Rüyası’na yönelik olumsuz bakışı, onun Vaşadze’ye destek vermesini beraberinde getirmişe benziyor. Nitekim Bakradze 2013’teki cumhurbaşkanlığı seçimlerine Birleşik Ulusal Hareket Partisi’nin adayı olarak girmiş ve Gürcü Rüyası’nın adayı, şimdiki cumhurbaşkanı Giorgi Margvelaşvili’ye kaybetmişti. Mevcut görünüm itibarıyla Bakradze’nin ve seçimlerden dördüncü sırada çıkan Gürcistan İşçi Partisi’nin lideri Şelva Natelaşvili’nin de desteğini alacağı görülen Grigol Vaşadze’nin, 2 Aralık’taki ikinci turda kazanma ihtimali daha yüksek görünüyor. Böyle bir sonucun ortaya çıkması halinde, Gürcü Rüyası’nın iktidarının sorgulanmaya başlanması ve erken parlamento seçimlerinin düzenlenmesi de pek sürpriz olmayacaktır.
Eski Sovyet coğrafyasında seçimler kişisel mücadelelerin ve özellikle Batı ile Rusya arasındaki stratejik anlaşmazlığın bir parçası olarak okunabildiği için, Gürcistan’daki seçimlerin de bunun dışında kalması pek mümkün olmadı. Ne var ki seçimlerin ikinci turunda yarışacak her iki aday da esasen Batı yanlısı hareketlerce destekleniyor. Bu seçim aynı zamanda İvanişvili ile Saakaşvili arasındaki siyasal miras mücadelesinin de yeni bir perdesi. Şu açık ki bu seçimlerden sonra Tiflis’in Batı yanlısı yöneliminde ve Rusya’nın bu ülkede kendisi adına “dengeyi” sağlayabilmek için elinde tuttuğu Abhazya ile Güney Osetya’daki varlığına ilişkin herhangi bir değişikliğin yaşanması beklenmemeli. Bu bağlamda, Gürcistan’ın Türkiye ile olan “iyi” ilişkilerinin seçim sonucunda bozulması da mümkün görünmüyor. Zira Gürcistan’ın Batı ile arasındaki ilişkiyi kurmak ve Rusya’nın baskısından belli oranda da olsa sıyrılmasını sağlayabilmek anlamında Türkiye önemli bir işleve sahiptir.