Ali Rıza ÖZKAN
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine, 19-20 Şubat tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret etti.
2020 yılının başında gerçekleşen Mirziyoyev’in ziyareti ile Türkiye ve Özbekistan arasındaki ilişkilerin niteliği değişecek mi? Bağımsızlığının ilk yılında Özbekistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Kerimov 22-24 Aralık 1991’de, Mirziyoyev ise 2017’de Türkiye ziyaretleri gerçekleştirmişti.
Bu ziyaret ile birlikte Türkiye, üçüncü kez Özbekistan’dan en üst düzeyde konuk ağırladı.
İki ülke Cumhurbaşkanları Eşbaşkanlığında oluşturulan ‘Özbekistan-Türkiye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ikili ilişkilerde sıçrama yaratması bekleniyor.
2016 yılından beri gelişme eğiliminde olan iki ülke ilişkilerinde dönüm noktasının aşıldığını söyleyebilir miyiz?
Hiç kuşkusuz, 2016 yılında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Taşkent ziyareti ile başlayan bahar havasının sürmesi ve daha da gelişmesi için koşullar son derece uygun.
Türkiye ile Özbekistan dünya konjonktüründe şaşılacak derecede ortak arayışlara sahipler. Her iki ülkeyi daha yakın işbirliğine yönlendiren koşullar olarak, ortak tarihsel, sosyolojik ve kültürel mirasın yanında, günümüzde var olan uluslararası jeopolitik içerisinde ortak kaderi paylaşıyor olmalarını da hesaba katmak zorundayız.
ORTAK TARİHİ MİRAS
Gerek Türkiye’de ve gerekse Özbekistan’da, özellikle de siyasetçiler tarafından sürekli vurgulansa da, toplum nezdinde daha az dile getirilen konu, Türkiye ile Özbekistan’ın son derece önemli tarihsel bir ortak mirası paylaşıyor olmalarıdır.
Harezmşahlar’ın son hükümdarı Celaleddin Harezmşah Mengüberti ve Emir Timur’un atlarının izlerini takip edenler, Anadolu’da çağdaş Özbekistan ile ortak mirasımızın çok kuvvetli kanıtlarını göreceklerdir.
Her iki hükümdar da, Anadolu’daki Türk tarihine yön veren izler bırakmışlardır. Türkiye’nin önceli Osmanlı devletinin bir bakıma öncü habercisi olarak niteleyebileceğimiz Selçuklu mirasının temsilcileri Harezmşahların son hükümdarı Celaleddin Harezmşah Mengüberti’nin mezarının Türkiye’de olmasını ortak mirasın ötesinde, Özbeklerin bu yiğit şahını ülkemize emanet edilmiş olarak da anlıyoruz. Nitekim, Emir Timur’un Anadolu seferi de, aynı ortak mirasa dayanan bir hukukunun sonucudur.
Türkiye’nin kültürel ve etnik kimliğinin en belirleyici iki ögesi Koca Ahmet Yesevî ile birlikte, İmam Maturidî’nin olması ve Türk tasavvuf kollarının neredeyse hepsinin Özbekistan topraklarında ortaya çıkması, üzerine pek durulmayan ama, kökleri çok derinlerde olan ve yaşayan ortak inanç kültürüne işaret ediyor.
Özbekistan’ın kadim Türk medeniyetlerine yurt olması, hem Türkiye ve hem de Türk dünyası için Özbekistan’a çok önemli bir rol yüklüyor.
Buharî’den İbn Sina’ya, Tirmizî’den Ali Kuşçu’ya kadar sayısız bilimci ve din adamı her iki ülkenin ortak tarihsel ve kültürel mirasının mühürleridir, adeta.
YENİ BİR DÜNYA KURULURKEN
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında da Özbekistan ile ortak mirasın ifadesi olarak alınan maddi ve manevi yardımların önemi büyüktür. Hoca Ahmet Yesevî müritlerinin İstanbul’da kurduğu Özbekler Tekkesi, Türkiye’nin birinci dünya savaşının sonunda verdiği bağımsızlık savaşında Anadolu’ya asker ve silah ulaştırmada merkez görevini üstlenmişti.
Öte yandan, Buhara Emirliğinin hazinesinden Bağımsızlık Savaşı için gönderilen maddi yardımlar için de Türkiye, sonsuza dek Özbekistan’a minnet duygularını koruyacaktır.
SSCB’nin kuruluşu ile birlikte Türkiye ve Özbekistan arasındaki siyasal ve sosyal ilişkiler kesintiye uğrasa da, bugün, yeni bir dünya düzeninin kıyısında, her iki ülke de ortak mirasın zenginliğinden aldıkları güçle, geleceğe umutla bakabilecek fırsata sahip ender ülkelerden ikisidir.
ÖZBEKİSTAN VE TÜRKİYE’NİN ŞANSI
SSCB’nin yıkılışı dünyada kısa süreliğine gerilimi sona erdirse de, ardından gelen yıllarda yeryüzü bir cehenneme döndü. Tek kutuplu dünyanın, barışı ve refahı değil, tersine yoksulluğu ve şiddeti yaygınlaştırdığına tanık olduk.
Hem Türkiye ve hem de Özbekistan bu dönemin zararlarını acıyla tecrübe etmiş iki ülkedir. Acı tecrübenin kazandırdığı bilgelik ile her iki ülke de uluslararası platformlarda ortak anlayışlar, ortak pozisyonlar geliştirerek, ülkesel ve küresel barışa ve refaha daha fazla katkıda bulunma şansı sahiptir.
Özbekistan ve Türkiye’yi sadece ortak tarihsel mirasın bir araya getirmediğini, ama aynı zamanda günümüz koşullarında dünyanın yeni arayışlarında da ortak anlayışlara sahip olduklarını her iki Cumhurbaşkanı’nın uluslararası temaslarından ve konuşmalarından anlıyoruz.
ORTAK BİR GELECEK İÇİN
Türkiye açısından Özbekistan ile siyasi ilişkilerin geliştirilmesi, ticaret hacminin artması, savunma, eğitim, sağlık, turizm gibi alanlarda işbirliğinin büyümesinin anlamı sadece ekonomik kazanç değildir.
Türkiye ile Özbekistan ilişkilerine alışılagelmiş uluslararası ilişkiler penceresinden bakarsak büyük bir hataya düşeriz.
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in de, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte düzenledikleri ortak basın toplantısında sık sık vurguladığı gibi, iki ülke arasındaki ilişkilerin temeli kardeşlik hukukudur. İki ülke arasındaki siyasi, ticari, bilimsel ve kültürel ilişkilerin dayanağı binlerce yıllık tarihsel kökleri olan kadim kardeşliğimizde aranmalıdır.
Türkiye modern dünyadan edindiği tecrübeleri, geliştirdiği modelleri, siyasal ve ekonomik ilişkilerini Özbekistan’ın kalkınması için sunarken, Özbekistan da Türk dünyasının en yoğun ve en dinamik nüfusuna sahip olması, Avrasya’nın kilit pozisyonunda yer alan coğrafyası ve yüksek sanayi, tarım ve turizm potansiyeli ile ortak bir geleceği beraberce inşa edebilecek şansı yakalamışlardır.
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in 2020 Türkiye ziyaretini kardeşlik bağlarının mühürlenmesi olarak tanımlamak ve gelecekte her iki ülkede de minnetle anılacak bir dönüm noktası olarak işaretlemek yanlış olmayacaktır.