Küreselleşen dünyada dış politikayı salt ilgili devlet kurumlarının denetimi altında bir alan olarak algılamak şüphesiz ki yanıltıcı olacaktır.
Gelişen iletişim teknolojilerinden yararlanarak kurdukları ağlar aracılığıyla uluslararası ilişkilerde görünür olmaya başlayan Sivil Toplum Kuruluşları (STK), geleneksel devlet anlayışının değiştiği, sınırların belirsiz bir hal aldığı günümüzde, devletlerin ulaşamadığı noktalara ulaşmakta ve etkinlik göstermektedirler. Bu bağlamda STK’lar, hükümeti dış politika yaparken yalnızca kendi toplumunun tercihlerini değil, ilişkide oldukları devletlerin toplumlarının duyarlılıklarını da dikkate almaya teşvik etmektedir.
Uluslararası arenada devlet dışı aktörlerin rolünün gitgide artmasına bağlı olarak STK’lar ulusal sınırların ötesine geçmeye başlamış, bu nedenle de kamu diplomasisi çalışmalarında devletlerin en önemli partnerleri haline gelmişlerdir.
Türkiye de uluslararası sahada gerçekleşen bu değişimden nasibini almakta ve bu süreç içinde hükümet dışı örgütler daha çok insiyatif geliştirmekte, daha çok dış politikaya etki edebilme kabiliyeti elde etmektedir.
STK’ların amacı sadece belli konuların ortaya konulması ve bunların kamuoyuna duyurulmasından ibaret olmamalıdır. Faklı SKT’lar arasında somut işbirlikleri ve ağlar kurmak ve bunları aktif tutabilmek, uluslararası ağlara dahil olmak ve ortaklıklar kurmak için etkin bir kamu diplomasisi oldukça önemlidir.
STK’ların önemi, siyasal iletişimin en önemli yollarından biri olan lobicilik alanında da öne çıkmaktadır. Karar verme süreçlerini etkileme ve yönlendirme stratejisi olarak yorumlanabilecek lobicilik özellikle son dönemde önemli bir faaliyet alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bölgesel anlamda güven ve istikrarın temini ve devamlılığı, ekonomik ve sosyal gelişmeyi de beraber getiren unsurların başında yer almaktadır. Bu noktadan hareketle Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bugüne kadar, komşularıyla ilişkilerinde barış ve güven ortamına dayalı bir dış politika temelinde hareket etmesi, tarihi misyonu da göz önünde bulundurulduğunda özel bir öneme sahiptir.
Günümüzde hızla değişen dünya düzeni karşısındaki bu değişimlerin en yoğun yaşandığı bir coğrafyanın hem fiziki hem de siyasi olarak merkezinde yer alan ülkemizin, tarihi misyonuna uygun hareket etmesi ve bu yönüyle de örneklik teşkil etmesi beklenmektedir.
Özellikle son yıllarda, Avrasya olarak bilinen bölgede gerek coğrafi gerekse siyasi açıdan önemli bir pozisyonda olan ülkemiz ile Balkanlar ve Kafkasya’dan başlayarak Orta Doğu’ya uzanan coğrafya içerisinde bulunan devletler arasında kültürel, ekonomik ve siyasi alanlarda önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
EkoAvrasya Vakfı olarak kurulduğumuz ilk günden itibaren Türkiye’nin Türk Cumhuriyetlerine yönelik politikaları çerçevesinde şekillendirilmiş bir gelecek inşasına aktif bir STK olarak özellikle gerçekleştireceğimiz lobicilik faaliyetleri ile katkıda bulunmak önceliğimiz olmuştur.
Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda gerek yurtiçi gerekse yurtdışında STK’lar, üniversiteler, enstitü ve akademiler ile ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz projeler ile sadece Asya kıtasında değil Afrika ve Avrupa kıtalarında da misyonumuzu sürdürüyor olmak bizlere gurur veriyor.
Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda bizlerden desteğini esirgemeyen başta akademisyen dostlarımız olmak üzere bu coğrafyaya gönül vermiş, hayat bulduğumuz topraklardan beslenen Türk Dünyası sevdalılarına, başta şahsım olmak üzere Mütevelli Heyetimiz adına teşekkürü bir borç biliyorum.
Hikmet EREN
EkoAvrasya Vakfı
Mütevelli Heyeti Başkanı