Çatışmalar, Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesine bağlı olan IMEC projesinin geleceğinin sorgulanmasına neden oldu. Dr. Hüseyin Korkmaz, 7 Ekim saldırılarının ardından Filistin-İsrail çatışmasının Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne alternatif planlanan IMEC projesine etkilerini kaleme aldı.
Geçtiğimiz ay Hindistan’da yapılan G20 Zirvesi’nin en önemli sonucu Hindistan’ı Orta Doğu’ya, Orta Doğu’yu da Avrupa’ya bağlayacak IMEC ticaret koridorunun ilanıydı. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne karşı alternatif olarak algılanan bu yeni ekonomik koridor İsrail’e yapılan ani saldırı sonrası fiiliyata geçmeden rafa kalkma tehlikesiyle karşı karşıya.
İsrail’de derinleşen çatışmalar Asya, Orta Doğu ve Avrupa arasındaki ticaret bağlantılarını genişleterek ekonomik kalkınmayı hedefleyen ve Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesine bağlı olan IMEC projesinin geleceğinin sorgulanmasına neden oldu.
Oysa kısa süre önce Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan “Orta Doğu bölgesi şu an son 20 yıldır olmadığı kadar sakin.” diyerek bölgenin ABD öncülüğünde yapılanan yeni bir ekonomik ve siyasal entegrasyonun eşiğinde olduğunu muştuluyordu. Hamas’ın silahlı kolu İzzeddin el-Kassam Tugaylarının 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e yönelik başlattığı ani saldırı bölgenin karmaşık siyasal ve güvenlik yapısını derinden sarstı.
Bölgesel jeopolitik dengelere etkisi
İsrail’in saldırıya hazırlıksız yakalanması ve ertesinde meydana gelen gelişmeler durumun vahametini derinleştirdi. Geniş bir alana yayılan çatışmalar sonucu çok sayıda insan hayatını kaybederken İsrail tüm Orta Doğu’nun dengelerini yerinden oynatacak bir saldırı hazırlığında olduğunu ve Hamas’a gereken cevabın verileceğini defaatle vurgulayarak resmi olarak “savaş” ilan etti.
İsrail ve ABD, saldırının arkasında İran’ın olduğundan şüpheleniyor. Dolayısıyla İsrail’in başlattığı karşı saldırının Lübnan, Suriye ve hatta İran’a sıçraması olasılıklar dahilinde. İsrail’de cereyan eden savaş bölgesel jeopolitiği ciddi manada cendereye sokacak ve bir süredir devam eden normalleşme dinamiğini tersine çevirecek gibi görünüyor.
Bu yıl Orta Doğu’da Çin’in öncülüğünü yaptığı normalleşme çabalarının bir sonucu olarak İran ve Suudi Arabistan arasında önemli ve ses getiren bir uzlaşma sağlanmıştı. Bu uzlaşma bölgesel ve küresel çerçevede önemli bir etki de yaratmıştı. Buna karşılık, ABD ve müttefiklerinin IMEC projesi, Suudi Arabistan ve İsrail arasındaki yakınlaşmayı teşvik etmeyi ve Çin’in arabuluculuk rolünü dengelemeyi amaçlıyordu. Ancak Hindistan’dan Orta Doğu’ya yönelen “doğu koridoru” ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya uzanan kuzey koridorundan oluşan projenin “kuzey koridoru” bölümünde halihazırda ciddi bir güvenlik sorunu mevcut.
IMEC projesi ile ilgili mutabakat zaptını imzalayan ülkeler 60 gün içerisinde hızlıca hareket edip bir eylem planı hazırlamayı planlıyorlardı ancak İsrail’deki çatışmalar bunu engelleyecek gibi görünüyor. ABD Başkanı Joe Biden’a göre “ezber bozan tarihi bir adım” olan proje İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu tarafından “Orta Doğu’nun çehresini değiştirecek tarihteki en büyük işbirliği projesi” olarak tanımlanmıştı.
Suudi-İsrail uzlaşmasının IMEC için önemi
IMEC projesi aslında bir anda ortaya çıkan bir girişim değil. G7 ülkeleri tarafından desteklenen Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı (PGII) çatısı altında yer alıyor. Ayrıca 2021’de oluşturulan ve Hindistan, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve ABD’den oluşan I2U2 adlı grup tarafından uzunca müzakere edilen bir konu. Suudi Arabistan da daha sonra bu grubun bir parçası haline geldi.
Jeostratejik çerçevede koridor, Biden yönetiminin Suudi Arabistan’ı Çin’den uzaklaştırma ve İsrail ile yakınlaştırma girişiminin bir parçası olarak okunabilir. Ancak Orta Doğu’daki bu jeostratejik dönüşüm çabaları İsrail’de meydana gelen çatışmalarla ciddi anlamda sekteye uğramış görünüyor. Bu çerçevede ABD’nin IMEC koridoru ya da Suudi-İsrail yakınlaşmasına dönük planları artık umut verici görünmüyor.
ABD’nin Çin’in Orta Doğu’daki etkisine karşı koymak için diplomatik bir araç haline gelen söz konusu proje Orta Doğu’daki yayılma emareleri gösteren çatışmalar nedeniyle başlamadan sonlanabilir. Bölgede ortaya çıkan güvensizlik, gerilimin ve istikrarsızlığın artmasına yol açarak bölgedeki yatırımları caydırabilir. Ayrıca derinleşen savaş bölgedeki nakliye ve ticaret yollarını aksatarak Hindistan ile Avrupa arasında mal taşımacılığını alternatif rotalara yönlendirecektir. Çünkü ancak Suudi Arabistan ve İsrail’in ilişkileri normalleştirmesi halinde, IMEC projesinin gelişme şansı var. Suudi Arabistan’ın Filistin meselesindeki tutumu net. 1967 sınırları dahilinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını destekliyor ve barış sürecini canlandırma çabalarının “bağımsız bir Filistin devletinin” kurulmasına katkıda bulunmasını bekliyor. Bu arada Suudi Arabistan’ın kısa süre önce Filistin’e ilk büyükelçisini atadığını not etmekte fayda var.
Dolayısıyla Filistin meselesinde gelinen son durum ve çatışmaların derinleşmesi Suudi Arabistan’ın İsrail ile olası bir yakınlaşma konusunda geri adım atmasına neden olacaktır. Şanghay İşbirliği Örgütü’nde (ŞİÖ) diyalog ortağı olan ve geçtiğimiz aylarda yapılan zirvede BRICS’e de üye olan Suudi Arabistan mevcut jeostratejik manzara çerçevesinde Pekin ve Moskova hattına biraz daha yaklaşabilir.
Biden yönetiminin önerdiği IMEC projesinin Çin ve İran karşıtı yapısı, bir yandan Çin’in Orta Doğu’daki nüfuzunu azaltmaya çabalarken diğer yandan hasımları ile normalleşen İran’ı oyunun dışında bırakmayı amaçlıyordu. ABD’nin koridor ile ilgili bir başka stratejik hedefi ise hem BRICS hem de G20 içerisinde önemli bir aktör olan Hindistan’ın Çin-Rusya hattından uzaklaştırılmasıydı. Buna ek olarak Türkiye ve Mısır’ı baypas eden projenin “kapsayıcılığı” ile ilgili de bazı soru işaretleri ortaya çıkmıştı.
Türkiye’nin Kalkınma Yolu Projesi
Bu noktada özellikle Türkiye’nin “Kalkınma Yolu Projesi” ile önemli bir alternatif ortaya koyduğunu da not etmek gerekiyor. Türkiye’yi Basra Körfezi’ndeki Büyük Faw Limanı’na bağlayan ve 1200 kilometrelik demir yolu ve otoyoldan oluşan “Kalkınma Yolu Projesi” yeni ipek yolu olarak tanımlanıyor ve projeyle ilgili somut adımlar da atılmış durumda.
Mevcut manzarada kaybeden ülke Hindistan gibi görünüyor. IMEC projesinin en büyük kazananı olması beklenen Hindistan’ın İsrail’deki savaşın projeye etkisini azaltmak için bazı adımlar atması beklenebilir. Bölgede Tahran, Moskova ve Pekin hattı ile ABD, İsrail ve Hindistan hattı arasında beliren bu yeni jeostratejik çekişme teolojik, ideolojik ve politik faylar üzerinden test ediliyor. Stratejik tarafsızlığıyla bilinen Hindistan’ın Rusya ve İran tarafından planlanan Kuzey-Güney koridoruna meyletmesi de beklenebilir.
Sonuç olarak İsrail’in Körfez ülkeleriyle Abraham Anlaşmaları üzerinden başlayan normalleşme çabaları IMEC projesiyle nihayete erecekken patlayan çatışmalar bölgedeki dinamikleri derinden etkileyecek gibi görünüyor. Hindistan’ın Mumbai Limanı ile Almanya’nın Hamburg kentini birbirine bağlayacak koridor kısa süre önce İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “kıtalar arasında bir barış ve refah köprüsü” haline gelecek ve sonunda “yeni bir Orta Doğu yaratacak” devasa bir proje olarak lanse edilmişti. Oysa şu anda söz konusu proje fiilen başlamadan sonlanmış gibi görünüyor. Projenin yeniden mobilize edilmesi taraf ülkelerin güçlü bir irade göstermesine bağlı.
İsrail’de cereyan eden savaş Washington tarafından mobilize edilen İsrail-Suudi normalleşme sürecini sekteye uğratmakla kalmayıp Çin’in arabuluculuğunda Suudi Arabistan ve İran arasında yeni tesis edilen karşılıklı güveni de tehdit edebilir.
Küresel hegemonya mücadelesi çerçevesinde şekillenen ABD-Çin rekabetinin en yoğun cephelerinden Orta Doğu bu derin kırılmayla sarsılırken mezkur savaşın en önemli sonuçlarından biri de “yeni Orta Doğu” anlatısının çökmesi olacak gibi görünüyor. Çin’in bölgedeki arabulucu rolü ya da IMEC projesi gibi girişimlerin geleceği, çöken bu anlatının yeniden inşa edilebilmesine bağlı. Tabii asıl husus bu yeni anlatıyı hangi aktörün nasıl inşa edebileceği noktasında kilitleniyor.
Dr. Hüseyin Korkmaz
Bağımsız araştırmacı. 2021 yılında “Küresel Organik Kriz ve Yeni Soğuk Savaş: ABD ve Çin’in Sınırsız Stratejik Rekabeti” başlıklı kitabı yayınlanan yazarın çalışma alanları arasında Küresel hegemonya, ABD-Çin ilişkileri ve Çin’in Dış Politikası bulunuyor.