Ukrayna’ya sağlanan silahlardan, yapılan ekonomik yardımlara, bu ülkeden alınan buğdaydan, savaştan kaçan Ukrayna vatandaşlarının durumlarına kadar pek çok başlık yeniden değerlendirmeye tabii tutulacaktır. Gazeteci Mehmet A. Kancı, Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları neticesinde aşırı sağın yükselişinin Kıta Avrupası’nda yakın gelecekte siyasi dengeleri nasıl etkileyeceğini kaleme aldı.
Geride bıraktığımız Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesinde ortaya çıkacak sonuca dair iki hakim görüş vardı. İyimserler safında yer alanlar, popülist/aşırı sağın oy oranını artıracağını kabul etmekle beraber, Avrupa Halk Partisi Birliği adı altında kendisini ifade eden merkez sağın, birliğin idealleri ve hedefleri doğrultusunda dengeyi sağlamaya devam edeceğini, kayda değer bir paradigma değişiminin yaşanmayacağını savunuyorlardı. Benim gibi kötümserler ise bu seçimin yalnızca Avrupa Parlamentosunun sandalye dağılımını değiştirmekle kalmayacağı, Parlamentonun yapısının ötesinde küresel siyaset açısından kırılma noktası teşkil edeceği fikrindeydi.
AP seçim sonuçları ve aşırı sağın yükselişi
9 Haziran Pazar günü saatler henüz gece yarısını göstermeden, hatta kesin olmayan sonuçlar dahi açıklanmadan önce ortaya çıkan manzara ise kötümserlerin tahminlerinin ötesine geçti. 720 sandalyeli parlamentoya 96 milletvekiliyle en fazla temsilciyi gönderen Almanya’da ana muhalefetteki Hıristiyan Demokrat Birlik partileri birinci sırada gelirken, aşırı sağcı/ popülist parti AfD ikinci sırada yer aldı. Koalisyon hükümetini oluşturan Sosyal Demokratlar üçüncü, Yeşiller Partisi ise dördüncü olabildi. Parlamentoya vekil gönderme sıralamasında 81 milletvekiliyle ikinci sırada yer alan Fransa’da ise sonuçlar deprem etkisi yarattı. Aşırı sağ, Cumhurbaşkanı Macron’un Rönesans Hareketi’nin iki katı oy alırken 40 yıldır ilk kez bir parti seçimde tek başına yüzde 30’dan fazla oy aldı. Hem kırsal kesimde hem de kentlerde aşırı sağın zaferi, Macron’un erken seçim ilan etmesine yol açtı. Parlamentoya milletvekili gönderme sıralamasında 76 milletvekiliyle üçüncü sırada yer alan İtalya’da ise ülke ortalamasının üzerinde bir iktidar süreci yaşayan Başbakan Giorgia Meloni liderliğindeki popülist “İtalya’nın Kardeşleri” bu seçimden de birinci sırada çıktı ve iktidarın kendilerini yıpratmadığını ispatladı. Belçika’da Başbakan Alexander De Croo istifa kararı alırken, Avusturya’da da aşırıcı sağcı Özgürlük Partisi birinci sırada yer aldı. Görüldüğü gibi sonuçlar, Avrupa Parlamentosunun kompozisyonunu değiştirmekle kalmadı; alınan ve alınmak üzere olan erken seçim kararlarıyla, Avrupa’daki ulusal politikaları ve Trans-Atlantik ilişkilerin doğasını değiştirebilecek gelişmeler de kapıda.
Bu sonuçlar Avrupa-Atlantik ilişkilerini değiştirir
Haziran ayı sonu itibarıyla Fransa’dan başlayacak seçimler dizisi, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu tehditlere dair ulusal politikaları radikal şekilde değiştirebilecek hamleleri beraberinde getirebilir. Seçim sonuçları daha yakından incelendiğinde artan enflasyon, enerji ve gıda fiyatları, Rusya-Ukrayna savaşının ekonomilerde yarattığı dengesizlik ve göç hareketleri, hem kırsal kesimde hem de kentlerde oy tercihlerinin sağa kaymasına yol açtı. Bu tepkilere bağlı olarak ellerini güçlendiren aşırı sağ/popülist partilerin iktidara gelmeleri ya da iktidar ortağı olmaları halinde, yürürlükte olan Ukrayna’ya destek politikalarını gözden geçirmeleri kaçınılmaz olacaktır. Ukrayna’ya sağlanan silahlardan, yapılan ekonomik yardımlara, bu ülkeden alınan buğdaydan, savaştan kaçan Ukrayna vatandaşlarının durumlarına kadar pek çok başlık yeniden değerlendirmeye tabii tutulacaktır. Dahası, ABD’de yaklaşan başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın şansının daha yüksek olduğu ve birinci başkanlık döneminde Avrupa’daki NATO müttefiklerine yönelik sert tavrı dikkate alındığında, transatlantik ilişkilerde yeni komplikasyonların doğması da kaçınılmaz olacaktır.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban iki hafta kadar önce, ekim ayında yeni NATO Genel Sekreteri’nin belirlenmesinin ardından, Rusya’ya karşı yürütülen operasyonlara dahil edilmemeleri için bir anlaşma imzalamak isteyeceklerini söyledi. Orban, NATO üyeliklerinin devam etmesiyle beraber, ittifakın sınırları dışındaki operasyonlara katılmak istemediklerinin altını çizdi. Macaristan Başbakanının ortaya koyduğu bu üyelik modeli yakın gelecekte, Rusya ile yürütülen savaşlara NATO’nun destek vermesine karşı çıkan tüm hükümetlerin örnek alacağı bir yöntem haline gelebilir. Hatta, aşırı sağcı/popülist partilerin iktidara gelebileceği ülkelerin, geçmişte Fransa ve Yunanistan’ın yaptığı gibi ittifakın askeri kanadından çekilme yoluna başvurmaları da söz konusu olabilir.
Halihazırda cephe hattında inisiyatif Rusya’dan yana gelişirken ufukta görünen tek umut 2025 yılına kadar Ukrayna’ya sağlanacak 95 adet F-16 uçakları. Ki bu uçakların dahi Rus füzelerine hedef olmaması için Ukrayna’ya komşu ülkelerdeki üslerde tutulup buradan Rus topraklarına yönlendirileceklerinden bahsediliyor. Macaristan ve Slovakya yüksek sesle, NATO ve Avrupa Birliği’nin (AB) diğer pek çok ülkesi ise alçak sesle, doğrudan bir savaşa sürüklenmek istemediklerini ifade ediyorlar. Avrupa’nın mevcut mühimmat üretim kapasitesinin Rusya’nın hayli gerisinde kaldığı dikkate alındığında, savaşa destek vermek konusunda gönülsüz olan ülkelerdeki iktidar değişiklikleri de Ukrayna’nın savaşı sürdürme kapasitesini baltalayacaktır. 2022 yılının şubat ayından bu yana tercihlerini Ukrayna-Rusya savaşını uzatmaktan yana kullanan ABD-İngiltere ikilisi, yakın gelecekte AP seçimlerinin Kıta Avrupası’nda yarattığı etkilerle daha şiddetli şekilde mücadele etmek zorunda kalacaktır.
Gazeteci Mehmet A. Kancı