Rusya’nın Asya-Pasifik Ülkeleriyle ve İran’la Yakınlaşması, Ukrayna Savaşında Elini Güçlendirir mi?

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salih Yılmaz ve Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, Rusya’nın Asya Pasifik ülkeleriyle ve İran’la yakınlaşmasının Ukrayna savaşındaki dengeleri nasıl etkileyeceğini kaleme aldı.

Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu: Evet, güçlendirir. Bunu birkaç hususla açıklamak mümkündür. En başta şunu söylemek gerekir, Rusya-Ukrayna savaşı çoktandır iki ülke arasında sürdürülen bir çatışma olmaktan çıktı ve Rusya ile Batı arasındaki bir savaşa dönüştü. Bu savaş çok yönlü olup taraflar ellerindeki kozlarını da kullanıyorlar. Nitekim başından beri Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) amaçlarından biri de Rusya’nın tam izolasyonuydu. Rusya da izlediği dış politikayla bunu engellemeyi başardı ve aynen Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi Asya Pasifik, Orta Doğu, Güney Amerika ülkeleriyle iyi ilişkiler geliştirerek Ukrayna’nın arkasında olan Batı’nın karşısında tek olmadığını gösterdi. Rusya’nın bu siyasetinin somut sonuçlarından biri de Ukrayna Barış Konferansı’ndaki netice oldu. Çin bu konferansa katılmadı, BRICS ülkeleri ise sonuç bildirgesine imza atmayarak Rusya ile dayanışma içerisinde olduklarını gösterdiler. Dolayısıyla Rusya’nın Asya-Pasifik ülkeleri, İran ve genel olarak ABD hegemonyasına karşı çıkan ülkelerle işbirliğini geliştirmesi, hem Ukrayna Savaşı’nın sonuçları açısından hem de genel olarak Batı ile mücadelesinde önemlidir.

Rusya’nın adı geçen ülkelerle işbirliği, ülkenin ekonomik durumunu ve doğal olarak da cephedeki durumu etkiliyor. Rusya, Ukrayna cephesinde şüphesiz büyük harcamalar yapıyor. Her ne kadar Kremlin, hem bu durumu hem de Batı’nın uyguladığı yaptırımları halka yansıtmamayı başarsa da ülke ekonomisinin mevcut durumdan daha fazla etkilenmemesi için ve Batı ile ilişkiler önümüzdeki süreçte barış tesis edilse dahi eskisi gibi olamayacağından, Rusya’nın yeni ticari ortaklar bulması ya da mevcut ortaklarıyla ticaret hacmini artırması gerekiyor. Nitekim Rusya son 2 yıldır enerjiden askeriyeye pek çok alanda yeni pazar arayışındadır. Ticari ortakların çeşitlendirilmesi, kendi ürünleri için yeni pazarlar bulması, yaptırım dolayısıyla ithal mallarının başka yerlerden tedarik edilmesi de bu bağlamda Rus Devleti’nin başlıca amaçlarındandır. Dolayısıyla Moskova, özellikle SSCB’nin eski dostlarından Kuzey Kore, İran, Orta Doğu ve Gübey Amerika’nın bazı ülkeleriyle ticari münasebetlerini artırıyor ki bu husus belirtildiği gibi maddi olarak hem Rusya’nın ekonomik durumu açısından hem cephedeki Rus ordusunun durumu açısından önemlidir.

Rusya’nın Çin, Kuzey Kore, İran gibi ülkelerle, diğer bir deyişle Batı’nın sorun yaşadığı, kimine yaptırım uyguladığı ülkelerle yakınlaşması, bir örgütlenme ya da Batı tarafından “kendilerine” karşı bir birlik olarak da algılanıyor. Özellikle Rusya’nın adı geçen ülkelerle nükleer alanda geliştireceği muhtemel bir işbirliği bu açıdan daha da önemlidir. Zira Kore’nin ve İran’ın nükleer alanda çalışmalar yapması (kimine göre sahip olması), Batı’nın asla isteyeceği bir şey değildir. Bu bağlamda Rusya belirleyici ülkedir. Dolayısıyla bu husus, Ukrayna ile ilgili pazarlıklarda kullanılabilecek konulardan biridir. Ukrayna’nın silahsızlaştırılması karşılığında Kuzey Kore, İran gibi ülkelere bu alanda yardım etmeme teminatı verilebileceği gibi Rusya’nın Asya Pasifik ve İran gibi ülkelerle geliştirdiği işbirliği, Batı’nın Ukrayna konusunda çok daha temkinli davranmasına da neden oluyor.

Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi

***

Prof. Dr. Salih Yılmaz: Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rusya’nın Çin, İran ve hatta Vietnam ve Kuzey Kore’yle ilişkilerini sıkılaştırması kendisi için uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Rusya’nın Asya stratejisi SSCB Dönemindeki “Demir Perde” şüphesini artıracağı gibi Rusya, Çin ve İran ile kendi kuralları çerçevesinde de bir blok kuramayacaktır. Rusya’nın makul şartlarda Ukrayna’da uzlaşmayı seçmesi kendi güvenliği ve geleceği açısından olumlu sonuçlar doğurabilir. Diğer türlü bu savaş Rusya için yıpratıcı olacağı gibi Putin sonrası süreç için de belirsizlikleri uzun süreli hale getirebilir.

ABD ve İngiltere bu savaşı ne kadar uzatırlarsa süreçten o derece yararlanabilirler. Hatta gelecek süreçte Avrupa Birliği’nin (AB) de bu halinden şekil değiştirerek çıkabileceğini söyleyebiliriz. Macaristan, Slovakya gibi ülkeler yeni süreçte AB dışı kalabilirler.

Ukrayna’da devam eden savaş nedeniyle Moskova’yı izole etme süreci devam ederken Rus lider Vladimir Putin’in Kuzey Kore ve Vietnam ziyareti, Çin ve İran ile stratejik anlaşmaları aslında bir bakıma ABD-İngiltere açısından Batılı ülkeleri daha çok işbirliği yapmaya itiyor. Bu süreçte tarafsız kalmaya çalışan Japonya ve Hindistan gibi ülkeler de Batı bloku ile işbirliğini sıkılaştıracaklardır. Putin’in Kuzey Kore ve Vietnam’ı ziyareti aslında güç gösterisi değil bir çaresizlik olarak algılanıyor.

Rusya’nın BRICS gibi henüz yönetimsel yapılanmasını tamamlayamamış bir örgütü ön plana çıkarması da Çin’i rahatsız edebilir. Çünkü Çin, BRICS, Şangay İşbirliği Örgütü gibi oluşumları ABD’ye rakip olarak değil tam tersi hem Batı hem de Doğu’nun rekabetinden yararlanmak için kullanmayı planlıyordu. Eğer Rusya’nın ısrarı ile bu süreç Doğu-Batı çatışmasına dönüşürse Çin, mallarını ABD ve AB ülkelerine satamayacağı için büyük bir krizle karşı karşıya kalacaktır. Kaldı ki bunun ilk örnekleri Çin malı elektrikli otomobillere vergi konulmasıyla gerçekleşti.

Rusya’nın Çin, Rusya, Kuzey Kore ısrarı ABD için yeni fırsatlar doğuruyor. ABD’nin Romanya’da kurmaya başladığı 10 bin kişilik NATO Üssü, Batı sınırları için bir duvar görevi görecektir. Japonya’nın da askeri gücünü artırmasıyla bu süreç SSCB Döneminde olduğu gibi “Demir Perde”nin yeniden kurulmasına neden olabilir. Fakat yeni süreçte Demir Perde’yi Ruslar değil çevrelemeyle ABD öncülüğünde Batı bloku yapacaktır.

Çin-Rusya ilişkileri, 2. Dünya Savaşında Almanya-Rusya ilişkilerine benziyor. Stalin de Hitler’le saldırmazlık paktı imzalayıp Polonya’yı onunla bölüştüğünde ortaya çıkan sürece benzer bir durum günümüzde de oluşabilir. Çin, Rusya-Batı arasında bir savaş halinde Rusya’yı paylaşmak için ABD ile müzakere edebilecek bir stratejiye sahiptir. Çin şu anda Rusya’dan ucuz gaz, petrol ve hammadde alarak ürettiklerini Batı’ya satıyor. Pekin kendi pazarı olan Batı’yı kaybetmeyi değil her zaman bulabileceği hammadde kaynağı olan Rusya’yı feda etmeyi tercih edebilir. Rusya ile ABD arasındaki rekabet Çin’in AB ile ve Afrika ülkeleriyle faaliyetlerini de olumsuz etkileyecektir.

Dünyada şu anda 5 büyük kriz var: Ukrayna’daki savaş, Orta Doğu’daki savaş, kitlesel yasa dışı göç, Afrika Sahilindeki darbeler ve Tayvan çevresindeki gerilimler. Bu krizlerin çıkması ve devam ediyor olması ABD-İngiltere bloğunun zayıfladığını gösterse de aynı zamanda NATO ve Batı’nın yeniden yapılanması için fırsatlar sunuyor.

Batı’nın Soğuk Savaş sonrası güç dengesini değiştirmeyi amaçlayan yeni stratejisi Ukrayna’da savaş sürdükçe Batı lehine olacaktır. Rusya, Çin gibi büyük güçler ile Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu durumdan ekonomik olarak olumsuz etkilenebileceği gibi gelecek dönemler için milli teknolojiler üretme konusunda ise avantaj elde edebilirler.

Prof. Dr. Salih Yılmaz

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi

Son Yazılar