Patlamalar, sadece hedef alınan kişilere yönelik doğrudan bir saldırı değil aynı zamanda Lübnan’daki güvenlik sistemlerine karşı bir operasyon olarak da değerlendiriliyor. Milli İstihbarat Akademisinden Dr. Celal Erbay, Lübnan’daki patlamalar üzerine teorileri ve Türkiye’nin bu tip saldırılara karşı gücünü kaleme aldı.
Lübnan’da yaşanan, birçok kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına neden olan çağrı cihazı ve telsiz patlamaları, bölgedeki gerilimi artıran önemli bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Bu patlamaların nasıl gerçekleştiği, kullanılan cihazların sabotajla mı yoksa bir siber saldırı sonucu mu infilak ettiği gibi sorular teknik incelemeyi gerektiriyor. Bu patlamaların arkasında İsrail’in olduğu iddia ediliyor. Birçok kaynağa göre bu saldırılar, gelişmiş mühendislik ve istihbarat operasyonlarıyla gerçekleştirildi.
Lübnan’da yaşanan patlamalar üzerine teoriler
Patlamalarla ilgili en güçlü teori, patlayıcı malzemelerin cihazların üretim veya dağıtım sürecinde yerleştirildiği yönündedir. Patlamaya yönelik sabotajın tedarik zincirinde gerçekleştiği düşünülüyor. Bu durum, yapılan operasyonun sofistike doğasını gösteriyor. İsrail istihbarat birimlerinin, Lübnan’a girmesinden önce bu cihazları ele geçirip içine patlayıcı maddeler yerleştirdiği düşünülüyor. Bu işlemlerin Tayvan merkezli Gold Apollo tarafından yapıldığı iddia edilse de şirket, marka lisansı verdikleri “BAC” isimli firmayı işaret etti.
Bu tür bir sabotajın gerçekleşebilmesi için lojistik destek ve yüksek teknolojiye sahip olan bir ülkenin desteği gereklidir. Bu tür operasyonlarda İsrail’in ajanlarıyla sabote edilen ve içerisine askeri patlayıcı yerleştirilen cihazlar, istihbarat birimleri tarafından uzaktan kontrolle infilak ettirilebilir.
İddialara göre patlayıcılar, cihazların batarya bölümlerine ya da devre bileşenlerine gizlendi. Bu tür askeri sınıf patlayıcıların küçük ve günlük kullanımda fark edilmeyecek kadar sofistike şekilde cihazlara yerleştirilmesi, operasyonun hassasiyetini artırıyor. Kullanılan patlayıcıların PETN gibi yüksek yoğunluklu ve küçük miktarlarda bile etkili patlayıcılar olduğu düşünülüyor. PETN, askeri operasyonlarda sıklıkla kullanılan bir patlayıcı ve düşük hacimde büyük etki yaratma kapasitesine sahip. 1996’da Yahya Ayyaş’a düzenlenen suikastta İsrail, Ayyaş’ın cep telefonuna PETN yerleştirmişti. Cihazın içine yerleştirilen küçük miktardaki PETN, suikastın yüksek hassasiyetle ve etkili şekilde gerçekleştirilmesini sağlamıştı.
Patlamalar nasıl tetiklendi?
Patlamaların nasıl tetiklendiği konusunda ise birçok teori bulunuyor. Cihazların radyo sinyalleri veya alfa sayısal kısa mesajlar aracılığıyla uzaktan patlatıldığı iddia ediliyor. Bu senaryoya göre, cihazlara bir sinyal gönderilerek patlayıcıların etkinleştirildiği ve neredeyse eş zamanlı infilak ettikleri düşünülüyor. Patlayıcıların aktif hale getirilmesi için kullanıcıların cihazla etkileşim kurması gerekmiş olabilir. Örneğin, cihazın titremesi veya hata mesajı vermesi sonucunda kullanıcının cihazı durdurmaya çalışması, patlamayı tetiklemiş olabilir yani bu mekanizma, hedeflenen kişilerin cihazları aktif şekilde kullandıkları sırada patlamalarını sağladı ve böylece saldırının etkisini artırdı. Yaşanan vakalarda el, parmak ve göz kayıplarının yoğun olması, bu teoriyi güçlü şekilde destekliyor.
Bu tür patlatma mekanizmaları, modern teknolojiyle uyumludur. Bu sebeple, saldırıyı gerçekleştiren tarafın cihazların patlayacağı anı tam olarak kontrol edebilmesine olanak tanıdı. Özellikle radyo sinyalleriyle uzaktan tetiklenen bu tür patlayıcılar, hedeflenen kişinin hareketlerine ve cihazı kullanma zamanına göre ayarlanabilir. Ayrıca, cihazların aynı anda infilak etmesi, saldırının lojistik ve teknik açıdan ne kadar planlı olduğunu da gözler önüne seriyor.
Başlangıçta patlamaların siber saldırı yoluyla cihazların aşırı ısıtılması sonucunda gerçekleştiği düşünüldü. Siber saldırı yoluyla cihazların bataryalarının aşırı ısınması ve böylece patlamaya yol açması mümkün olsa da gözlemlenen patlama türü daha çok fiziksel patlayıcılarla yapılan sabotaj operasyonuna işaret ediyor. Aşırı ısınan lityum iyon piller, genellikle duman ve yangın çıkarır ancak bu olayda cihazlar aniden infilak etti. Bu durum da patlamaların batarya kaynaklı bir sorun nedeniyle gerçekleşmediğini ortaya koyuyor.
Bir siber saldırı, cihazların yazılımına zarar vererek onları kullanılamaz hale getirebilir veya işlevlerini bozabilir ancak bu olayda cihazların patlaması, doğrudan fiziksel müdahaleyle ilişkilidir. Bu nedenle, Lübnan’daki patlamaların siber saldırıdan ziyade fiziksel sabotaj olduğunu söylemek daha olasıdır.
Bu patlamalar, sadece hedef alınan kişilere yönelik doğrudan bir saldırı değil aynı zamanda Lübnan’daki güvenlik sistemlerine karşı bir operasyon olarak da değerlendiriliyor. Patlamalar, İsrail’in istihbarat operasyonlarında kullandığı gelişmiş teknolojileri ve Lübnan’daki Hizbullah’ın güvenlik açıklarını gözler önüne serdi. Bu operasyon, sadece hedef alınan kişileri etkilemek için değil aynı zamanda toplumsal bir korku ve güvensizlik ortamı yaratmak amacıyla gerçekleştirildi.
Saldırı, elektronik cihazların tedarik zincirindeki güvenlik açıklarını bir kez daha gündeme getirdi. Sabotajın, cihazların üretim aşamasında gerçekleştirilmesi, uluslararası tedarik zincirlerinin güvenliğinin ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. Özellikle hassas teknolojik ürünlerin güvenliği, bu tür operasyonların önlenmesi açısından hayati önem taşıyor.
Lübnan’da yaşanan çağrı cihazı ve telsiz patlamaları, modern savaşın sofistike yüzünü ortaya koyan bir örnektir. Patlayıcıların tedarik zincirinde cihazlara yerleştirilmesi, uzaktan kontrol edilmesi ve hedef alınan kişilere yönelik eş zamanlı patlamaların gerçekleştirilmesi, bu operasyonun ne denli karmaşık ve planlı olduğunu gösteriyor. Bu olay, elektronik cihazların güvenlik riski oluşturabileceğini ve savaşta yeni bir tehdit unsuru haline gelebileceğini ortaya koydu.
Türkiye, yerli üretimle sabotajları engelliyor
Lübnan’da gerçekleşen patlamalar, Türkiye gibi ülkeler açısından tedarik zinciri güvenliğinin, siber güvenliğin askeri teknolojilerin savunma stratejilerinde yer almasının gerektiğini gözler önüne seriyor. Türkiye, güçlü savunma sanayisi, gelişmiş teknolojik altyapısı ve siber güvenlik alanında yaptığı yatırımlarla bu tür saldırılara karşı önemli bir dirence sahiptir. Türkiye’nin son yıllarda savunma teknolojileri konusundaki başarısı ve dışa bağımlılığı azaltma stratejisi, ülkemizin bu tür saldırılara karşı koruma sağlama kapasitesini artırıyor.
Türk savunma sanayisinde yerli üretime yapılan büyük yatırımlar, tedarik zinciri güvenliğinin sağlanmasında kritik adımlar atılmasını temin etti. ASELSAN, TUSAŞ ve ROKETSAN gibi milli savunma şirketleri, Türkiye’nin kendi teknolojilerini geliştirme ve üretme kapasitesini artırarak dışa bağımlılığı önemli ölçüde azalttı. Bu sayede Türkiye, dış kaynaklı tedarik zinciri sabotajlarına karşı daha dayanıklı hale geldi.
Özellikle elektronik sistemler ve askeri teknolojilerde yerlileşme oranını artıran Türkiye, kritik cihazların güvenliğini en baştan itibaren sağlayabilme kabiliyetine sahiptir. Yerli teknolojiler, Türk mühendisler tarafından geliştirildiği ve üretildiği için sabotaj riskleri minimize ediliyor. Türkiye, savunma ve güvenlik teknolojilerinde yerli üretimi teşvik ederek bu alandaki öncü rolünü güçlendiriyor ve sürekli yeni projeler hayata geçiriyor. Yerli insansız hava araçları (İHA) ve milli savaş uçağı projeleri, Türkiye’nin bu sektördeki liderliğini pekiştiren önemli projelerden sadece birkaçıdır.
Türkiye siber saldırılara karşı nasıl önlemler alıyor?
Ayrıca ülkemiz, siber güvenlik alanında attığı güçlü adımlarla siber saldırılara karşı etkili bir savunma geliştirdi. Türkiye, Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı ile kritik altyapılara yönelik siber tehditleri önceden tespit edebilme ve savunma yapabilme kapasitesini sürekli geliştiriyor. Bu bağlamda Türkiye, siber güvenlik alanında uluslararası standartlara uygun altyapı oluşturdu ve bu konuda önemli adımlar attı.
Türkiye’de kurulan Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi (USOM), siber saldırılara karşı sürekli takip ve müdahale kapasitesine sahiptir. Ayrıca, Türkiye’nin yerli savunma şirketleri, özellikle askeri sistemlerin siber güvenliğini sağlamak amacıyla ileri düzey siber güvenlik teknolojileri geliştiriyor. Bu güçlü altyapı sayesinde ülkemiz hem devlet kurumlarını hem de askeri sistemlerini siber saldırılara karşı koruma konusunda oldukça ileridedir. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye’nin siber güvenlik alanındaki kararlılığını vurgulayarak, müstakil bir Siber Güvenlik Teşkilatının kurulmasının Milli Güvenlik Kurulunda gündeme alındığını ve bu stratejik adımın kısa süre içinde hayata geçirileceğini müjdeledi.
Türkiye, Lübnan’da yaşanan patlamalar gibi olaylara karşı güçlü bir savunma kapasitesine sahiptir. Yerli savunma sanayisi, güçlü siber güvenlik altyapısı ve elektronik istihbarat sistemlerinde sağladığı başarılar, Türkiye’nin bu tür sabotaj ve saldırılara karşı ne kadar korunaklı olduğunu gösteriyor. Türkiye, teknolojik altyapısına yaptığı yatırımlar ve yerli üretim stratejisi sayesinde modern savaşın getirdiği yeni tehditlerle başa çıkabilecek güçlü bir konuma sahiptir. Bu olaylar, Türkiye’nin teknoloji ve güvenlik alanında attığı adımların ne kadar kritik olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Dr. Celal Erbay
Milli İstihbarat Akademisi