Mesele, Finlandiya ile Almanya arasındaki C-Lion1’in kesilmesi değildir. Bilakis bu olay, kasıtlı/kasıtsız, deniz altı kritik altyapı güvenliğinin fiziki, siber ve dijital saldırılara karşı korunup güçlendirilmesi gerektiğini tekrar kanıtlamıştır. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Merve Seren, Baltık Denizi’nde Finlandiya ile Almanya’yı birbirine bağlayan veri kablosunun kesilmesini ve olayın olası faillerini kaleme aldı.
Bölgesel ve küresel güvenlik ortamında her gün yeni bir değişim ve dönüşüme tanıklık ediliyor. Önceden savaşın aktörlerini, muharebe meydanını, kullanılan enstrümanları ve etkilerini tanımlamak daha kolay iken günümüzde savaşın giderek hibritleşen bir karaktere bürünmesi, sadece savaşan tarafları ve araçları değil, gerçekleşen eylemin mahiyetini ve etkilerini öngörmeyi de zorlaştırıyor. Bu durumun en bariz göstergelerinden birisi, 18 Kasım’da Baltık Denizi’nde cereyan eden hadisedir. Zira Finlandiya devletine ait veri hizmetleri sağlayıcısı Cinia Oy’a ait olan ve Finlandiya ile Almanya’yı birbirine bağlayan yaklaşık 1200 kilometre uzunluğundaki “C-Lion1” isimli veri kablosu kesildi ve bilahare Litvanya ve İsveç arasındaki deniz altı kablosunun zarar gördüğü açıklandı. Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius yaşanan olayı “sabotaj” olarak nitelendirdi ve bunun üzerine gözler sabotajın arkasındaki olağan şüpheli Çin-Rus ittifakına çevrildi.
Deniz altının önemi ve kritik altyapının güvenliği
Denizin altı, en az üstü kadar korunması gereken stratejik bir alandır. Zira burası sadece balıkçılık ve enerji kaynaklarına değil; aynı zamanda devletler için yaşamsal önemi haiz kritik altyapıya ev sahipliği yapar. Söz konusu altyapıyı teşkil eden sütunlar olarak telekom hatları, gaz boru hatları ve elektrik ara bağlantıları yer alır. Dünya adeta deniz tabanına farklı derinliklerde döşenen bu kablolarla birbirine bağlanmış vaziyette olduğundan, Almanya ve Norveç Savunma Bakanları deniz altı altyapısını izlemek ve korumak için 5 bölgesel merkez oluşturulmasını teklif ettiler. [1]
Bu kablolar, devletler arasında iletişim sağlamasının ötesinde, ticari faaliyetler, savunma mekanizmaları ve ulusal güvenliğin idamesinde hayati rol oynarlar. Zira küresel iletişimin ekseriyetle uydu aracılığıyla gerçekleştiği düşünülse de küresel iletişim ve veri trafiğinin yüzde 95’inden fazlası denizleri boydan boya geçen çok sayıda fiber optik kablo üzerinden gerçekleşiyor. [2] Bu anlamda kablolar, sadece sivil iletişimi ve veriler bakımından değil, askeri iletişim trafiği ve veri akışlarının güvenliği açısından da büyük öneme sahiptir. Ayrıca dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ı halen en avantajlı olan deniz yoluyla taşınıyor. Bu yüzden deniz altı kabloları hem deniz güvenliği hem de enerji, finans, teknoloji, gıda, giyim, turizm gibi çok çeşitli sektörlerin veri transferini sağlıyor. Bu yüzden deniz altı, ekonomik istikrar başta olmak üzere ulusal güvenliği ilgilendiren tüm alanlarda önemlidir.
Deniz altı kablolarının kesilmesi ve olağan şüpheliler
Almanya ve Finlandiya’yı birbirine bağlayan Baltık Denizi gibi sığ sularda, genellikle 50 ila 200 metre arasında bulunan bu kablolar, okyanus gibi derin sularda binlerce metre derinlikte yer alır. Dolayısıyla sığ sularda, deniz altı kabloların zarar görmesi daha mümkün ve kolaydır. Örneğin yoğun deniz trafiği olan bölgelerde, balıkçı tekneleri ve ticari gemilerin bıraktığı demirlerin sürüklenmesi yüzünden kablo kesintileri meydana gelebilir. Keza su altı heyelanı gibi çevresel faktörler ile deniz alanlarında yapılan yoğun sismik araştırma faaliyetleri de kablo kopmalarına yahut arızalarına yol açabilir.
Bunların haricinde, devlet ve devlet dışı aktörler tarafından kasıtlı olarak deniz altını hedef alan saldırılar da mevcuttur. Burada önemli olan husus, söz konusu kabloları bulup müdahale edebilecek teknik bilgi, tecrübe ve enstrümana sahip olunması gerektiğidir. Bu nedenle denizaltıları veya uzaktan kumandalı araçlar gibi devletlere ait özel deniz altı araçlarına ve ekipmanlarına sahip olmayan bir devlet dışı silahlı aktör için bu tarz bir sabotajı gerçekleştirmek daha zordur. O yüzden kasıtlı müdahaleler ve sabotajlar; devletler, devlet destekli gruplar veya gerekli bilgi ve kabiliyet yetkinliğini kazanmış devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilebilir. Ancak özellikle 2000’li yıllardan itibaren sadece devletlerin değil; devlet dışı aktörlerin de ileri teknoloji adaptasyonunda dikkati çekici bir gelişme trendi vardır. Bu yüzden sınır aşan organize suç örgütlerinin yahut korsanlık faaliyeti yürüten devlet dışı silahlı aktörlerin de deniz altı kablolarını hedef almaları, ülkeleri siyasi, askeri ve finansal açıdan zarara uğratmaları ihtimal dahilindedir.
Öte yandan, 8 NATO ülkesi ve Rusya tarafından sınırlandırılan Baltık Denizi’nde 18 Kasım’da tespit edilen kablo kopması bir ilk değildir. Bunun öncesinde Orta Doğu ile Asya’nın bazı bölgelerinde ve Akdeniz’de doğal ve/veya kasıtlı muhtelif hadiseler gerçekleşti ve internet hizmetleri kesintiye uğradı. Öyle ki Baltık Denizi’nde, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği 2022 yılından bu yana, denizin nispeten sığ dibinden geçen 40 kadar telekomünikasyon kablosuna ve kritik gaz boru hatlarına yönelik en az 3 sabotaj vakası yaşandı. [3] Ancak esas mevzu, bu kabloların kesilmesi değil; son yıllardaki hadiselerin çevresel faktörler veya kazara olaylardan ziyade kasıtlı eylemlere, sabotajlara dayanmasıdır. Bu bağlamda, özellikle son 10 yıldır giderek daha ofansif bir dış, güvenlik ve savunma politikası izleyen Vladimir Putin Rusya’sının gelişmiş deniz altı kabiliyetlerine referansla sabotaj girişimlerini artırmasına yönelik büyüyen bir endişe vardır. Kremlin yetkilileri ise Rusya’ya dair endişe ve ithamları “gülünç” ve “saçma” olarak nitelendirdiler.
Rusya’nın haricinde bir diğer potansiyel suçlu olarak ismi zikredilen ülke Çin’dir. Rusya’nın Ust-Luga limanından 15 Kasım’da ayrılan Çin dökme yük gemisi Yi Peng 3’ün 17-18 Kasım tarihleri arasında İsveç ekonomik sularında çapasını deniz tabanına sürükleyerek iki deniz altı kablosunun kopmasından sorumlu olabileceği ileri sürüldü. Çin bu iddialar karsısında genellikle, deniz altı kablolarının ve diğer altyapıların güvenliğinin uluslararası hukuka uygun olarak ortaklaşa sağlanması fikrini desteklediğini belirtti ve son derece diplomatik bir tavır takınarak işin içinden sıyrılmayı yeğledi. [4]
Kuşkusuz bu eylemin arkasında Çin ve Rusya’nın aranmasının bazı önemli nedenleri vardır. Öncelikli sebep olayın, “NATO gölü” şeklinde nitelenen ve Rusya-Ukrayna savaşının cereyan etmesiyle Avrupa güvenlik mimarisinin en kritik sacayaklarından birisini teşkil eden Baltık Deniz’inde gerçekleşmesidir. Jeostratejik ve jeopolitik önemi itibarıyla Baltık Denizi, halihazırda NATO ile Rusya arasındaki güç rekabetinin en fazla yansıdığı ana bölgelerden birisidir. Ayrıca eylemin odağında yer alan iki ülkeden birisi “Güçlü Almanya olmadan, güçlü Avrupa olamaz” şiarına matuf kılınan, AB’nin merkezi gücü ve ekonomik lokomotifi olan Almanya’dır. Diğeri ise yakın zaman önce NATO’ya üye olan ve hemen ardından siyasi ajandasının ilk sırasına İsveç’in üyeliğini yerleştiren Finlandiya’dır. Lakin bu kabloların kesilmesi, sadece Finlandiya ve Almanya açısından değil, Avrupa açısından da olumsuz etkilere sahiptir. Zira söz konusu iki ülke arasındaki veri kablolarının kesilmesi demek, aynı zamanda Avrupa’nın iletişim ağlarının da zarar görmesi ve veri akışının bozulması demektir.
Gri alan, hibrit savaş ve NATO’nun deniz altı yaklaşımı
En gelişmiş denizaltılarına sahip olan devletler için dahi deniz altı “gri” bir alandır. Bu bağlamda Basil Germond’un tabiriyle, deniz altının geniş, yaşanmaz, sıvı bir alan olması, bu nedenle izlenmesi ve kontrol edilmesinin zor olması nedeniyle şüpheli davranışları tespit etmek ve kötü niyetli faaliyetleri önlemek oldukça zordur. [5] En basitinden, giderek insansızlaşan, küçülen ve ucuzlayan platformların deniz üstü ve deniz altı araçları olarak sürü konsepti şeklinde savaş sahasına hızla entegre edildiği düşünüldüğünde bu alanın ne kadar ciddi riskler barındırdığı anlaşılır.
Keza Rusya ve Çin gibi küresel güç mücadelesinin başat aktörlerinin hibrit savaş taktik ve stratejilerini ne kadar önemsedikleri ve yatırım yaptıkları göz önüne alındığında, deniz altı kablolarının kesilmesini hibrit savaş yönteminin bir unsuru ve tezahürü olarak görmek mümkündür. Dolayısıyla mesele, Finlandiya ile Almanya arasındaki C-Lion1’in kesilmesi, iletişim ve veri aktarımının aksaması değildir. Bilakis bu olay, kasıtlı/kasıtsız, deniz altı kritik altyapı güvenliğinin fiziki, siber ve dijital saldırılara karşı korunup güçlendirilmesi gerektiğini tekrar kanıtlamıştır. Bununla birlikte, uluslararası hukuk deniz altı kablo güvenliği gibi görece yeni nesil güvenlik risk ve tehditlerini kapsamakta yetersiz kalıyor, bu durum ise uluslararası sularda daha gri bir alan yaratıyor.
Bu belirsizlik ve öngörülemezlik hali NATO’yu daha organize ve kurumsal bir şekilde önleyici tedbirler almaya yöneltti. Bu minvalde Mayıs 2024’te toplanan NATO üyeleri, NATO Deniz Komutanlığı (MARCOM) bünyesinde “NATO Kritik Deniz Altı Altyapısının Güvenliği için Denizcilik Merkezi”nin (CUI) kurulmasına karar verdiler. Ayrıca NATO’nun 2024’ün Aralık ayından itibaren Baltık Denizi’nin su altı altyapısını izlemesini, gemilerin konumu hakkında bilgi kaydeden Otomatik Tanımlama Sistemi (AIS), uydu görüntüleri ve boru hattı sensörlerinden veri toplayan bir yazılım kullanarak gerçekleştireceği kaydedildi. [6] Mevzubahis adımlardan anlaşılacağı üzere, NATO ve AB ülkeleri, hibritleşen güvenlik ortamında özellikle kritik altyapı güvenliğine özel bir önem veriyor. Bu bağlamda küresel istikrarsızlığı tetikleyebilecek mevcut ve muhtemel güvenlik açıklarına karşı daha kolektif, caydırıcı, dirençli ve sürdürülebilir çözümler aranıyor.
[1] Europe is under attack from Russia. Why isn’t it fighting back?, 25 November 2024, https://www.politico.eu/article/europe-russia-hybrid-war-vladimir-putin-germany-cyberattacks-election-interference/
[2] Submarine Cables, National Oceanic and Atmospheric Administration, U.S. Department of Commerce, https://www.noaa.gov/submarine-cables
[3] As sabotage allegations swirl, NATO struggles to secure Baltic Sea, Reuters, 04 December 2024, https://www.reuters.com/world/sabotage-allegations-swirl-nato-struggles-secure-baltic-sea-2024-12-03/
[4] Finland and Sweden Investigate Baltic Undersea Cable Ruptures Amid Sabotage Suspicions; Chinese Vessel Under Scrutiny, https://www.btimesonline.com/articles/171035/20241121/finland-and-sweden-investigate-baltic-undersea-cable-ruptures-amid-sabotage-suspicions-chinese-vessel-under-scrutiny.htm ; Sophia Besch and Erik Brown, A Chinese-Flagged Ship Cut Baltic Sea Internet Cables. This Time, Europe Was More Prepared, https://carnegieendowment.org/emissary/2024/12/baltic-sea-internet-cable-cut-europe-nato-security?lang=en
[5] Sebastian Seibt, Hybrid warfare? China sabotaging Baltic Sea cables would be ‘super surprising’, experts say, France 24, 21November 2024, https://www.france24.com/en/europe/20241121-hybrid-warfare-china-sabotaging-baltic-sea-cables-would-be-super-surprising-experts-say
[6] Zhenya Averbakh, NATO will monitor the underwater infrastructure in the Baltic Sea on the basis of the center created in Finland, 23 November 2024
Doç. Dr. Merve Seren
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi