Ortadoğu’da Her Yeni Çatışma, Haritada Hep Aynı Noktadan Başlıyor: İsrail

Tarihsel olarak askeri çözümleri önceleyen Tel Aviv yönetimi, diplomasiye değil, caydırıcılığa ve müdahaleye dayalı bir güvenlik anlayışı benimsiyor. Bugün İran hedef alınsa da, dünden bugüne değişmeyen şey, İsrail’in çevresini sürekli “tehdit” olarak kodlayıp kendi saldırganlığını meşrulaştırma çabasıdır. Bu döngü kırılmadıkça, bölgede kalıcı barış mümkün olmayacaktır.

İsrail ile İran arasındaki gerilim büyüdükçe, bölge halklarının taşıyacağı bedel de ağırlaşıyor. Bu savaş yalnızca iki ülkenin meselesi değildir; petrol fiyatlarından göç hareketlerine, güvenlikten insani krize kadar etkisi çok boyutludur. Özellikle Türkiye gibi bölge ülkeleri açısından bu krizin büyümesi, doğrudan ekonomik ve sosyal sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle tüm taraflar, aklı ve soğukkanlılığı önceleyen bir tutumla hareket etmeli, yangına körükle değil; suyla gitmelidir.

Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler, sadece İsrail ve İran arasında sınırlı kalabilecek bir kriz olmaktan çok uzak. İsrail’in uzun süredir yürüttüğü hava operasyonlarının, rejim değişikliği hedefi için yeterli olmadığını görmesiyle birlikte, ABD’yi sürece doğrudan dahil etme çabaları artmıştır. Bu çerçevede, kara müdahalesine ihtiyaç duyan İsrail yönetimi, özellikle Trump üzerindeki baskısını yoğunlaştırmıştır. Ancak İranlı muhaliflerin sokağa çıkmaması ve Trump’ın bu çatışmaya doğrudan girmemesi, denklemi İsrail açısından zorlaştırmaktadır. İran’ın, ABD ile doğrudan karşı karşıya gelmemesi, iç provokasyonlara karşı dikkatli olması ve toplum içindeki farklı kesimlerle iletişim kanallarını açık tutması, çatışmanın büyümesini engelleyecek stratejik adımlar olacaktır. Türkiye ise bu gerilim karşısında barıştan yana net bir tavır almalıdır. Çünkü olası bir savaşın yaratacağı petrol krizi, ekonomik istikrarımızı tehdit eder; İran’dan doğabilecek göç dalgası sosyal yapımız üzerinde yeni yükler oluşturur ve en önemlisi, Tebriz başta olmak üzere bölgedeki soydaşlarımızın güvenliği bizler için büyük bir hassasiyet konusudur. Bu nedenle sağduyu, soğukkanlılık ve diplomasi, bugün her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır.

İsrail, İran’da hava operasyonlarıyla rejim değişikliğine ulaşamayacağını fark etti. Şimdi hedef; içeride halkı ayaklandırmak, dışarıdan ise ABD’yi müdahaleye zorlamak. Trump’a yapılan baskılar, ABD iç siyasetinde tetiklenen gerilimler ve medya manipülasyonları bu stratejinin bir parçası. Ancak İran halkının sokağa çıkmaması ve ABD’nin doğrudan müdahaleye mesafeli yaklaşması, İsrail’in planlarını zora sokuyor. Bu süreçte asıl ihtiyaç olan şey: sağduyu, barış dili ve uluslararası diplomasi.

Ortadoğu’da kalıcı bir barıştan söz edemememizin temel nedenlerinden biri, İsrail’in barışı bir zayıflık göstergesi olarak görmesidir. Her diplomatik adım, askeri bir gövde gösterisiyle gölgeleniyor. Her barış çağrısı, yeni bir hava saldırısıyla bastırılıyor. Bu durum sadece İran’la değil, Filistin’den Lübnan’a kadar uzanan coğrafyada da kendini tekrar ediyor. Oysa bölgemizin artık silah seslerine değil, aklın ve insanlığın sesine ihtiyacı var.

Dr. Hikmet Eren

EkoAvrasya Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı

Son Yazılar