Başkanlık seçimlerinin Amerikan iç politikasını olduğu kadar Amerikan dış politikasını ve dolayısıyla da dünya siyasetini etkileyeceği aşikar. Siyaset Bilimci Bekir İlhan, Amerikan başkanlık seçimlerinin 2024’te dünyayı nasıl etkileyeceğini kaleme aldı.
2024 yılı Amerika Birleşik Devletleri (ABD) için birçok açıdan kritik bir yıl olacak. Her şeyden önce 2024 ABD’de seçim yılı. Başkanlık seçimi Kasım 2024’te yapılacak olsa da özellikle adayların netleşeceği bahar aylarından sonra süreç daha da hızlanacak. Bu sürecin Amerikan iç politikasını olduğu kadar Amerikan dış politikasını ve dolayısıyla da dünya siyasetini etkileyeceği aşikar.
Aslında ABD’de bir iktidar değişiminin sonuçları başkanın resmi olarak göreve geleceği 2025 yılının konusu. Ancak bu iktidar değişimine yönelik belirsizlik 2024 yılını şekillendirecek. Bu nedenle 2024 yılında ABD’deki seçimin yaratacağı iktidar belirsizliğine diğer aktörlerin vereceği tepki küresel siyasetin seyrini belirleyecek. Ukrayna’da devam eden savaş ve İsrail’in Gazze saldırıları uluslararası siyasetin güncel olarak en önemli iki başlığı. Yine Doğu Asya’da Çin’in artan etkisi de bölgesel dengeler açısından son yılların önemli gündem maddelerinden biri. Bu 3 bölge aynı zamanda Amerikan dış politikasında stratejik önemi haiz olduğundan da dünya siyasetinin odağında.
Suçlamaların odağındaki Donald Trump
Öncelikle başkanlık yarışı için mevcut duruma bakılırsa ABD Başkanı Joe Biden’a rakip olarak Cumhuriyetçi Parti’de en güçlü aday olarak Donald Trump öne çıkıyor. Ancak kendisi hakkında şu ana kadar 4 farklı iddianameden toplamda 91 suçlama var. Bu davaların bahar aylarından itibaren görülmeye başlanması bekleniyor. Yeni hukuki süreçlerin yolda olduğunu da söylemek yanlış olmayacaktır. Örneğin son olarak Colorado ve Maine eyaletleri 6 Ocak 2021’deki Kongre baskınındaki rolüne dayanarak Trump’ın eyaletlerinde ön seçime giremeyeceğine hükmetti. Colorado’da bu karar şimdilik beklemeye alındı. Maine’de de itiraz süreci devam ediyor. Fakat Trump’a yönelik yargı süreçlerinin hukuki değil politik olduğunu düşünenlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde.
Trump, son anketlerin çoğunda Biden’ın önünde yer alıyor. 2016 seçimlerinde birçoklarına tatsız bir şaka gibi gelen Trump başkanlığı Amerikan yerleşik kurum ve elitlerince pek önemsenmiyordu. Ancak 2020 seçimlerinde iş şansa bırakılmadı. Merkez medyadan büyük şirketlere kadar söz konusu aktörler Trump’ın yeniden seçilememesi için adeta seferber oldu. Bu nedenle 2020 seçim süreci ABD için epey sarsıntılı geçti. Kovid-19 salgını politize edilerek Trump için adeta bir yönetim testi haline getirildi. Yine George Floyd’un katledilmesi sonrası başlayan olaylar toplumdaki ırksal fay hatlarını tetikledi. Tüm bunların yarattığı infialin gölgesinde gidilen seçimde Trump karşıtı seçmenin daha çok mobilize olmasıyla Biden seçimi kazandı.
Bu anlamda 2024 yılında da Trump’a yönelik hukuki hamlelerin sonuç vermediği durumda Amerikan merkezi kurum ve elitlerinin Trump’ı durdurmak için benzer bir direniş sergilemesi beklenebilir. Seçmenlerin mobilize olması için toplumsal sorunlar taraflarca kaşınarak yine büyük tartışmaları beraberinde getirebilir. Bu anlamda ABD sarsıntılı bir sürece girerse dünya siyaseti için de benzer bir süreç başlayabilir. Bu noktada ABD’nin iç sorunlarla uğraştığı bir anda Rusya ve İsrail gibi aktörler için farklı senaryolar doğabilir.
ABD’nin sırtındaki yük: İsrail
İsrailli yetkililer, Gazze’deki operasyonun aylar sürebileceğini belirtiyor. Ancak İsrail’in bu operasyonu devam ettirmesi bir noktada Amerikan desteğine bağlı. ABD daha ilk andan itibaren İsrail’e askeri, mali ve diplomatik destek vermişti. İsrail adına en önemli ve sonuç verici destek ise bölgedeki Amerikan askeri varlığının tahkim edilerek diğer aktörlere göz dağı verilmesiydi. Ancak İsrail bugün Amerikan desteği yanında olmasına rağmen hala askeri ve politik hedeflerinin çok gerisinde. Dahası İsrail giderek Biden hükümeti adına maliyetli hale geliyor. Burada Biden için en büyük sorunun Orta Doğu’daki Amerikan angajmanın genişlemesi olduğu söylenebilir. Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz’e kadar Amerikan donanması teyakkuz halinde. ABD çatışmanın genişlememesi için her geçen gün daha çok maliyet altına giriyor.
Biden dış politikada elinde daha az sorunla seçime girmek isteyecektir. Bu anlamda İsrail’e desteğini sürdürse bile bunu Binyamin Netanyahu hükümeti üzerinde bir baskı aracı olarak da kullanmak isteyecektir. Diğer taraftan Trump iktidarının ise İsrail’e yarayabileceği beklenebilir. Başkanlığı döneminde Trump, İsrail’e büyük politik hediyeler vermişti. Bu anlamda 2024 yılında Trump’ın kazanacağına yönelik emareler ortaya çıkarsa İsrail daha da cesaretlenebilir. Bu noktada Netanyahu liderliğindeki savaş kabinesi iç politika bazlı sorunlardan dolayı düşmezse İsrail operasyonu uzatma şansı bulacaktır.
ABD’nin Ukrayna’ya desteği sürecek mi?
Rusya-Ukrayna savaşına bakıldığında ise son dönemde ateşkes çağrılarının daha sık dillendirildiği görülüyor. Batı kamuoyunda Ukrayna’ya ne zamana kadar destek verileceği tartışma konusu. Rusya ise daha geçtiğimiz günlerde birçok şehre füze saldırılarında bulunarak ileriye dönük daha fazla maliyet üstlenebileceğini ilan etmiş oldu. Tüm bunlar Avrupa jeopolitiği için önemli göstergeler.
ABD’de Trump başkanlığında Cumhuriyetçi bir iktidarın belirme ihtimali bile Avrupa’yı endişeye sevk etmeye yeterli. Çünkü Ukrayna meselesinde yükün kendilerine kalmasından korkuyorlar. Böyle bir durumda şimdiye kadar “ABD’nin silahı, AB’nin parası” şeklinde işleyen Ukrayna’ya yardım denklemi bozulmuş olacak. Bu nedenle bu yıl içinde Avrupa’dan daha çok ateşkes çağrısı gelebilir. Avrupalılar özellikle Angela Merkel öncülüğünde ABD’nin kıtaya fazla müdahil olmadığı durumda Rusya’yı yatıştırma politikası güdüyordu. Ancak Ukrayna’ya yönelik Rus saldırganlığı tekrar bu politikaya dönmeyi uzak bir ihtimal haline getirdi. Bu anlamda ortak bir Avrupa güvenlik ve dış politikasını ifade eden “Avrupa kendi başının çaresine bakmalı.” argümanı yeniden gündeme gelebilir. Ama bunun ne kadar karşılık bulacağı da şüpheli. Özellikle Doğu Avrupalı devletlerde güvenlik meselelerinde daha çok bireysel kapasitelerine yaslanma eğilimi artabilir.
Diğer taraftan ABD’nin Çin’le ilişkilerine bakıldığında ise bunun daha uzun erimli bir politikanın meselesi olduğu söylenebilir. Biden ve Trump Çin’e karşı sert ekonomi politikaları uygulamıştı. Bu anlamda Çin açısından başkanlık yarışının sonucunun çok zıt senaryolar getireceği söylenemez. ABD’nin “teröre karşı küresel savaş” uyguladığı zamanlarda Çin, ekonomik büyümesine odaklanıyordu. Yine ABD’nin Orta Doğu ve Avrupa’da 2 çatışmaya angaje olması Çin açısından 2024 ve sonrasında da tercih edilebilir bir durum.
Özetle 2 önemli aktif çatışmanın devam ettiği dünya siyaseti için 2024 yılında Amerikan seçimlerindeki iktidar belirsizliği en önemli faktör olacak. Örneğin bir adayın seçimi kazanacağı diğer aktörlerce satın alınmış olsaydı daha farklı bir resim beklenebilirdi. Birçok aktör bu belirsizlik ortamında kendilerini bağlayacak taahhütler altına girmekten çekinecektir. Ancak ABD’nin kendi iç sorunlarına gömülmesi durumunda Rusya ve İsrail gibi aktörler için fırsatçılığa kayma zemini de oluşabilir.
Bekir İlhan