AB, Doğu Avrupa’daki üye ülkelere veya üyelik başvurusu yapan Türkiye gibi ülkelere sık sık demokrasi uyarıları yapmasına rağmen, AB kurumları “demokratik açık” sorunu yaşıyor. Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü Dr. Nevzet Çelik, Batı’da demokrasiye olan güvenin nasıl zayıfladığını anket verileriyle kaleme aldı.
Geçtiğimiz ay Institut Public de Sondage d’Opinion Secteur (Ipsos) tarafından yayımlanan ve İngiltere, Fransa, İtalya, İsveç, Polonya, Hırvatistan ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) gerçekleştirilen Demokrasinin Durumu (State of Democracy) adlı anket, Batı toplumlarında demokrasiye olan memnuniyetsizliğin hiç olmadığı kadar arttığını gösterdi.[1] Ankete katılan tüm ülkelerde insanların yaklaşık yarısı, kendi ülkelerinde oy kullanma, güçlerin dağılımı, siyasetin işlevselliği ve gelir dağılımı gibi konularda demokrasinin işleyişinden memnun değil.
Anketler ne söylüyor?
Son 5 yılda katılımcılar, bu ülkelerde demokrasinin işleyişinin giderek kötüleştiğini düşünüyor. Özellikle ABD ve Fransa’da, 10 kişiden 7’si demokrasinin son yıllarda giderek kötüleştiğini belirtiyor. Örneğin, son 5 yılda demokrasinin daha da kötüleştiğini düşünen Fransızların oranı yüzde 73 ile rekor seviyede. Ankette dikkati çeken bir diğer nokta ise tüm ülkelerde insanların mevcut siyasi sistemi iyileştirmek için radikal bir değişim gerektiğini düşünmeleri.
Aynı araştırmada, “Ülkenizde demokrasinin işleyişinden ne kadar memnunsunuz?” sorusuna verilen cevaplarda; İngilizlerin sadece yüzde 28’i, İtalyanların yüzde 24’ü ve Fransızların yüzde 29’u durumdan memnun olduklarını belirtiyor. Ayrıca, anketin yapıldığı tüm Batı ülkelerinde, insanlar ekonominin ve finans sisteminin zenginler ve güçlüler için düzenlenmiş bir çark olduğuna inanıyor. Bu oran İtalya’da yüzde 72, Birleşik Krallık’ta yüzde 71, Fransa’da yüzde 69, ABD’de ise yüzde 67. Başka bir deyişle, insanlar ülkelerini yöneten yöneticilerin daha çok zengin ve güçlülerin çıkarlarına odaklandığı kanaatinde.
“Avrupalılar ve Değerleri: Bireycilik ve Bireyselleşme Arasında” adlı araştırmada ise Avrupalıların sadece üçte biri ülkelerinin demokratik bir şekilde yönetildiğine inanıyor ve sadece yüzde 20’si siyasi sistemin işleyişinden memnun.[2] King’s College London Politika Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen başka bir araştırma, Birleşik Krallık’ta halkın ezici çoğunluğunun ülkedeki politikanın kendi çıkarlarına hizmet etmediğini düşündüğünü ortaya koyuyor.[3] Ülke, politik sistem memnuniyetinde uluslararası sıralamada alt sıralarda yer alıyor. Birleşik Krallık’ta yaşayanların sadece yüzde 17’si, ülkenin politik sisteminden “oldukça memnun” olduklarını ifade ediyor. Ayrıca, politikada uzmanların hükümet yerine kararlar alması fikrine rekor seviyede bir destek gözlemleniyor. Araştırma, ülkede yaşayan insanların teoride demokrasiyi iyi bir sistem olarak düşündüklerini, ancak büyük çoğunluğun Birleşik Krallık’ta yüksek derecede demokrasi olduğuna inanmadığını ortaya koyuyor.
Yine 2023’te Friedrich Ebert Vakfı (FES) tarafından yapılan bir ankette Almanya’da demokrasi memnuniyeti araştırmasında, “Almanya’da demokrasinin işleyişinden ne kadar memnunsunuz?” sorusuyla Almanların yüzde 34’ünün memnun olmadığı, yüzde 17,2’sinin ise hiç memnun olmadığı ortaya çıktı. Almanların yarısından fazlası mevcut demokratik işleyişten memnun olmadığını belirtmesine rağmen DW, [4] haberi bardağın dolu tarafına odaklanarak “Almanya: Anket bulgularına göre demokrasiye olan güven hala güçlü” şeklinde okurlarına iletti. Aynı çalışmada “Kurumlara Güven” sorusuna göre federal hükümete güven yüzde 42,6, Avrupa Komisyonuna olan güven ise sadece yüzde 31,5 oranında kaldı.
Körber Vakfı [5] anketine göre de Almanya’da demokrasiye duyulan güven hızla azalıyor. 2020’de vatandaşların siyasi partilere olan güveni yüzde 29 iken, bu oran 2021’de yüzde 20’ye geriledi. Ayrıca katılımcıların yüzde 71’i liderlerin ve medyanın toplum gerçekliğinin dışında yaşadığına inanıyor.
Seçimsiz gelen siyasetçiler
Fransa’da ise durum farklı değil. Örneğin cumhurbaşkanı tarafından atanan başbakanlar, 1993 yılından bu yana önce Ulusal Meclis’te oylamaya sunulur ve ardından göreve başlarlar. Ancak Emmanuel Macron, 2022 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mecliste çoğunluk elde edemediği için Elisabeth Borne’u (2022-2024) ve bu yıl göreve başlayan Gabriel Attal’ı meclis oylamasına sunmadan başbakan olarak atadı. Nitekim Attal da atamasının üzerinden çok geçmeden eski sevgilisi Stephane Sejourne’u Avrupa ve Dışişleri Bakanı olarak atadı.
Geleneksel olarak, yasanın cumhurbaşkanına verdiği 49,3. Madde hakkı, tartışmaların çıkmaza girdiği veya öncelikle acil bir durumun söz konusu olduğu durumlarda kullanılır. Ancak Macron, özellikle 2022’de meclis çoğunluğunu sağlayamadığı için, başbakanları atamak dahil Fransız Anayasası’nın 49,3. Maddesini [6] aynı zamanda bir dizi tasarının yürürlüğe konulması için defalarca kullandı. Bu uygulama, diğer vekiller tarafından sıkça eleştirilmiş ve hükümetin demokratik [7] prensiplere uyması istenmişti.
Avrupa’da ulusal boyuttaki demokrasi kırılganlığı Avrupa Birliği’nin (AB) bürokratik yapısı ve politikası üzerinden de uzun süredir eleştiriliyor. AB, Doğu Avrupa’daki üye ülkelere veya üyelik başvurusu yapan Türkiye gibi ülkelere sık sık demokrasi uyarıları yapmasına rağmen, AB kurumları “demokratik açık” sorunu yaşıyor. Avrupa Parlamentosu seçilmiş vekillerden oluşsa da AB’nin en kritik yürütme organı olan Avrupa Komisyonu, kanunları, bütçeleri ve düzenlemeleri önerir ve uygular. Ancak komisyon, atanmış bir başkan tarafından yönetiliyor. Bu durum, demokrasilerde gücün genellikle seçilmiş parlamento veya halk tarafından seçilmiş bir başkan tarafından kullanılması gerektiği düşüncesine aykırıdır. AB’de güç, atanmış bir başkan ve komisyonun diğer atanmış bürokrat ve teknokratlarında yoğunlaşıyor. Başkan her ne kadar parlamento tarafından onaylansa da pratikte komisyon başkanı genellikle üye devletler arasında yapılan kapalı kapı anlaşmalarda belirlenir. [8] Bu durum demokrasinin temel göstergesi olan oy kullanma sürecini de etkiliyor. AB vatandaşları, birliğe duydukları zayıf bağlantıdan dolayı AB’nin 2019 seçimlerine sadece yüzde 50,66 oranında katılım gösterdi.
Aşırı sağın yükselişi
AB, geçmişte diğer ülkeleri insan haklarını ihlal ettikleri için eleştirirken geldiği noktada Yunanistan ile göçmenlere yönelik duvar örme çabalarını destekleyerek ve Akdeniz’de Fas’a baskı yaparak binlerce göçmenin Akdeniz’de hayatını kaybetmesine göz yummayı sürdürüyor. Bu süreçte AB, sınır koruma ajansı Frontex’i kurarak demokratik değerlerine aykırı davranışlar göstermesi nedeniyle eleştiriliyor.
Avrupa’da demokrasi ve barış üzerindeki en büyük tehdit, geçmişte olduğu gibi artan ırkçılığın ve faşist politik hareketlerin giderek güçlenmesidir. Aşırı sağ partiler, Fransa’da tarihi bir yükseliş yaşarken, İtalya’da ve beklenmeyen bir şekilde Hollanda gibi liberal demokratik ülkelerde bile seçimlerden zaferle çıktı. Almanya’da ise bazı politikacılar, aşırı sağ parti AfD’nin demokrasiye yönelik en büyük tehlike olarak giderek güçlenmesini endişeyle takip ediyor. [9]
Sonuç olarak, Avrupa demokrasisi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında şekillenen hümanist, özgürlükçü ve demokratik idealden giderek uzaklaşıyor. Avrupa’da demokrasiye duyulan güven teorik düzeyde kalırken pratikte son derece kırılgan bir görünüm arz ediyor. Avrupa kamuoyunun büyük çoğunluğu kendi ülkelerinde demokrasinin işleyişinden memnun değil, ki bu durum kamuoyu yoklamalarında açıkça görülüyor. Fransa’da olduğu gibi, “kim gelirse gelsin, hiçbir şey değişmeyecek” modunda olan insanların oy kullanmama eğilimine sürüklenmesi büyük bir demokratik krize yol açıyor.
Politik elitizme, yöneticilere ve bürokrasiye karşı haklarını daha fazla grev ve gösteri yaparak savunmak isteyen insanlar, demokrasinin temellerini sorguluyor. Ayrıca, Avrupa genelinde artan aşırı sağ hareketler, Avrupa tarihindeki faşist dönemlere geri dönülmesi endişelerini artırıyor. Azalan doğum oranları, özellikle İtalya, İspanya ve Fransa gibi ülkeleri endişelendirirken göçmen politikalarındaki sertleşme ve milliyetçilik, Avrupa’nın değerleriyle çatışıyor.
AB’nin karar alma sürecindeki bürokratik ve teknokratik işlevselliği demokratik değerlerle bağdaşmıyor ve üye ülkelerdeki insanların güvenini sarsıyor. Avrupa, demokratik değerlerini içselleştirmeli, insanların oy kullanma eğilimlerini artırmalı, göçmenlere karşı kendi koyduğu hümanist değerlerine dönmeli. Sağlık konusunda reformlar yapılmalı, ekonomik zorluklar ve yaşam koşullarındaki şartlardan dolayı doğurganlık oranlarının hızla düşmesine acil çözüm bulmalı. Irkçılıkla mücadelede daha etkili olmalı ve gelişen dünyaya ayak uydurmalı, eski bürokratik yapısını güncellemeli. Avrupa ülkeleri bu adımları atamadığı takdirde ciddi bir ekonomik krizle yüzleştiklerinde, global rakiplerine karşı ekonomik, sosyal ve kurumsal anlamda güçsüz kalacak ve daha kırılgan bir konuma gelmeleri kaçınılmaz olacaktır.
[1] https://www.ipsos.com/en/heading-biggest-election-year-ever-satisfaction-democracy-low
[2] https://theconversation.com/are-europeans-really-democrats-211457
[3] https://www.kcl.ac.uk/news/uk-satisfaction-with-politics-internationally-low-but-support-for-democracy-has-still-risen
[4] https://www.dw.com/en/germany-trust-in-democracy-still-strong-survey-finds/a-65451290
[5] https://bitfinance.news/en/confidence-in-democracy-is-rapidly-declining-in-germany/
[6]https://consents.prismamedia.com/redirectHost=https%3A%2F%2Fwww.caminteresse.fr&redirectUri=%2fsociete%2farticle-493-combien-de-fois-a-t-il-ete-utilise-par-le-gouvernement-11188915%2f
[7] https://twitter.com/LouisBoyard/status/1745154105322909844?s=20
[8] https://chicagopolicyreview.org/2023/10/09/the-eus-democracy-challenge-and-opportunity/
[9] https://www.dw.com/en/germany-afd-a-growing-threat-to-democracy-says-minister/a-67839373
Dr. Nevzet Çelik
Paris Advanced Research Center (PARC) Direktörü ve aynı zamanda GSRL-EPHE-PSL Üniversitesi üyesidir.