Blinken, Finlandiya’nın NATO Üyeliği İçin Putin’e Neden Teşekkür Etti?

Finlandiya’nın ittifaka kazandırdığı avantajlar herhalde ancak 1952’de Türkiye ve Yunanistan’ın üyelikleriyle sağlanan avantajlara eş değer olabilir. Gazeteci Mehmet A. Kancı, Finlandiya’nın NATO üyeliğiyle beraber değişen dengelere dair bir değerlendirmeyi, kaleme aldı.

Kuzey Atlantik İttifakı (NATO), kuruluşunun 74’üncü yıl dönümünde gerek ittifakın geleceği açısından gerekse Ukrayna-Rusya savaşının gidişatı bakımından stratejik önemi yüksek bir hamleyle taçlandı. Finlandiya, 31. üye olarak ittifaka dahil oldu. Bu gelişmenin önemini anlamak için Brüksel’deki NATO toplantısına katılan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in “Sayın Putin’e teşekkür etmeliyiz. Bir kez daha ülkesinin saldırganlığı sayesinde önlemeye çalıştığı bir şey daha hayata geçmiş oldu. Finlandiya’nın üyeliği için harcadığımız çabadan daha önemli bir şey ve daha doğru bir zaman olamazdı.” şeklindeki sözlerine kulak kabartmalıyız. Blinken’e hak vermemek elde değil. Normal jeopolitik iklimde Finlandiya kamuoyunun karşı çıkması, Almanya ve Fransa gibi Rusya’yı ürkütmek istemeyen NATO üyelerinin çekinceleri ve tabii ki Rusya’nın itirazı Finlandiya’nın bu ittifaka üyeliğini kaçınılmaz şekilde imkansız kılabilirdi. Ancak 24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna-Rusya savaşı, olmaz gözüyle bakılan bu adımın hayata geçmesini sağladı. Ukrayna-Rusya savaşının ilk 3 ayında, çatışmaların Moskova’nın planlarını boşa çıkaracak yönde gelişmesiyle gündeme gelen nükleer saldırı tehditleri de Finlandiya’nın üyelik sürecinin 273 gün gibi rekor sürede tamamlanmasında önemli rol oynadı. Tabii bu esnada Helsinki yönetiminin, komşusu İsveç’in aksine, Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki beklentilerini karşılamak için harcadığı çabanın altını çizmek gerekir.

İttifak tarihindeki diğer genişleme süreçleriyle bir mukayese

Finlandiya’nın üyeliğiyle NATO’nun, Rusya ve hatta Çin’e karşı askeri dengeleri ne denli değiştirdiğini anlayabilmek için ittifak tarihindeki diğer genişleme süreçleriyle bir mukayese yapmak gerekir. Finlandiya’nın ittifaka kazandırdığı avantajlar herhalde ancak 1952’de Türkiye ve Yunanistan’ın üyelikleriyle sağlanan avantajlara eş değer olabilir. 1946’daki İran Krizi ve 1949 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) kendi atom bombası denemesini yapması, NATO açısından Doğu Akdeniz, Karadeniz, Kafkaslar ve Kızıldeniz’in güvenliğini hayati hale getirdi. Doğu Akdeniz’in artan önemi, Türkiye’nin 1952’deki üyeliğinden 2 yıl önce NATO Askeri Komitesi planlarına dahil edilmesine vesile oldu. NATO, Türkiye ve Yunanistan’ı o yıllarda bünyesine dahil ederek Orta Doğu petrollerinin, Süveyş Kanalı’nın ve Kızıldeniz’in güvenliğini temin etmiş, Akdeniz’den sorumlu ABD Donanması 6. Filosu için hayati lojistik kaynaklar sağlamıştı. Ayrıca unutmamak lazım ki İngiliz donanması 1958 yılında hala ihtiyaç duyduğu akaryakıtın yüzde 80’ini kaliteli İran petrolünden elde ediyordu. Türkiye’nin ittifaka katılması, bulunduğu coğrafya itibarıyla NATO’nun Hazar Denizi çevresindeki Sovyet füze üslerinin izlenmesi, Sovyet nükleer denemelerinin atmosferdeki izlerinin takip edilmesi, Sovyet toprakları üzerinde casus uçuşlar yapılması ve sinyal istihbaratı açısından Batı için büyük avantajlar sağladı.

Finlandiya’nın ittifaka kazandırdığı avantajlar

4 Nisan 2023 günü NATO 71 yıl öncekine eş bir avantaj daha yakaladı. Finlandiya’nın NATO üyeliğinin önemi harita üzerinde kendisini daha net şekilde gösteriyor. Bu üyelikle beraber NATO’nun halihazırda Rusya ile olan sınırına bir o kadar daha sınır eklendi. 1300 kilometrelik Finlandiya-Rusya sınırı artık Moskova’nın savunma harcamalarının daha fazla artması anlamına geliyor. Üzerinde durulması gereken bir başka nokta ise Rus Çarı 1. Petro’nun ülkesini büyük bir güç haline getirirken dayanak noktası olan St. Petersburg kentinin ve burada konuşlanan Rus Baltık filosunun kıskaca alınmış olması. 1712’de St. Petersburg’u başkent ilan eden Çar 1. Petro, bu kenti aynı zamanda Rus açık deniz donanmasının merkezi olarak tasarladı. 1770’de Osmanlı donanmasını Çeşme’de, 1827’de Osmanlı-Mısır birleşik donanmasını Navarin’de imha eden Rus filoları buradan yola çıktı. 1904-1905 yılları arasındaki Rus-Japon savaşı sırasında Rus Çarlığı’nın Asya-Pasifik’teki topraklarını korumak için savaş alanına sürülen, yine Rus donanmasının Baltık filosuydu. Bugün gelinen noktada Rus donanmasının Baltık Denizi’ne açılabilmesi için önce kuzeyde Finlandiya ve güneyde Estonya engellerini aşması gerekiyor. Türkiye’nin terörle mücadele alanındaki beklentilerini karşılaması halinde İsveç de ittifaka katılırsa Rus donanması için Baltık Denizi’nde hareket etmek ve Atlantik Okyanusu’na ulaşmak neredeyse imkansız olacak.

Bu durumda Rus donanmasının elinde Atlantik’e ulaşabilmek için tek çıkış yolu, kuzeydeki Murmansk yönetim bölgesindeki Kola Yarımadası. Rusya Deniz Kuvvetleri’nin kuzey filosuna ev sahipliği yapan bu yarımada aynı zamanda Finlandiya ile sınırı teşkil ediyor. Buradaki limanlar, İkinci Dünya Savaşı’nda SSCB’nin Nazi Almanya’sına karşı savaşırken ABD ve İngiltere’den gelen askeri yardımların ulaştırılmasında hayati rol oynayarak 3 milyon 964 bin ton askeri malzemenin SSCB’ye taşınmasına vesile oldu. Rus donanmasının Kuzey Filosu, bugün bu yarımadada başta Severomorsk olmak üzere toplam 7 deniz üssüne sahip. Bunlar arasındaki Polyarnyy üssü, nükleer başlıklı balistik füze taşıyan Rus nükleer denizaltılarına ev sahipliği yapması nedeniyle NATO’nun en yakından takip ettiği askeri hedeflerden biri. Çok sayıda tersane ve akaryakıt depolama tesisinin bulunduğu Kola Yarımadası, Rusya’nın Kuzey Kutbu’na erişimiyle balıkçılık ve deniz ticaret yolları açısından da önem taşıyor. Ayrıca Çin’in Hint-Pasifik bölgesindeki stratejik deniz geçitlerinde abluka ile karşılaşması halinde Avrupa limanlarına kuzeyden ulaşma imkanı da Finlandiya’nın NATO’ya katılması ile kısıtlanmış olacak. Severemorsk Üssü ve Arhangelsk Limanı NATO açısından 3 Nisan gününe kadar ulaşılması zor coğrafi noktalardı. Ancak 4 Nisan itibarıyla NATO sınırları Finlandiya’nın üyeliğiyle bu Rus limanlarına 200 ila 300 kilometre kadar yaklaştı. Hipersonik füzeler çağında yüz kilometreler ile ifade edilen mesafelerin bir anlamı kalmadığının Moskova yönetimi de farkında olsa gerek ki Belarus’a taktik nükleer silahlar yerleştirmekle yetinmeyerek Finlandiya’ya karşı yeni önlemler alacaklarını duyurdular. Neticede NATO doğuya ilerleme hamlesi olarak Rusya’nın önüne Ukrayna piyonunu sürdü ve adeta bir vezir gibi Rusya içlerine hareket edebilecek Finlandiya’yı kazandı.

Gazeteci Mehmet A. Kancı

Son Yazılar