Çin’in içişlerine müdahale etmeme prensibi; “demokrasi” kavramı altında çeşitli yaptırımlara ve iç müdahalelere maruz kalmış Afrika, Latin Amerika veya Ortadoğu ülkeleri için güvenli liman hissi sunuyor. Diren Doğan, Çin’in uluslararası diplomasiye dair geleneksel bakış açısını ve son dönem hızını artıran arabuluculuk faaliyetlerini, 3 soruda kaleme aldı.
Çin arabuluculuk faaliyetleriyle neyi hedefliyor?
Çin’in arabuluculuk faaliyetlerindeki temel motivasyonunu anlamak için “geçmişten gelen Çin değerleri” ve “gelecekteki Çin stratejileri” olmak üzere iki ayrı pencere açmamız doğru bir başlangıç noktası olacaktır. İlk olarak Çin medeniyetinin geçmişten gelen “Ortak Krallık” anlatısı dünyadaki uyumu ve düzeni sağlayan merkeze ve de üstün bir konuma işaret eder. Bu anlatı kapsamında tüm uluslar, devletler ve uluslararası kuruluşlar Çin’e ve onun dünya düzeni kavramlarına saygı göstermelidir. Bu, Çin’in mevcut politikasını şekillendiren bir anlatır. Bu perspektife göre Çin, düzeni kuran ve bunun istikrarını sağlayan bir üst otoritedir. Barış İçinde Bir Arada Yaşamanın 5 İlkesi, Küresel Güvenlik Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi veya en son ilan edilen Küresel Medeniyet Girişimi tarzındaki yol haritalarının geneli, Çin tarafından “küresel bir köy” olarak tarif edilen uluslararası sistemin uyum ve düzeni için hazırlanan reçetelerdir.
Benzer reçetelerin geçtiğimiz aylarda maddeler halinde Ukrayna ve Afganistan krizlerinin çözümü için hazırlanıp ilan edildiğini hatırlamak bu noktada önemlidir. Çin’in kendine atfettiği bu rol günümüzdeki arabuluculuk faaliyetlerindeki önemli iç motivasyondur. Diğer taraftan reel politiğe baktığımızda ekonomik, siyasi, kültürel dinamikler ve Çin’in gelecek stratejileri karşımıza çıkıyor. 2013 yılında ilan edilen Kuşak Yol Girişimi başta olmak üzere Çin’in ekonomik bir deve dönüşmesi için istikrarlı bir dünya elzemdir. Kendisini uluslararası topluma tanıtırken; iç işlerine karışmama, kazan-kazan prensibi, çok taraflılık, barışçıl dış politika ve benzeri temaları kullanan bir aktör olarak Çin, küresel ekonomik sistemin kılcal damarlarına yayılırken aynı zamanda normatif bir duruş sergileyerek ekonomik girişimlerle açılan kapıların kültürel, ideolojik ve diplomatik girişimlerle desteklenmesine odaklanıyor. Çatışmalardan arınmış bir küresel sistem, çok taraflılık mottosuyla sistemdeki her aktörle temasa geçmek isteyen Çin için verimli bir habitattır. Bunun sağlanması için ise mevcut uyuşmazlıkların çözümüne dair stratejiler geliştirilmesi Çin için önemli bir motivasyondur.
Çin’in arabuluculuk faaliyetleri etkili olur mu?
İlk olarak, Çin’in çatışmaların çözümüne yönelik arabuluculuk faaliyetlerinin yeni olmadığını ve özellikle 2000’lerle birlikte bu alandaki tecrübelerini artmaya başladığını söyleyebiliriz. Bu kapsamda Sudan, Libya ve Suriye süreçlerinde Çin’in aktif arabuluculuk faaliyetlerinden söz edebilirken bu ülkelerdeki uyuşmazlıkların hala devam etmesi yürütülen yol haritasının etkinliği konusunda soru işaretlerini akıllara getiriyor. Ancak diğer taraftan Çin’in İran ve Suudi Arabistan arasında yürüttüğü arabuluculuk faaliyetinin hızlı ve aktif sonuç vermesi değişen bazı iç ve dış paradigmaların göstergesidir. Çin’in son yıllarda uluslararası toplum tarafından gördüğü ilgi ve yükselen bir güç olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) liderliğindeki küresel düzene sunduğu alternatif duruş, daha önceki yıllara nazaran yürüttüğü stratejilerin farklı aktörler tarafından daha rahat benimsendiğini gösteriyor. Özellikle İran-Suudi Arabistan süreci öncesinde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in gösterişli Ortadoğu ziyareti ve bölgedeki ülke liderleriyle gerçekleştirdiği zirveler oldukça dikkat çekicidir.
Bu noktada Şi Cinping ile görüşen liderlerin “Tek Çin” ilkesine yaptıkları vurgu ve Çin ile pek çok alanda çalışmaya hazır olduklarına dair yapılan açıklamalar bu ziyaretin yaklaşmakta olan “Çin Yüzyılının” işareti olduğuna dair söylemlere yol açtı. Tam bu noktada İran ve Suudi Arabistan’ın attığı adımların kapsamlı analizi gelecekteki Çin arabuluculuk faaliyetleri için önemli bir projeksiyon sunacaktır.
İran ve Suudi Arabistan özelinde Çin’in arabuluculuk faaliyetlerine yakından bakacak olursak, 1. Çin-Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi sonuç bildirisindeki ifadelerden rahatsızlık duyan İran, bu durumu sert bir üslupla dile getirmişti. İlerleyen süreçte Çinli yetkililer İran’ı ziyaret ederek gerilimi belli bir seviyeye indirdi. Bu durum, Suudi ve İran heyetlerinin ikili istişarelerde bulunmak üzere Pekin’e davet edilmesi ile neticelendi. Nitekim bu görüşmelerden bir yol haritası çıkartıldı ve lider düzeyine yükseltilen görüşmeler Pekin’deki üçgen masa diplomasisiyle sonuçlandı. Bu hızlı özet esasında net bir şeyi ortaya koyuyor. İran, kendi enerji kasesini elinde tutmak isteyen Çin’in, en büyük 2 petrol tedarikçisinden biri olan Suudi Arabistan ile yaşadığı uyuşmazlık yüzünden bölgede etkisini gösteren “Çin Yüzyılının” dışında kalmak istememiş ve Çin’in arabuluculuğunda masaya oturmaya razı olmuştur. Bu tercih, gelecek süreçte bölgesel uyuşmazlıklar yaşayan ülkelerin de Çin’in oluşturacağı ekosistemin içinde yer almaları için alternatif bir model sunabilir.
Çin’in arabuluculuk faaliyetleri çok kutuplu uluslararası siyaset tartışmalarını nasıl etkiler?
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Moskova ziyaretinin ardından uluslararası toplum tarafından da yüksek sesle dile getirilmeye başlayan “Yeni Dünya Düzeni” kavramı ABD liderliğindeki uluslararası sisteme çok kutuplu bir alternatif sunmayı amaçlıyor. Çin’in arabuluculuk faaliyetleri ise bu alternatif dünya kavramıyla paralel biçimde ilerliyor. Çin’in içişlerine müdahale etmeme prensibi; “demokrasi” kavramı altında çeşitli yaptırımlara ve iç müdahalelere maruz kalmış Afrika, Latin Amerika veya Ortadoğu ülkeleri için güvenli liman hissi sunuyor. Çin’in bu prensipte yer alan barışa ikna etme (劝和), müzakereleri teşvik etme (促谈) ve arabuluculuk (斡旋调停) ilkeleri ise “barış içinde bir arada yaşama” söylemiyle paralel ilerleyerek Çin ile diplomatik ilişkilerini tesis etmeye başlayan ülkelere güven veriyor. Aynı zamanda insan hakları noktasında karnesinde zayıflar bulunan bu ülkeler Çin’in içişlerine karışmama ilkesinde konfor alanı kazanıyor.
Ancak kendini uluslararası topluma tanıtırken barış, refah ve teknoloj ilerlemeyle bezeli toz pembe bir dünya tasviri sunan Çin’e yönelik soru işaretleri pek çok ülkenin ekonomik olarak Çin ile işbirliğini geliştirirken askeri olarak ABD ile bağlarını sürdürmeye devam ettiğini gösteriyor. Bu durum ise Şi Cinping’in Putin’e veda ederken söylediği gibi 100 yıllık bir değişimin şafağında bulunan küresel sistemdeki aktörlere, kendi bölgesel sorunlarını çözerek, ABD ve Çin arasındaki büyük güç mücadelesinde ezilen çimenler olmak yerine çok kutuplu bir küresel sistemin kurulmasını teşvik edecek bölgesel güçler olma yolunda stratejik motivasyon sağlıyor.
Diren Doğan
Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğretim Görevlisi