Çoklu Krizlerin Ortasında Birleşmiş Milletler Geleceğin Zirvesi

BM’nin ve bağlı kurumlarının dünyanın yeni gerçeklerine uyum sağlayabilmek için artık bir reforma ihtiyacı olduğunun BM’nin en yetkili ağzından ilan edilmesi çok önemli. BM eski Gıda Hakkı Özel Raportörü Hilal Elver, BM’nin reform ihtiyacını ve Antonio Guterres’in davetiyle 79. BM Genel Kurulunda gerçekleşen Geleceğin Zirvesi’ni kaleme aldı.

Her yıl eylül ayının ikinci yarısında Birleşmiş Milletler (BM) olağan yıllık Genel Kurulunun yaklaşması, son yıllarda yaşadığımız küresel çoklu krizler ve BM’nin bu sorunları çözmedeki etkisizliği bizi BM’nin yapısını yeniden düşünmeye itiyor. 20. yüzyılın ilk yarısında 2. Dünya Savaşı’nın acıları henüz tazeyken kurulan, insan hakları ve uluslararası hukukun üstünlüğü ve kalıcı bir dünya barışının sağlanması gibi prensiplerin ışığında yazılan BM Anlaşması ve hemen ardından kabul edilen İnsan Hakları Bildirgesi günümüzde giderek anlamını yitiriyor mu?

​​​​​​​Uluslararası toplum çok taraflı diplomasiye alternatifler arıyor

1990’da Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle dünya politikasındaki pozitif beklentilerin yerini henüz nereye varacağı bilinmeyen kutuplaşmalar aldı. G7, G20 gibi gelişmiş ülkelerin liderliğinde kurulan gruplara karşı, BRICS gibi yeni oluşumlar ya da Avrupa Topluluğunu örnek alarak Afrika ve Asya ülkelerinin kurmaya çalıştıkları bölgesel ekonomik işbirlikleri, günümüzde çok taraflı diplomasilerin alternatifi olma yolunda.

BM’nin sorunların çözümündeki yavaşlığı, etkisizliği ve yetkisizliği bir yana, belki de yeni girişimlere yönelen ülkelerin çoğu BM’nin oluşumunda bir katkılarının bulunmaması ve şu anda da reform konusunda fazlaca söz sahibi olamamaları nedeniyle bir arayış içinde. Aynı zamanda, BM’de söz sahibi olan Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri BM’nin yıllık toplantısına gün geçtikçe ilgisiz kalıyor. Nitekim, geçen yıl Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden sadece birinin devlet başkanı Genel Kurul toplantılarına katılırken bu yıl hiç biri New York’a gelmiyor.

Öte yandan, insanlık alemini bir arada tutacak güçlü bir dünya liderliğine en fazla ihtiyaç duyulan bir dönemde yaşıyoruz. Kovid-19 salgınının sebep olduğu sağlık ve ekonomi alanındaki krizleri tamamen atlatamayan dünya, önce Rusya-Ukrayna savaşı ve sonra Gazze’deki soykırıma şahit oldu. Tüm bunlar yaşanırken aynı zamanda dünyanın her yanında karşımıza çıkan iklim değişikliğinden kaynaklanan su baskınları, yangınlar ve kuraklık da geleceğimizi tehlikeye atıyor.

Dünya ekonomisi trilyonluk seviyelere ulaşmasına rağmen devletler ve insanlar arasındaki eşitsizlikler giderek artıyor ve açlık ve yoksulluğa çözüm bulunamıyor. Tüm bu nedenlerle yerlerinden edilen milyonlarca insan uzak diyarlarda yaşam aramak için göç ediyor. Ekonomisi güçlü devletler sınırlarını güçlendirirken milliyetçilik neredeyse faşizme davetiye çıkaracak bir seviyeye doğru gidiyor. Ukrayna ve Gazze’de olup bitenler dünyanın Kuzey-Güney olarak bölünmesini daha da görünür hale getiriyor.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres bu sorunların farkındalığıyla bütün liderleri 79. BM Genel Kurulunda değişen dünya profili ve 21. yüzyılın ekonomik, finansal, sosyal ve çevresel sorunlarına çözüm üretebilecek bir küresel yönetim modeli üzerinde uzlaşmak için Geleceğin Zirvesi’ne davet etti. Zirveye üye devletlerin yanında sivil toplum kuruluşları, özel sektör, akademi ve genç grupların da davet edilmesiyle her kesimden katılım sağlanmaya çalışılıyor.

Gelecek Paktı’na yönelik tenkitler

Zirvenin hazırlanması iki yıl sürdü. Zirve bu süre zarfında Küresel Güney’in orta güçte ülkeleri arasında büyük bir ilgiyle karşılanarak heyecanlı tartışmalara neden oldu. Burada hazırlanan 30 sayfalık ana metin olan “Gelecek Paktı” 5 konuyu kapsıyor: Uluslararası barış ve güvenlik; bilim, teknoloji, yenilikçilik ve dijital ortaklık; gençlik ve yeni nesil ve küresel yönetimin transformasyonu.

Ne var ki, 2023’ten beri bu metinler üzerinde süregelen tartışmalar ortak bir noktada buluşmanın zorluğunu gösterdi. Zirvenin 3 temel belgesi, özellikle ocaktan beri ilan edilen belge 4 kere revize edildi. Belgelerde tam bir mutabakata ulaşmanın imkansızlığı nedeniyle herkesin hemfikir olduğu en alt düzeyde kararlara yer verildi. Bu süreçte, belgelerde gözden çıkarılan ilk konular ekonomik ve sosyal haklar oldu.

İlk belgede yerini alan önemli prensipler, belgenin son halinde sadece bir retoriğe indirgendi. Örneğin, dünyanın en önemli sorunlarından olan açlık ve beslenme yetersizliğini önlemek için en temel haklardan biri olan gıda hakkı belgede dikkate alınmadı. Bunun yerine bilim, teknoloji ve yenilikçi yaklaşımlar son yıllardaki dijitalleşme ve teknolojinin “her sorun için tek çözüm” zihniyetinin bir parçası olarak gıda güvencesinde de temel bir yöntem olarak sunuldu.

İnsan hakkı yaklaşımlı önerilerin göz ardı edilmesi bu konuda çalışan sivil toplum örgütlerinin gözünden kaçmadı ve gıda güvencesi üzerine çalışan sivil toplum örgütleri bu konudaki şüphelerini belirtti. Aynı şekilde, gıda güvencesinin çok da fazla yer almadığı metinde açlığı ortadan kaldırmak için kirletici bir sektör olan yoğun endüstriyel tarımın agroekolojik tarımı alternatifi olarak göstermeksizin desteklenmesi de çevre ve iklim politikaları açısından tehlikeli bulundu.

Belgeye yönelik bir başka tenkit de Gelecek Paktı’nda birçok güzel kavram ele alınırken ciddi bir yapısal değişimin önerilmemesi. Örneğin, metinde uluslararası vergi reformu ya da karbon vergisi konularına hiç değinilmiyor ve yapısal problemler pek de göz önüne alınmıyor. Eğer Gelecek Paktı’yla iklim krizine gerçekten çare bulunmak isteniyorsa, daha önce verilen sözlerin tutulmadığı bu alanda önemli bir finans kaynağı sağlayacak olan karbon vergisinin ya da uluslararası para trafiğinin vergilendirilmesi gibi tekliflere değinilmemesi dikkat çekici.

Aynı şekilde, Geleceğin Zirvesi’nde daha önceki iklim zirvelerinde gelişmiş ülkelerin yerine getirmedikleri taahhütlerinin hatırlatılmasını savunanların yanı sıra, bu tür zirvelerin giderek devletlerin, uluslararası organizasyonların ve vatandaşların gözlerini boyamaktan başka bir şey yapmadıklarını; zaman, para ve insan kaynağı kaybından başka bir işe yaramadıklarını söyleyenler de var.

Bütün bunlar, BM’nin ve çok taraflı diplomasilerin giderek güçlü küresel şirketlerin ve milyarderlerin kurdukları filantropik organizasyonların eline geçtiğini göstermesi bakımdan önemli. Bu nedenle de sivil toplum örgütleri bu tür organizasyonlara sıcak bakmıyor. Çünkü karar mekanizmalarına dahil olmak halen güç merkezlerinin elinde ise sivil toplum örgütlerinin davet edilmesinin ne önemi olabilir ki? Gerçekten de son zamanlardaki BM Zirvelerinin, örneğin 2021 yılındaki Dünya Gıda Sistemleri Zirvesinin, BM’nin en güçlü Gıda ve Tarım Örgütü FAO ve Dünya Gıda Güvencesi Komitesinin (CFS) bir yana bırakılarak BM Genel Sekreterinin zenginler kulübü diye bilinen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ile birlikte hazırlanması pek çok sivil toplum örgütünün tepkisini çekmişti. Bu tür zirveler, BM şemsiyesi altında hazırlanmakla birlikte “çok taraflı” olmak yerine, “çok ortaklı” yapılar haline gelerek karar mekanizmalarının gelişmekte olan devletler ve sivil toplum yerine, güçlü devletler ve şirketlere kaydığı yönündeki endişeleri artırıyor.

Metinde vurgulanan önemli hususlar

Bu tenkitleri bir yana bırakarak, Geleceğin Zirvesine olumlu açıdan bakacak olursak, metnin bütününde kapsayıcılık ve geniş kitlelere ulaşma çabası, özellikle eğitim, ticaret, ve ekonomik büyüme konularında ön plana çıkıyor ve eşitsizliğin dünyanın en önemli sorunlarından biri olduğu vurgulanıyor.

Zirve paketinin en çok yer verdiği ve de en zor konu ise “Küresel Yönetimin Değişimi.” BM Güvenlik Konseyinin, veto hakkı olan 5 daimi üyenin güçleri nedeniyle etkisiz ve yanlı karar verdiği, aynı zamanda da bugünkü dünyayı coğrafi, politik, kültürel olarak, hatta Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri açısından temsilden uzak olduğuna belgede dolaylı da olsa yer verilmiş. Özellikle de Uluslararası Finans Kurumlarının reform yoluyla gelişmekte olan ülkelerin seslerine kulak vermeleri, kredi alımlarında sürdürülebilirlik kuralını gözetmeleri, bununla birlikte uzun dönemli kalkınma programlarında, iklim değişikliğinden kaynaklanan zorlukların da dikkate alınması gerektiği vurgulanıyor.

BM’nin ve bağlı kurumlarının dünyanın yeni gerçeklerine uyum sağlayabilmek için artık bir reforma ihtiyacı olduğunun BM’nin en yetkili ağzından ilan edilmesi çok önemli. Umarız ki, Genel Kurula gelmek zahmetinde dahi bulunmayan 5 büyük ülkenin liderleri dünyanın geleceğinin masaya yatırılacağı bu önemli toplantıdan çıkacak sonuçlara dikkat etmeseler bile, Batı dünyasındaki sivil toplum örgütleri bu kararları dikkatle takip edeceklerdir.

BM’de reform hakkında en çok tartışılan sorun Güvenlik Konseyinin pasifize olmasıydı. Gazze’deki soykırıma engel olamayan Güvenlik Konseyi, geçen hafta yeni bir girişime sahne oldu. 17 Eylül’de BM Genel Kurulu sadece Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in ret oyu kullandığı 14 Batı ülkesinin ise çekimser kaldığı ve 124 ülkenin kabul oyuyla Uluslararası Adalet Divanının İsrail’e karşı uluslararası hukuka aykırı olarak işgal ettiği Filistin topraklarından ayrılması için verdiği 12 aylık sureye ilişkin kararını onaylamış, ve karara uyulmadığı takdirde silah ambargosu ve ekonomik ambargo uygulanmasını tavsiye etmiştir. Bu tür girişimlerin sadece önemli zamanlarda ve önemli gündemlerle ortaya çıktığını düşünecek olursak, Gazze’de yaşanan insanlık ayıbının BM’nin yapısını “sarsan” gücünün en kısa zamanda Gazzelilere, Filistinlilere, bölgeye ve bütün dünyaya barış getirmesini dileriz.

Hilal Elver

2002 yılından bu yana Santa Barbara’daki California Üniversitesinde araştırma profesörü olarak görev yapmaktadır ve Küresel İklim Değişikliği, İnsani Güvenlik ve Demokrasi Projesi’nin eş direktörü ve UCLA Hukuk Fakültesi, Resnick Gıda Hukuku ve Politikası programında seçkin bir küresel araştırmacıdır. 2014 ile 2020 yılları arasında BM Gıda Hakkı Özel Raportörü olarak görev yapmıştır. 2021’den bu yana Gıda Güvenliği ve Beslenme Üst Düzey Uzmanlar Paneli (HLPE- FSN) Yönlendirme Komitesi üyesidir.​​​

Son Yazılar