Dağıstan’daki Terör Saldırısı Ne Anlama Geliyor?

Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Selçuk Duman, Dağıstan’da gerçekleşen terör saldırısını kaleme aldı.

Dağıstan’daki terör saldırısı ne ifade ediyor? Saldırıyı hangi grup gerçekleştirdi ve amacı neydi?

Dağıstan Özerk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu’na bağlı Kafkasya’nın kuzeyinde Rusya’nın ise güneyinde bulunan bir siyasi organizasyondur. Başkenti Mahaçkale olan bu cumhuriyetin ikinci büyük kenti Derbent’tir. Gerek Mahaçkale gerekse Derbent’in Türk siyasi tarihinde derin kalıntıları bulunuyor. Dağıstan’da Kumuk, Nogay, Azerbaycan Türkü ve Kafkas Türkmeni gibi yüzde 20’den fazla Türk nüfusu bulunurken, Türklerle akraba olan Avarların nüfusu yüzde 30’lar civarındadır. Bunların dışında Ruslar, Lezgiler, Çeçenler gibi farklı unsurlar da bu özerk cumhuriyette yaşıyor. Dağıstan’da geçerli olan resmi diller incelenirse, etnik kazan niteliğinde olduğu teyit edilir.

Dağıstan’ın dışarıdan Azerbaycan, Gürcistan ve Hazar Denizi ile sınırı bulunurken içeriden Kuzey Kafkasya, Kalmuk ve Çeçenistan Özerk Cumhuriyeti’ne komşudur.

Bu tanımla konuya başlamamın nedeni Dağıstan’da radikal terörize grupların zemin bulma imkanına sahip olabilme olasılığına vurgu yapmak ve geçiş güzergahı oluşturabileceği gerçeğini ortaya koymaktı. Derbent hattının Rusya’nın önemli bir ticaret güzergahı olduğu da hatırlanmalıdır. Ancak her ne kadar bu zemin mevcut olsa dahi bu terör olayını sadece buradaki nüfusun niteliğine bağlamak ya da komşu ülkelerden bu anlamda sızma gerçekleştirilerek yapılan bir eylem olarak görmek doğru değildir. Çünkü Rusya Devlet Başkanı Putin’in kendi coğrafyasında güç kullanarak Rusya’yı istikrarlı hale getirme girişimi ya da Avrasya coğrafyasında Çarlık Rusya’sı ve Sovyet Rusya’sı tarihi arka planına atıfla, “Hegemonik İstikrar Teorisine” uygun olarak Rusya Federasyonu’ndan kopan topraklara müdahil olması bir noktaya kadar örtülü kabul görmüştü. Hatta Kırım’ın işgali ve uluslararası hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen referandum ve ilhak girişimleri dahi ciddi bir tepki ile karşılanmamıştı.

Ancak Rusya’nın Avrupa’ya yönelik yayılmacı yaklaşımları, Ukrayna’dan başlayan ve Moldova, Litvanya, Letonya, Estonya’dan toprak isteğine dönüşen girişimleri, Doğu ve Güney Çin Denizindeki hareketliliği, Arktik bölgedeki askeri yığınağı, Amerika Kıtasındaki adımları, Rusya’nın küresel istikrar eşiğini aştığını gösteren unsurlardır. Rusya’nın hibrit savaş niteliğinde bir saldırıyla hatta saldırılarla karşı karşıya kalmasının arka planını burada aramak gerekir.

Bu konuda uluslararası düzeyde faaliyet gösterebilen ve çeşitli terör aparatlarını kullanabilen istihbarat örgütleri zaten sınırlıdır. Dağıstan Bölgesinde Rusya istihbarat örgütü başkan yardımcısı daha birkaç gün önce bir toplantı yaparak buradaki tehdit beklentisini aslında deşifre etmişti. Ancak belli ki bu tehdidin önlenmesi konusunda ellerinde yeterince bilgi yokmuş. Bu konuda ilk akla gelen örgüt, Rusya’da benzer terör eylemlerinde bulunmuş DEAŞ ve onun uzantılarıdır. Ayrıca Federal Güvenlik Servisi Başkan (FSB) Yardımcısının Mahaçkale’deki toplantısı sırasında yaptığı DEAŞ değerlendirmesi ve DEAŞ üyelerine yönelik operasyon da hatırlanmalıdır.

Dağıstan Özerk Cumhuriyeti Başkanı Sergey Melikov’un savaşın evlerine kadar geldiği ve arkasındaki güçlerin bilindiği yönündeki ilk açıklamaları, Rusya’nın da olaya bu perspektiften yaklaştığını gösteriyor.

Burada ayrıca üzerinde durulması gereken önemli bir ayrıntı ise kilise ile birlikte sinagogun da hedefte yer almasıdır. Bu gelişme hiç şüphesiz ki Batı kamuoyunun İsrail ile olan sorunlu sürecinin onarılmasına katkı sunacaktır.

Rusya Ukrayna’daki savaştan dolayı içeride asayişi sağlamakta zorlanıyor mu?

Rusya’da ülke içerisindeki asayişsizliği ortadan kaldırmayı amaçlayan kuvvete dayalı otoriter yaklaşımı ya da Sovyet coğrafyasına yönelik hegomonik kimlikle hareket etme hevesi ve büyük güç olma konusundaki kararlılığı, Maskirovka Doktrini’nin gerekleri çerçevesinde yeni bir boyut kazanmasaydı örtülü de olsa kabul görebilirdi.

Ancak Rusya’nın Maskirovka Doktrini ile yayılmacı bir yaklaşımla hareket etmesi ve bu yayılmacılığa tarihi arka plan yaratma gayreti ciddi sorunların habercisi olmuştur. Rus siyasi tarihinde “Ana Şehir” olarak tanımlanan Kiev’in bombalanması da Rus halkı arasında da büyük oranda tepki ile karşılanmıştır. Ayrıca Rus olan her bölgeye yönelik sahiplenme girişimleri Pancılığı çağrıştırdığı için Rus halkının önemli bir kısmı tarafından riskli olarak nitelendirilmiştir. Bu doğrultuda, Rusya’nın Beyaz Rusya eşiği ve burayı kontrol etme isteği ya da Karadeniz’de kalıcı olabilme yaklaşımı biliniyordu ve sınırları aşmaması halinde çok da yadırganmıyordu. Ancak bunun boyutu; Ukrayna, Moldova, Letonya, Litvanya, Estonya üzerinden Orta Avrupa’yı, Arktik bölge üzerinden Kuzey Avrupa’yı, Amerika’yı, Afrika’yı ve Asya Pasifik’te diğer müttefikleri tehdit eder boyuta ulaştığı için Rusya için mevcut durumda risk seviyesi artmış durumda.

Rusya’da terör saldırıları neden arttı?

Brezinski, Avrasya’yı küresel güçlerin çıkarlarını elde etmek için hamle yaptıkları satranç tahtasına benzetir. Dugin ise Rusya’nın doğu ya da batı ülkesi olmadığını Avrasya olduğunu ve Moskova merkezli yapılanması gerektiğinin üzerinde durur. Yani Rusya’nın durması gereken sınıra işaret edilir ve aksi durumda ciddi sonuçları olabileceği hatırlatılır.

Asya Pasifik’ten, Arktik bölgeye, Amerika’dan Avrupa’ya hatta Afrika’ya yönelik müdahaleler sonucunda Rusya’nın kendi coğrafyası olarak nitelendirdiği “Avrasya’da” Brezinski’nin dediği gibi bir jeopolitik hamleler meydana gelmesinin önünü almak çok güç. Ayrıca Rusya, FSB’yi Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi uluslararası düzeyde KGB gibi kullanamadığı için birçok ülkede Wagner’i kullanıyor. Elbette bu girişimler Rusya’yı uluslararası sistem karşısında zora sokuyor.

Prof. Dr. Selçuk Duman

Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı

Son Yazılar