Ermenistan’da Peşinyan Dönemi ve Bozulan Terazi

Dr. Elnur İSMAYIL
BİLGESAM Koordinatörü
Ermenistan’da son seçimler sonrasında yaşanmış protestoları ve iktidar değişikliği öyle bir hızla gerçekleşti ki, ilkin aşamada olayların gerçek yüzü bir çokları için karanlık kaldı. Komşu ülkeler ve bölgede çıkarları olan güç merkezleri, 2014 yılında Ukrayna’da olduğu gibi, bir anlamlı olarak taraflardan her hangi birine destek ve ya baskı uygulamadılar; olayların gidişini izlemeyi tercih ettiler. Aynı zamanda, post-Sovyet coğrafyasında toplumun baskısıyla iktidar değişikliklerine çok sıcak bakmayan Rusya’da bile, Erivan’daki protestolara ilişkin net bir yaklaşım yoktu.
Paşinyan’ın Soros’çu Takımı
8 Mayıs 2018’de Ermeni Parlamentosu’nda yapılan oylamada Başbakan olarak seçilmiş Paşinyan’la iktidar değişikliğinden sonraki 1 aylık bir süreçte, Ermenistan üzerinde oluşan tablo yavaş-yavaş netleşmektedir. Bugün Rusya medyasındaki yorumlara dikkat yetirirsek; Nikol Paşinyan’ın, stratejik kurumlara – Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarına ve Güvenlik Konseyi Başkanı gibi görevlere ABD’nin etkisi altında olan isimleri yerleştirmeye başlaması, Moskova’nın dikkatinden kaçmamaktadır. Ve ilkin aşamada Ermenistan’da yaşananlarla Ukrayna’daki olaylar arasında paralellikler mevcuttur. Protestolarla iktidarı ele geçirmiş Paşinyan’ın, aslında, ABD’nin projesi olduğunu açık bir şekilde beyan etmekten Rusya çekinmektedir. Muhakkak, Kremlin’de Paşinyan’ın takımında Soros Vakfı ile ilişkili Rusyafob görüşlülerin sayının çok olmasının farkındalar.
Örneğin, Güvenlik Konseyi Başkanı Armen Grigoryan zamanında Soros Vakfı’nın finanse ettiği Transparency International örgütünde koordinatör görevi yapmış. Yeni kabinede Eğitim ve Bilim Bakanı Araik Arutunyan önceleri Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Transparency International teşkilatlarında görev yapmış.
Ermenistan’ın Devlet Kontrolünden sorumlu Bakanı görevine atanmış David Sanasaryan şimdiye kadar Rusya karşıtlığıyla seçilmiştir ve defalarla ülkedeki Rus askeri üssünün çıkarılması talebiyle Rusya’nın Erivan’daki büyükelçiliği önünde protestolarda iştirak etmiştir. O, önceleri Batı yanlısı olarak bilinen muhalif İrs partisinde temsil olunmaktaydı – bu partiye ise ABD’de doğmuş Raffi Ovannisyan Başkanlık etmektedir. Yeri gelmişken, Paşinyan iktidara geldikten sonra Ovannisyan “ben parti bayrağını bir kenara attım, bize birlik lazımdır” diyerek yeni iktidara desteğini nümayiş ettirdi.
Savunma Bakanlığı gibi stratejik bir kurumun itibar edildiği David Tonoyan 1990’lı yılların sonundan Ermenistan’ın NATO’daki temsilcisi olan bir isim. Rusya’nın Moskovskiy Komsomolets gazetesi haberine göre, bazı Rus kaynakları Tonoyan’ın 2005 yılından NATO tarafından “ele alındığını” ve ayrıca ABD’nin Askeri Ataşesi, Albay Erik Larsen’in ona gizlince destek verdiğini yazmaktadır.
Diasporadan sorumlu Bakan Yardımcısı görevine Paris’te doğmuş, ABD’de eğitim almış Babken Ter-Grigoryan atandı. O, Ermenistan’da Soros Vakfı’nın program koordinatörü olmuş ve yukarıda bahsi geçen Transparency International’da çalışmıştır. En önemlisi ise, Ermeni toplumu Ter-Grigoryan’ı Rusya Devlet Başkanı Putin’e küfür içerikli hitabından sonra tanımıştır.
Böylelikle, Ermenistan’da iktidara gelen Paşinyan ve onun takımında görev almış isimlerin geçmişi ve siyasi görüşleri doğrultusunda, post-Sovyet coğrafyasında hazırladığı ve finanse ettiği yeni bir projenin şahidi olmaktayız. Ve bu sürece Türkiye’nin de, Rusya kadar dikkat etmesi gerekmektedir. Çünkü bugün Ermenistan’da yaşananlar ve bu ülkenin tedricen Rusya’nın kontrolünden çıkması gelecekte Türkiye için ciddi baş ağrısına dönüşebilir.
Batı Yanlısı Ermeni Hükümet Türkiye’ye ne Vaat Ediyor?
Paşinyan, Başbakan olarak göreve başladıktan sonra Türkiye ile ilişkilere değinerek, ön koşulsuz ilişkiler kurmaya hazır olduğunu beyan ederek, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ çatışmasının Ankara-Erivan arasındaki ön koşul olarak gündeme getirilmemesi gerektiğine vurgu yapmıştı. Sözde soykırımla ilgili olarak da önceki hükümetlerden farklı düşünmediğini ve uluslararası toplum tarafından tanınması için çalışacaklarını Paşinyan yaptığı konuşmasında beyan etmişti.
Ermenistan’da iktidar değişikliğinden hemen sonra Rusyalı analitik uzman Vladimir Jarihin yorum yaparak, Paşinyan’ın Ermenistan’ın komşularıyla ilişkilerinin daha da bozulabileceği öngörüsünde bulunmuş; Türkiye ile ilişkilerde de gerginliğin yaşanabileceğine vurgu yapmıştı: “Bir de bakarsanız Paşinyan Ararat (Ağrı) dağını “geri almak” aşkına düştü”. Tabii ki, bugün küçük bir toprağa, dağılmış ekonomiye malik olan Ermenistan’ın Türkiye gibi bir devlete karşı toprak iddiasına ve her hangi bir askeri avantüre girişeceği inandırıcı gözükmemektedir. Fakat Türkiye için tehlike Ermenistan’ın kendisinden değil, onu yönetecek olan ABD’den gelebilir.
Türkiye, NATO üyesi olarak ABD ile askeri müttefiklik ilişkilerinde olsa da, Vaşington’un son yıllarda ve özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında müttefik devlet olarak gördüğü Türkiye ile ilgili politikası, aslında, büyük sorunların olduğunu ortaya koymaktadır. Yıllar boyunca Türkiye’ye karşı farklı terör grupları vasıtasıyla gizlice cephe açan ABD’nin bazı Ermeni yanlısı çevreleri bunun için hem Türkiye’nin kendi topraklarından hem de komşu devletlerin kontrolünden kenar bölgelerini kullanmıştır. Türkiye’nin topraklarında terörcülere karşı mübarezede elde ettiği uğurlardan sonra Suriye’deki PKK ve PYD/YPG terörcülerinin aktifleşmesi Ankara’ya karşı yeni cephenin açılmasının belirtisidir. PKK ve YPG terörcülerinin Suriye’de toprakları kontrolüne alması, en modern silah ve askeri envanter ile teçhiz olunması burada Türkiye’ye karşı geniş bir alan oluşturmak amacı taşımaktaydı. Fakat, Türkiye’de AKP iktidarının Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi askeri operasyonları gibi somut adımları Suriye’den gelen tehlikeyi ortadan kaldırmayı, terörcüleri bu topraklardan çıkarmayı başardı!
Ve böyle bir ortamda, Ermenistan’da gerçekleşmiş iktidar değişikliği Türkiye’nin güvenliği açısından da büyük önem taşımaktadır. Bazı uzmanlara göre yarandığı günden şimdiye kadar Türkiye’ye karşı toprak ve sözde soykırım iddialarından el çekmeyen Ermenistan’ın, ABD’nin kontrolüne geçmesi, Türkiye’ye karşı daha bir cephenin açılması tehlikesini gerçekleştirebilir. Suriye’de, Türkiye’nin askeri operasyonlarının başarılı sonuçlara ulaşmasıyla kaybetmiş dış güçler; bunu Soros’çu Paşinyan’ın vasıtasıyla yeniden gündeme getirme şansı kazandı. Hatırlatalım ki, şimdiye kadar yıllar boyu ister Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde isterse de Ermenistan-Türkiye sınırı yakınlığındaki bölgelerde yüzlerle PKK’lı terörcünün eğitim görmesi ile ilgili bilgiler paylaşılmaktadır. Ermeni kaynakları 1990’lı yıllarda Azerbaycan’a karşı askeri operasyonlarda PKK çetelerinin de savaştığını itiraf etmişler ve bir çok kaynak işgal olunmuş topraklarda bu terör örgütünün eğitim kamplarında varlığından haber veriyor. Sadece, şimdiye kadar Rusya’nın etkisi altında olan Ermenistan’a kendi topraklarından Türkiye’ye karşı provokasyon ve askeri avantür için istifade etmesine imkan verilmemiştir. Çünkü sınırlarının Rus askerleri tarafından korunduğu Ermenistan’la Türkiye arasında her hangi bir gerginliğin yaranması, Rusya’nın çıkarlarına uygun değildir. Son yıllar Kremlin’in, Türkiye ile strateji işbirliği ilişkilerinin kurulmasına üstünlük vermesi ise bu planların gerçekleşmesini imkansız etmiştir.
Fakat bugün Ermenistan’daki jeopolitik oyunlar Moskova’nın bu devlet üzerindeki kontrolünü zayıflatabilir bir güçtedir. Ermenistan’da güçlenen ABD için bu cumhuriyet Türkiye’ye karşı da ideal bir tehlike oluşturabilir. Evvela on yıllar süresince yürütülmüş propaganda ve sözde soykırımla ilgili görüşler sayesinde Ermeni toplumunda “düşman Türkiye” imajı oluşturulmuştur. Ve bu süreçte ABD’deki Ermeni yanlısı politikacıların ve lobi gruplarının rolü kaçınılmazdır. Genel olarak, sözde “Ermeni soykırımı” konusu ABD’nin bazı çevreleri için Türkiye’ye baskı aracıdır ve farklı askeri-politik çevreler tarafından gerekli zamanda gündeme getirilmiştir. Bu konuda Soros Vakfı’nın hangi rol oynadığı bilinmektedir. Soros’un finans yardımıyla Türkiye’de oluşturulmuş “Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’nın Türk toplumuna “demokratik açılım” adıyla sunduğu Türk-Ermeni, Türk-Kürt ilişkileri ile ilgili milli çıkarlara uygun gelmeyen teşebbüsleri hatırlamak yeterlidir. Odur ki, bugün Ermenistan’da yeni yönetimin oluşturulması ve Soros Vakfı’yla irtibatlı isimlerin en stratejik postlara atanması ile aynı zamanda, Washington’daki Türkiye karşıtı çevrelerin aktifleşmesi tesadüfi değildir. Örneğin, Ermeni yanlısı görüşleriyle bilinen ABD’li Temsilciler Meclisi üyesi Bred Şerman yeniden Türkiye’nin Ermenistan’a uyguladığı ambargoyu kaldırması ve bu devletle tüm alanlarda işbirliğini geliştirmesi talebiyle gündeme gelmiştir. Unutmamalıyız ki, Bred Şerman ABD’nin Ermeni Asamblesi’nin etkisi altında Türkiye karşıtı faaliyeti ile meşgul olan çok sayıda Temsilciler Meclisi üyelerinden yalnız biridir. Ve hiç şüphesiz, Soros Vakfı Ermenistan’daki mevkilerini güclendirdikce, okyanusun o tarafındaki diğer kuvvetleri de Türkiye aleyhine seferber etmeye başlayacaktır.
Ermenistan’ın Türkiye’ye karşı kullanılabilecek olmasındaki önemli bir nokta da, Suriye’den farklı olarak Ermenistan’ın muhalif grupların kontrolü altında, merkezi yönetimin mevcut olmadığı ve üniter yapısını kaybetmiş bir devlet olmadığıdır. Ermenistan’dan gelebilecek tehdit ve tehlikeyi güç yoluyla çözmek imkanı, en azı bugün imkansız gözükmektedir. Odur ki, Türkiye bu potansiyel tehlikeyi diplomatik baskı yoluyla ortadan kaldırmalı olacaktır. Bundan dolayı resmi Ankara, Nikol Paşinyan’ın iktidara gelişinin jeopolitik motifleri, bölge ve Türkiye için potansiyel tehlikesini dikkatlice analiz etmeli ve sürecin devlet çıkarlarına karşı oluşabilecek istenilen doğrultuda gelişmesine hazır olmalıdır.

Son Yazılar