Suriye’de bir siyasi çözüm olmadan, Suriyeli muhalifleri görmezden gelerek ve Suriye halkının meşru taleplerini umursamadan Esed rejimini uluslararası sistemde rehabilite etme projesi çökmüştür. Ümran Stratejik Araştırmalar Merkezinde Türkçe Araştırmaları Direktörü Ömer Özkızılcık, Suriye’de muhalif güçlerin hızlı ilerleyişinin ardından Esed rejimini nasıl bir sürecin beklediğini kaleme aldı.
Tüm dünyayı şaşırtan bir şekilde Suriyeli muhalifler Halep kentini Esed rejiminden ele geçirdi. Herkesin beklentisinin üzerinde hızlı ve büyük ilerleme sağlayan rejim karşıtı güçler, Esed rejimi ve onu destekleyen Rusya ile İran’ı bozguna uğrattı. Çok yoğun ve çok ciddi silah, mühimmat ve ekipmanlar Suriyeli muhaliflerce ganimet alındı. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, bu sürecin Esed rejiminin ve doğrudan Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in geleceğini nasıl etkileyeceği tartışılmaya başlandı. Esed’in kaderi belki de ne Astana’da ne de Cenevre’de değil, Suriye’nin Hama’sında belirlenebilir.
Suriyeli muhalifler nasıl bu kadar hızlı ilerleyebildi?
Suriyeli muhaliflerin bu denli hızlı ilerlemesinin altında temelde üç sebep yatıyor. Birinci sebep Rusya’nın Ukrayna sebebiyle Suriye’de herkesin beklediğinden daha fazla zayıflamasıdır. Aynı şekilde İran da İsrail ile yaşadığı gerilimden dolayı Suriye’de yıpranmış durumda. Özellikle İran’ın Şii milis ağının bel kemiğini oluşturan Hizbullah’ın hem zayıflaması hem de Lübnan’a geri çekilmesi sonucunda, Irak’tan getirilen Nuceba milisleri bu boşluğu dolduramadı. Üçüncü ve belki de en önemli sebep ise Esed rejiminin yaşadığı çöküştür.
Esed rejimi savaşın en başından beri insan kaynağında ciddi zorluklar çekiyordu. Savaş süresi boyunca toplam 27 genel af ilan etti. Bu genel afların hepsinin temel amacı muhalif saflara geçmemiş ve zorunlu askerlik hizmetinden kaçanları silah altına almaktı. Ancak yayınlanan genel afların sağladığı ek insan kaynağı giderek azaldı. İlaveten, yedek askerlik yapanlar dört ay önce terhis edildi. Bu kişilerin görev süresi her yıl uzatılıyordu. Rejim safında savaşıp yaşlananlar dahi vardı. Ancak terhisten sonra ilan edilen genel af, boşalan kadroları dolduramadı.
Gelinen noktada muhalifler sadece Suriye’nin ekonomik kalbi olan Halep’i ele geçirmekle kalmadılar, aynı zamanda çok ciddi ganimetler elde ettiler. Mintel World’un çalışmalarına göre görsel teyitli bir şekilde muhalifler; 1 adet 9K35 Strela-10, 1 adet 9K37M1 BUK M1, 1 adet Pantsir S-1, 3 adet S-125 Pechora fırlatıcısı ve 12 adet ZSU-23-4 Shilka hava savunma sistemleri; 24 adet L-39 Albatros, 1 adet Mi 8/17 ve 9 adet Mig 23 hava aracı, 2 adet 2B9 Vasilek, 16 adet 2S1 Gvozdika, 1 adet 2S3 Akatsiya, 5 adet 63-Model, 20 adet M1954, 14 adet BM-21 Grad, 1 adet BM-27 Uragan, 2 adet BM-30 Smerch, 4 adet D-20, 17 adet D-30 ve 5 adet M1938 topçu sistemi ve çok namlulu roketatar; 79 adet BMP-1, 1 adet BMP-2, 1 adet BRDM-2, 4 adet BRM-1K, 1 adet BTR-70, 1 adet BTR-80, 4 adet MT-LB, 3 adet SAV 4×4 ve Tigr-M 4×4 zırhlı araç; 1 adet SNR-125, 1 adet 48Y6-K1 Podlet ve 1 adet modeli belirsiz radar, 64 adet T-55, 21 adet T-62, 51 adet T-72, 5 adet T-90A ve 4 adet modeli belirsiz tank ele geçirmiş durumda.
Suriyeli muhaliflerin bu denli büyük bir ganimet ele geçirmelerinin arkasında iki temel sebep bulunuyor. Birinci sebep Esed rejimin bozguna uğramasıdır. Oluşturulan savunma hattının kırılmasının akabinde, rejim saflarında ciddi bir kaos oluştu. Bu kaos içerisinde düzenli bir geri çekilme yapılamadı. İkinci sebep ise Esed rejiminin yaşadığı ekonomik sorundan kaynaklanıyor. Rejim bölgelerinde son dönemde petrol ve gaz tedarikinde ciddi bir sıkıntı yaşanıyordu. O yüzden zırhlı araçlar, tanklar ve daha nice aracın kaçarken yakıtı bitti ve yolda bırakıldı. Rejimin kaçtığı yollar adeta bir tank sergisine dönüştü.
Esed rejiminin kaderini sahadaki gelişmeler belirleyecek
Esed rejiminin yaşadığı bu çöküş sonrasında kaderini belirleyecek en önemli unsur Suriye sahasındaki gelişmeler olacaktır. Bozguna uğrayan Esed rejimi Hama’nın kuzey hattında tutunabildi ve bir savunma hattı kurdu. Bu savunma hattının akıbeti, Suriye’nin ve Esed rejimin geleceğini belirleme potansiyeline sahiptir.
Eğer Halep’te olduğu gibi bu savunma hattı da çöker ve rejim unsurları yeni bir bozgunla karşı karşıya kalırsa, Suriyeli muhalifler Esed rejiminin ana omurgası olan Tartus ve Lazkiye ile Şam arasındaki ikmal hattını keseceklerdir. Esed rejiminin Humus’ta yeni bir savunma hattı kurup kuramayacağını da an itibarıyla söylemek güç.
Ancak Suriyeli muhaliflerin Humus’a dayanması durumunda, Suriye’nin güneyinde Esed rejimi ile uzlaşı anlaşmalarını imzalayan ve hala silahlı olan eski Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçleri hareketlenebilir. Bu durumda dünya kamuoyu Şam ile ilgili çok farklı meseleleri tartışmaya başlayabilir.
Eğer Hama’daki savunma hattı tutar veya Esed rejimi bir şekilde Suriye’deki muhaliflerin ilerleyişini durdurabilirse, o zaman yeni oluşan statüko Suriye’ye bazı gerçeklikleri dayatacaktır. Suriye’de bir siyasi çözüm olmadan, Suriyeli muhalifleri görmezden gelerek ve Suriye halkının meşru taleplerini umursamadan Esed rejimini uluslararası sistemde rehabilite etme projesi çökmüştür.
Bu saatten sonra Esed rejimi askeri olarak hayatta kalsa dahi, Suriye savaşını kazanıp, daha küçük nüfuslu ve daha kolay kontrol edilebilir bir 2011 Suriye’sine geri dönme hayalinin gerçekçi olmadığı ortaya çıkmıştır. Esed rejimi ya yeni gerçekliği kabul edecek ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı bağlamında Suriye’de ciddi bir siyasi süreç yürütmeyi kabul edecektir ya da mevcut maksimalist pozisyonunda ısrar edecek ve Suriye’nin kaderini yabancı devletler belirleyecektir. Bunda Rusya ve İran’ın pozisyonlarının yanı sıra, ocak ayında görevi devralacak seçilmiş ABD başkanı Donald Trump’ın yaklaşımı da büyük oranda belirleyici olacaktır. Ancak Esed rejimi ne karar verirse versin, iki süreçte de Türkiye’nin en etkin aktör olması kaçınılmazdır.
Ömer Özkızılcık
Ümran Stratejik Araştırmalar Merkezinde Türkçe Araştırmaları Direktörü