Macron’un ziyareti bir kez daha Çin’in neredeyse bütün dış politika hamlelerinin arka planındaki temel sorunun ABD-Çin gerilimi olduğunu gösterdi. Dr. Kadir Temiz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Çin ziyaretine dair bir değerlendirmeyi, 3 soruda kaleme aldı.
Ziyaretin amacı neydi?
Çin Ulusal Halk Kongresi (ÇUHK) ve Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı’nın (ÇHSDK) mart ayında yapılan toplantılarında Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) yeni politbürosu ve bakanlar kurulunun göreve başlamasının ardından Çin’de hızlı bir diplomasi trafiği başladı. Singapur, İspanya ve Malezya başbakanlarının Pekin’de ağırlanması, Suudi Arabistan ve İran arasında arabuluculuk görüşmeleri ve Moskova ziyaretiyle devam eden diplomasi trafiği, bu hafta da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile devam etti.
Çin’in malum stratejisi, Avrupa Birliği (AB) içindeki çatlakları kullanarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile rekabetinde mümkün olduğu kadar Avrupa’yı yanında tutmaktır. Ancak AB içinde de Çin ile ilişkilere oldukça temkinli yaklaşan pek çok ülke var. Kovid-19 süreci, Çin’deki insan hakları ihlalleri ve Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşla birlikte AB’nin Çin şüpheciliği de artmış durumda. AB Komisyonunun 2019 yılında yayımlanan strateji belgesinde Çin “sistemik hasım ve rakip” olarak tanımlanmıştı. Ancak AB ülkeleri içinde Çin ile daha yakın ilişkiler kurulmasını talep eden ülkeler de mevcut. AB içinde Çin’e daha ılımlı ve dengeli yaklaşım geliştirilmesi gerektiğini savunan ülkelerden Fransa’’ın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son ziyaretinde Çin tarafından büyük bir ihtişam ve en üst düzey diplomatik nezaket ile karşılandı.
Bu karşılamanın bir sebebi de tam olarak AB içindeki ılımlıların elini güçlendirmek. Bu durumun farkında olan Macron, AB içindeki birliği ve farklılıkları göstermek amacıyla ziyarete AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’i de davet etti. Ziyaret süresince gözler Çin’e yönelik sert eleştirileriyle bilinen von der Leyen’in üzerindeydi. Ancak Çin medyası ziyaret sırasında kameraları mümkün olduğunca Macron’a çevirdi ve von der Leyen’i görmezden geldi. Çin’e karşı daha sert bir duruşu olan von der Leyen’in maruz kaldığı düşük profilli misafirperverlik Çin’in Fransa ve AB arasına net bir ayrım koyarak AB’ye mesaj verdiği yorumlarını da beraberinde getirdi.
Görüşmelerde öne çıkan hususlar nelerdi?
Görüşme öncesinde Macron’un temel amacı, Çin ile ekonomik ilişkileri Kovid-19 sonrasında yeniden istikrarlı bir zemine oturtarak Rusya’nın Avrupa’da yarattığı istikrarsızlığa karşı bir tür önlem almaktı. Bu sebeple ziyaret boyunca ekonomik ilişkilere özenle vurgu yapıldı. Ancak Ukrayna savaşı konusu büyük ölçüde ziyaretin ikincil konuları arasında yer aldı. Ziyaret öncesinde beklenmeyen bir durum ise Çin tarafının Macron’a gösterdiği ilgi ve bu yolla Avrupa ülkelerine verdiği mesaj oldu.
Taraflar ikili ilişkilerde siyasi ve jeopolitik tartışmalar yerine ekonomik işbirliğini ön plana çıkardı ve bu konuda önemli anlaşmalar yapıldı. Başta enerji, gıda güvenliği, iklim değişikliği ve teknoloji gibi alanlarda işbirliği olmak üzere çok sayıda ikili ekonomik anlaşma imzalandı. Fransa için ziyaretin temel amaçlarından biri, Rusya karşısında en azından ekonomik olarak Çin’i mümkün olduğunca yanına çekmekti. Yapılan ziyaretle bu amacına ulaştı ancak Ukrayna konusunda istediğini alamadı. Von der Leyen’in basın açıklamasında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in “uygun şart ve zamanda” Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile görüşme yapma niyetinde olduğunu kendilerine belirttiğine dair açıklaması ise Çin tarafından karşılık bulmadı.
Ziyaret ve muhtemel işbirlikleri uluslararası siyaseti nasıl etkileyebilir?
Ziyaretin ardından en çok kazançlı çıkan taraf Çin oldu. Sadece Şi Cinping ve devlet erkanının Macron’a gösterdiği aşırı hassasiyet ve nezaket bile Çin tarafının ziyaretten duyduğu memnuniyeti göstermek için yeterli. Macron ziyareti sonrası Çin en az 3 konuda önemli başarı elde etmiş oldu. İlk olarak Fransa ile imzalanan anlaşmalar ve derinleşen ekonomik ilişkilerle AB’nin dört sene önceki “sistemik hasım ve rakip” söylemlerine bir darbe vurdu. Böylece siyasi ve jeopolitik sorunların üstü de örtülmüş oldu. İkinci olarak Çin, Ukrayna konusunda temkini elden bırakmadan ekonomik ilişkileri geliştirmek istediği mesajını verdi. Yani Ukrayna konusunda sessiz kalarak Moskova ziyareti sonrasında oluşan Rusya-Çin yakınlaşmasına da zarar vermemiş oldu. Böylece ABD ile yaşanan krizde hem Rusya hem de AB nezdinde muteber aktör rolü oynayarak yeni diplomatik kazanımlarına bir yenisini daha ekledi. Üçüncü olarak ise Macron’un ziyareti bir kez daha Çin’in neredeyse bütün dış politika hamlelerinin arka planındaki temel sorunun ABD-Çin gerilimi olduğunu gösterdi. ABD tarafından soğuk savaş stratejisi uygulanarak çevrelendiğini ve yalnız bırakılmak istendiğini düşünen Çin, Macron ziyareti ile ABD-AB ittifakında var olan çatlağı derinleştirmişe benziyor. Nitekim ziyaret boyunca Çin’in Avrupa ile ilişkilerinin tarihsel seyri, eski Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’nin ABD ve diğer Avrupa ülkelerinden çok daha önce 1964 yılında komünist Çin’i tanıyarak Avrupa ve Amerika’dan ayrışmasını sağlaması ve Çin açısından Fransa’nın AB içindeki ayrıcalıklı konumu Çin medyası tarafından sıklıkla dile getirildi. Bugün de Fransa’nın benzer bir rolü, Şi’nin tabiriyle “yüzyılda bir görülebilecek büyük değişimlerin yaşandığı” günümüz dünyasında oynayıp oynamayacağını zaman gösterecek.
Fransa her ne kadar ABD’nin Güney Çin Denizi ve Pasifik’teki tek taraflı hamlelerinden rahatsız olsa da Ukrayna-Rusya savaşı gibi jeopolitik bir gerçeklik karşısında benzer bir tutum takınması beklenemez. Çin’in Kuşak ve Yol girişimiyle başta az gelişmiş dünya ülkeleri olmak üzere Afrika ve Avrupa ülkelerinde artan ekonomik ve siyasi nüfuzu, Fransa’nın Çin ile olan ilişkilerini bir müddet daha dengede tutabilir. Çin’in artan nüfuzu ve talepleri karşısında Fransa’nın NATO ve AB üyesi olarak Batı ittifakının stratejisi çerçevesinde davranacağını öngörmek zor değil. Asıl önemli olan ise kısa vadede Çin’i, ekonomik ve diplomatik anlamda mümkün olduğunca Fransa ve AB çıkarlarına yakın bir pozisyona çekmek. Dünyanın en büyük 2. ekonomisi olan Çin’in küresel ekonomik ve siyasi düzenin bir şekilde içinde tutulma çabası, Batı ittifakı içinde Fransa gibi bazı ülkelerin zaman zaman Çin ile olan ilişkilerinde farklı bir rol oynayabileceğini gösteriyor.
Dr. Kadir Temiz
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi