Gazze’de 6 bin 150’den fazlası çocuk 15 bin civarında sivil hayatını kaybetmişken bugün esir takasının konuşuluyor olması dikkatlerden kaçırılmamalı. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Kıdemli Araştırmacısı Doç. Dr. Murat Aslan, Gazze’de verilen “insani ara”nın Hamas ve İsrail taraflarınca nasıl okunduğunu ve sonrasında neler yaşanabileceğini kaleme aldı.
İsrail ve Hamas arasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Mısır ve Katar arabuluculuğuyla başlayan esir takası devam ediyor. Halihazırda takas edilen esirlerin hasta, kadın ve çocukları kapsadığı biliniyor. Ancak “ara verme” uzadıkça tarafların esir isimleri üzerine anlaşması gittikçe zorlaşacak. Diğer bir ifadeyle tüm esirlerin takası ile ilgili “son nokta” mutlaka bir an kendini gösterecek. “Ara verme” ifadesiyle kalıcı bir sessizliğin kastedilmediği, çatışmaların kaldığı yerden devam edeceği zaten işaret edilmişti. Peki, bu aranın ardından Gazze’yi ne bekliyor? Bu soruya cevap vermek adına öncelikle tarafların niyetlerini ve gündemlerini objektif bir şekilde ortaya koymakta fayda var.
İsrail neyi amaçlıyor?
İsrail’in niyeti, “önce takası tamamlamak, sonra askeri harekata bırakılan yerden devam etmek.” İsrail kamuoyunun son dönemde Başbakan Binyamin Netanyahu aleyhine gösterilerini artırması ve İsrailli ailelerin aleyhte söylemlerine dikkat etmek gerek. Nitekim İsrail içindeki sosyal uyumun korunması ve siyasi kararlılığın sağlanması uzun ve maliyeti yüksek bir askeri harekatın ön koşulları. Bu nedenle Netanyahu başbakanlığındaki koalisyon hükümeti öncelikle takas meselesini çözmek istiyor. Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın zihninde mümkün olan en fazla sayıda esirin ülkeye getirilmesiyle hem siyasi imaj düzeltme hem de aykırı sesleri önleme hesabı var. Kaldı ki İsrail açısından serbest bırakılan Filistinlilerin anlamı ihmal edilebilir cinsten. Filistinli mahkumların kaderi serbest bırakıldıktan sonra dahi İsrail’in inisiyatifinde kalacak.
İki tarafın da uygun görmesiyle 20 gün kadar devam edebilecek esir süreci elbette her an sonlanabilir. İsrail, büyük bir ihtimalle esir takası tıkandığında veya tamamlandığında orta vadede Gazze’de, uzun vadede Batı Şeria’da askeri müdahale yoğunluğunu artıracak. Diğer bir ifadeyle İsrail’in Filistin ile ilgili taviz verme niyeti yok. Gazze’de halen uygulanan “toplu cezalandırma” anlayışından geri atılması da pek mümkün görünmüyor. Peki, İsrail’i böyle bir hal tarzından vazgeçirebilecek koşullar neler?
İsrail nasıl vazgeçer?
ABD’nin koşulsuz desteğini sınırlaması ve insani nedenlerle kısması ilk akla gelen husus. Ancak ABD seçimleri öncesinde böyle bir beklenti içinde olmak hayal çizgisine daha yakın. Amerikan kamuoyunda azınlık şeklinde ifade edilebilecek bir kitle Hamas’a değil, Filistin’e destek veriyor. Hatırı sayılı bir kitle ise İsrail’in arkasında duruyor. Ana söylem ise “Önce Hamas başlattı.” şeklinde. Yani Amerikan kamuoyunun mevcut resmi Amerikan siyasetini geri adım atmaya itecek kadar güçlü değil. Avrupalı devletler ise sorunu Filistin’e hapsetmek ama Avrupa sokaklarını “temiz tutmak” derdinde. Avrupa’ya yönelik Rusya tehdidine karşı elzem olan Amerikan desteği de İsrail’e Avrupa’nın “koşulsuz” desteğini sunuyor.
İkinci husus nüfuzu olan Arap ülkelerinin ve Müslüman devletlerin İsrail’e karşı somut yaptırım kararları alması. 7 haftanın sonunda böyle bir eğilim hala seslendirilmiş değil. İsrail ve İsrail’e destek verenlere yönelik boykot veya yaptırım gibi seçenekler bu ülkelerin gündeminde öne çıkmadı. Böyle bir seçeneğe İsrail ile normalleşme sonrası kazanım elde eden özellikle Körfez ülkeleri soğuk yaklaşıyor. Ayrıca ABD’nin finansal baskısı ve rejimlere verdiği güvenlik garantileri Körfez’de tartışılması dahi mümkün olmayan tabular.
Üçüncü husus İsrail kamuoyunun kendi hükümetine baskı yapması. Aslında meselenin kalıcı çözümü İsrailliler için en mantıklı yol. Ancak İsrail iç siyasetinin çok kutuplu ve dağınık hali siyasi nitelikte bir çözümü zorlaştırıyor. Akıl yerine negatif duyguyla hareket eden muhafazakar siyasetçiler ise meseleyi iktidar hırslarının bir aracı olarak görüyor. Hamas’ın 7 Ekim saldırısında bıraktığı hatırat da İsrailliler nezdinde akılcı yöntemleri geri plana itiyor. Diğer bir ifadeyle İsrail’de kalıcı çözüm için girişimde bulunmak intihar gibi algılanır oldu. Sonuçta, İsraillilerin kendi hükümetini akil bir yönetime zorlaması hele sivillerin silahlandığı bu dönemde pek mümkün görünmüyor.
Dördüncü ve son husus askeri yöntemi kapsıyor. Sahada askeri inisiyatifi ele geçiren kendi iradesini dikte edebilir. İsrail’in yöntemi hala hedef gözetmeksizin sivil yerleşim yerlerinin etki altına alınması, sivillerin yerinden edilmesi ve Gazze’nin insansızlaştırılması üzerine kurgulu. Sonuçları uzun vadede İsrail’in kesinlikle aleyhine olacak bu yöntem bölgedeki tüm ülkeleri radikallik, düşük profilli çatışmalar ve gayrinizami yapıların asimetrik tehditlerine karşı hassas kılıyor. Nitekim, Kızıl Deniz ve Körfez’deki gemi trafiğine yönelik saldırılar veya muhtemelen önümüzdeki aylarda tekrar nüksedebilecek korsanlık gibi eylemlerin dikkate alınmasında fayda var. Bu nedenle İsrail’in esir takası sonrasında uzun vadeli düşünmesi ve rasyonaliteyi tercih etmesi gerekiyor. Nihayetinde galibin dikte ettiği barışın ancak geçici ve zorlama bir istikrarı haber verdiği malum. Önemli olan uzun dönemli ve kalıcı bir barış.
Hamas’ı neler bekliyor?
Sınırlı sayıda esirin takas edildiği düşünüldüğünde ara bir veya ikişer gün uzatılsa da bu süreç bir gün bitecek. O takdirde sorulması gereken husus, İsrail’in çatışmalara devam etmesi halinde Hamas’ın Gazze’yi savunma kapasitesinin ne olduğudur. Gazze’yi dört bir yandan kuşatan İsrail’in safhalar ve sektörler şeklinde Gazze’de operasyonlarına devam etmesi maalesef sivil zayiatı ve yıkımı artırabilecek nitelikte. Hamas’ın İsrail kıyımını engelleyebilmesi mümkün görünmüyor.
Bu noktada, savaşa diğer silahlı grupları dahil etme niyetinde başarılı olamayan Hamas konusunda dikkate alınması gereken 3 husustan bahsedilebilir. Hamas için ilk husus uluslararası kamuoyunda imajını düzeltebilmesidir. Böyle bir amaç için Hamas’ın Filistin’in tümüne hitap etmesi ve kamu diplomasisini daha etkin yürütmesi gerekiyor. Ancak Hamas’ın 7 Ekim saldırısı mevcut muammadan böyle bir çıkışı zorlaştırıyor. Sivil esirlerin takası imaj düzeltme bağlamında faydalı oluyor. Ancak bu adım uzun soluklu bir mücadelede yetersiz kalmaya mahkum. Nitekim esir takası bittiği anda medya yeni hikayelerle kamuoyuna ulaşmaya ve belki de Gazze’yi gündemden düşürmeye başlayacak. Gazze’de 6 bin 150’den fazlası çocuk 15 bin civarında sivil hayatını kaybetmişken bugün esir takasının konuşuluyor olması dikkatlerden kaçırılmamalı.
İkinci husus ise Hamas’a Filistinlilerin, özellikle Gazzelilerin tepkisi. Siyasi liderlikten habersiz başlatıldığı ifade edilen 7 Ekim saldırısı sonrasında bu kadar Filistinli sivil hayatını kaybetmişken, meseleyi sadece esir takasına indirgemek ailesini kaybetmiş Filistinliler açısından kabul edilebilir değil. Bu nedenle Hamas’ın gerçekleştirdiği eylemleri Gazzelilere ve diğer Filistinlilere çok iyi izah etmesi gerekiyor. O halde Hamas’ın iç kaleyi sağlam tutması başarılması gereken bir zorunluluk. Öte yandan Batı Şeria’daki Abbas yönetimi ile sorunların çözülmesi ve siyaseten tek bir yönetimin geçerli kılınması “tek” Filistin için olmazsa olmaz. Olağanüstü koşullar yaşansa da Filistin’de acilen tüm Filistinlilere hitap eden bir siyasi dönüşümün başarılması gerekiyor. Buna “Filistin Birlik Hükümeti” de denilebilir.
Son husus İsrail’in olduğu gibi Hamas’ın da askeri taktiğiyle ilgili. Hamas göğüs göğüse yapılacak bir şehir savaşı ile iradesini İsraillilere kabul ettirmek istiyor. Ancak böyle bir seçenek sürdürülebilir bir ikmal sistemine ve sivil zayiata neden olabilir. Hamas’ın halen roket, havan, hafif tanksavar silahları ve piyade tüfeği gibi silahlarla mücadele ettiği düşünülürse askeri seçeneğin maliyeti yüksek ve başarı şansı ise sınırlı. Sivil zayiat dikkate alındığında askeri seçeneğin Gazze’nin kuzeyinden güneyine kadar sivil kaygılarla çok iyi yönetilmesi gerekiyor. Ancak İsrail’in askeri seçenek tercih edildiğinde etik sınırının olmadığı gözden kaçırılmamalı.
Sonuç olarak durum, her iki taraf için de karmaşık. Bu durumun kısa vadede değişmesi beklenmemeli. “İnsani ara” tamamen sivil kaygılarla önemli ve sivil zorunluluk böyle bir sürecin hem nedeni hem de sonucu. Gazzelilere ulaşan yardım da bu kapsamda değerli. Ayrıca “insani ara,” taraflara kendi siyasetlerini ve hal tarzlarını gözden geçirmek için bir fırsat verdi. Esir takasıysa taraflar arasında dolaylı iletişimin mümkün olduğuna dair önemli bir gelişme. Kısa vadede asgari müşterek üzerinde en azından uzlaşılmış oldu. Ancak tarafların uzun vadeli bir siyasi çözüme odaklanması ve bu minvalde “aklın” gerektirdiği çözümleri konuşmaya başlaması gerekiyor. Aksi halde iki taraf da uzun vadeli bir girdaba kapılacak.
Doç. Dr. Murat Aslan
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi ve SETA Kıdemli Araştırmacısı