Nakliye gemilerinin hedef alınmasının ardından dünyanın en büyük denizcilik şirketlerinden bazıları gemilerinin rotasını ciddi maliyetlerle değiştirmek zorunda kaldı. Küresel Organik Kriz ve Yeni Soğuk Savaş kitabının yazarı Hüseyin Korkmaz, Husilerin Kızıldeniz’e yaptıkları saldırıların bölgesel güvenliği nasıl etkilediğini, büyük güçlerin tepkilerini ve bölgesel işbirliğinin geleceğini kaleme aldı.
Kızıldeniz, özellikle petrol taşımacılığı açısından stratejik bir öneme sahip ve dünyanın en önemli deniz ticaret yollarından birisi. Avrupa, Asya ve Afrika’yı birbirine bağlayan bu deniz yolu, her yıl milyonlarca tonluk yükün taşınmasına ev sahipliği yapıyor. Bu bölgedeki herhangi bir çatışma, dünya ticaret yollarını ve petrol akışını doğrudan etkileyebilir.
2023’ün ilk yarısında toplam küresel deniz ticaretinin yüzde 12’sinin, toplam petrolün yüzde 10’unun ve sıvılaştırılmış doğal gazın yüzde 8’inin geçtiği bir hattan bahsediyoruz. Her yıl yaklaşık 17 binden fazla gemi bu kanaldan geçiyor. Dolayısıyla güvenlik bu hat için çok önemli bir konu.
Husilerin, Kızıldeniz’de yaptığı saldırılar bölgesel güvenliğe ve jeopolitik dengelere etkileri açısından oldukça karmaşık ve çok boyutlu bir konu. Saldırıların küresel ticaretin ana arterlerinden biri olan Kızıldeniz’de gerçekleşmesi, sorunun küresel etkileri olacağını da gösteriyor. Nakliye gemilerinin hedef alınmasının ardından dünyanın en büyük denizcilik şirketlerinden bazıları gemilerinin rotasını ciddi maliyetlerle değiştirmek zorunda kaldı. Saldırıların küresel ölçekte petrol fiyatlarını yükseltmesi bekleniyor.
Orta Doğu’da bölgesel güvenlik giderek daha kırılgan hale geliyor
İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü saldırı derinleştikçe bölgesel güvenlik giderek daha kırılgan hale geliyor. Bu kırılganlık sorunun çözümünü zorlaştırırken çatışmanın yayılmasını da tetikleyen bir momentuma neden oldu. Yemen’de ülkenin önemli bir kısmını kontrol eden Husilerin Kızıldeniz’de seyreden ve İsrail limanlarına giden gemileri hedef alması bu momentumun bir sonucu.
Husiler, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını sonlandırması için çağrıda bulundu. Grup, yetkililer aracılığıyla İsrail’in Gazze’deki faaliyetleri durdurması halinde gemilere yönelik saldırıların sona ereceğini belirtiyor. Husiler, Kızıldeniz’de gemilere yönelik ilk kez başarıyla kullandıkları balistik gemisavar füzeleri de dahil, çeşitli insansız hava araçlarını ve füzeleri kapsayan önemli bir askeri cephaneliğe sahip.
Saldırıların artması ve gemilerin daha uzun rotaları kullanma zorunluluğu üzerine, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) liderliğinde bir güvenlik operasyonu başlatıldı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in duyurduğu “Prosperity Guardian” isimli operasyona Birleşik Krallık, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya ve Norveç gibi ülkeler katılıyor. Şu ana kadar 20’ye yakın ülkenin adı geçen operasyona katıldığı duyuruldu.
Fakat Fransa, İtalya ve İspanya Kızıldeniz’de sağlanacak güvenlik girişimlerini desteklemekle beraber ABD komutası dışında özerk hareket edeceklerini duyurdu. ABD Savunma Bakanı Austin, Kızıldeniz’in stratejik önemine özellikle dikkati çekerken Husi saldırılarının ticaretin serbest akışını tehdit ettiğini, denizcilerin güvenliğini riske attığını ve uluslararası hukuku ihlal ettiğini belirtiyor.
Ancak Husilerin genelde insansız hava araçları kullanması asimetrik bir durum ortaya çıkarıyor. 20 bin dolarlık bir insansız hava aracını etkisiz hale getirmek için iki milyon dolarlık füze kullanmak zorunda kalan Pentagon, bu işin maliyeti konusunda da endişeli. Öte yandan Kızıldeniz’de gerçekleşen olaylar Hint Okyanusu’na da sıçradı. Liberya bandıralı ticari bir gemi Suudi Arabistan’dan Hindistan’a giderken füze ile vuruldu. Bu durum olayların yayılabileceği endişesini de artırıyor.
Konteyner taşımacılığı pazarının önemli bir kısmını kontrol eden Danimarka’nın büyük denizcilik şirketi Maersk ve Alman Hapag-Lloyd, Kızıldeniz rotasını kullanmaktan vazgeçmiş durumda. Yaklaşık 20’ye yakın uluslararası firma da benzer şekilde hareket ediyor. Bazı nakliye firmaları, daha maliyetli ve uzun olan Afrika rotasını tercih ediyor. Özellikle Avrupa ve Akdeniz ülkeleri bu durumdan zarar görebilir. Örneğin Mısır, Süveyş Kanalı’ndan elde edilen transit gelirlerde düşüş yaşayabilir.
Halihazırda İsrail’in Eilat Limanı’nın yöneticisi, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz gemilerine saldırmaya başlamasından bu yana limandaki işlerin yüzde 85 civarında azaldığını ve bunun İsrail ekonomisi için “felç edici” olduğunu belirtti. Bölgenin küresel deniz ticaretindeki rolü göz önüne alındığında, bu bölgedeki herhangi bir istikrarsızlık, küresel ticaret ve enerji güvenliği açısından önemli sonuçlar doğurabilir.
ABD Savunma Bakanlığı, Husilerin şu ana kadar yaklaşık 100 insansız hava aracı ve balistik füze ile 10 ticari gemiye saldırdığını belirtiyor. Husilerin İran tarafından desteklendiği genel bir kabul. İran’ın bu desteği, Husilere ciddi bir askeri kapasite kazandırdı ve bölgesel bir güç haline getirdi. Bu aslında biraz da Suudi Arabistan gibi bölgesel rakiplere ve Batılı güçlere karşı İran’ın nüfuzunu artırma stratejisinin bir parçası. İran’ın bu şekilde bölgedeki etkinliğini artırması, bölgesel güç dengelerini etkileyen önemli bir faktör.
“Nüfuz sahibi ülkelerin sorumluluğu” ve Çin’in temkinli yaklaşımı
Peki bölgeden çok sayıda ticaret gemisi geçen Çin konu ile ilgili ne düşünüyor? Çin’in bu konudaki pasif tutumu dikkati çekici. Çin’in tutumu, bölgesel istikrarın sürmesinden yana olmakla birlikte doğrudan müdahalede bulunmaktan kaçınma stratejisini yansıtıyor. Pekin, Husi saldırılarına maruz kalan kargo gemilerinin güvenliğini sağlamaya yönelik ABD öncülüğündeki uluslararası misyona katılma konusunda isteksiz.
Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin, ABD’nin bölgedeki askeri ve diplomatik etkisine dolaylı olarak atıfta bulunarak, Kızıldeniz’de deniz yollarının güvenliğinin sağlanmasında “özellikle de nüfuz sahibi büyük ülkelerin” yapıcı ve sorumlu bir rol üstlenmeleri gerektiğini vurguladı.
Bu açıklama, Çin’in bölgedeki güvenlik sorunlarına yönelik büyük güçleri sorumlu tuttuğunu gösteriyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller ise Husilerin uluslararası deniz taşımacılığına yönelik saldırılarının Çin’i de olumsuz etkilediğini belirterek, Çin’in bu tür saldırıların önlenmesi konusunda yapıcı bir rol oynamasını memnuniyetle karşılayacaklarını ifade etti.
Bu durum, büyük güçler arasındaki denge ve uluslararası güvenlik konularının karmaşıklığını gözler önüne seriyor. Küresel hegemonya rekabetinde yeni bir cephe daha açılıyor gibi. Kızıldeniz’de meydana gelen bu gelişmeler bölge jeopolitiğinin uzun zamandır içine girdiği türbülansın sonuçları.
Bu aksaklıklar Çin ekonomisi üzerindeki mevcut baskıları daha da artırabilir. Artan nakliye maliyetleri ve gecikmeler Çin’in imalat ve ihracat sektörlerini etkileyerek potansiyel olarak mal fiyatlarında artışa yol açabilir. Husilerin bu saldırıları Çin’in ticari çıkarlarını dolaylı olarak etkiliyor. Ancak Çin bunun üzerinden İran ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmeyecektir.
Husilerin asimetrik savaşı bölgesel işbirliğini baltalayabilir
Husiler her ne kadar bölgeyi rahatsız etse de kabiliyetlerinin bir sınırı var; dolayısıyla bu hattı tamamen abluka altına almaları zor. Ancak Husilerin bu şekilde saldırılar için yeterli kaynağı var gibi görünüyor. Dolayısıyla Çin’in dış politikasını üretirken genelgeçer olaylardan ziyade uzun vadeli çıkarların optimize edilmesi hususunu öne çıkaracağını düşünüyorum. Çin-Rusya-İran aksı çok daha büyük stratejik bir işbirliği içinde.
Öte yandan aralarında ABD ve Fransa’nın da bulunduğu ve bölgede güvenliği sağlamayı hedefleyen güvenlik misyonunun duyurulması Çin açısından başka anlamlar da ifade edebilir. ABD donanmasının bölgede meşgul olması ve Husiler ile sürdürülen asimetrik savaş ABD’nin Pasifik bölgesine odaklanmasında pürüzler ortaya çıkarabilir.
Öte yandan son dönemde duyurulan IMEC (Hindistan-Orta Doğu-Avrupa koridoru) gibi projelerin bölgedeki çatışmalardan sonra gerçekleştirilmesi giderek daha da imkansız hale geliyor. Husilerin Kızıldeniz’de yaptığı saldırıların bölgedeki ekonomik ve siyasi işbirliklerini zayıflatma potansiyeli var. Bu kriz, bölgesel projelerin ve girişimlerin gelişimini olumsuz etkileyecek. Ayrıca, Kuşak ve Yol Girişimi gibi inisiyatifler de “kara yolu” seçeneklerinin önemini artıracaktır.
Bu hatlarda taşınan mal miktarında artışlar kaydedilebilir. Kızıldeniz’deki “blokajın” devam etmesi durumunda tüketici maliyetlerinin ve bölgedeki devletler üzerindeki etkilerin büyük olabileceği, özellikle Avrupa ve Akdeniz’deki bazı devletlerin bu durumdan ciddi şekilde etkilenebileceği görülüyor.
Uluslararası sistemde “çatışmalar dönemi” ve küresel kaos
Sonuç olarak Husilerin yoğunlaştırdığı saldırılar bölgede tansiyonu artırmış durumda. Husiler bu saldırılarla bölgesel bir güç olma arzusunu ortaya koyuyor. Küresel ekonomiyi zorlayacak bu çaba Husilere diplomatik bir kaldıraç sağlar mı belirsiz. Buna karşılık ABD liderliğindeki koalisyonun genişleyerek Yemen’e müdahaleye varabilecek bir seçenekler yelpazesi içinde hamle yapması beklenebilir. Güvenlik misyonu şu aşamada nakliye gemilerini havadan korumaya dönük bir savunma yaklaşımı içinde ve bunu Husilere müdahale edebilecek bir boyuta vardırması ciddi bir maliyet ve yeni bir cephe anlamına gelecektir.
Uluslararası sistem, Ukrayna savaşı ile başlayan ve İsrail’in saldırılarıyla derinleşen bir çatışmalar dönemine girmiş durumda. Yemen bir 3. cephe olabilir mi sorusunun cevabı giderek daha yakıcı hale geliyor. Böyle bir opsiyon ABD ve Batı nezdinde çok büyük bir maliyet anlamına gelecektir. Dolayısıyla ABD’nin bu çerçevede devam eden çatışmaların kökeninde yer alan İsrail’in saldırılarını sona erdirecek diplomatik çözümlere yönelmesi beklenebilir. Aksi durumda savaşın bölgesel anlamda yayılmaya devam etmesini durdurmak giderek zorlaşacaktır.
Dr. Hüseyin Korkmaz
Bağımsız araştırmacı. 2021 yılında “Küresel Organik Kriz ve Yeni Soğuk Savaş: ABD ve Çin’in Sınırsız Stratejik Rekabeti” başlıklı kitabı yayınlanan yazarın çalışma alanları arasında küresel hegemonya, ABD-Çin ilişkileri ve Çin’in dış politikası bulunuyor.