Arap Baharı sürecinde bölgesel düzeyde askeri ve jeopolitik kazanımlar elde eden Tahran, yeni dış politikası kapsamında siyasi ve diplomatik adımlarla bu kazanımlarını tescillemek istiyor. Dr. Mehmet Koç, 15. BRICS Zirvesi’nde üyeliğe davet edilen İran’ın üyelikten olası ekonomik ve diplomatik kazanımlarını kaleme aldı.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Johannesburg’da 22-24 Ağustos tarihlerinde düzenlenen 15. BRICS Zirvesi’nde İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Arjantin ve Etiyopya BRICS’e tam üye olarak davet edildi. Bu ülkelerin tam üyelikleri, 1 Ocak 2024’ten itibaren yürürlüğe girmiş olacak. Tek kutuplu sistemden çok kutuplu sisteme geçiş sürecinde alternatif arayışlar doğrultusunda yükselen yeni güçlerin işbirliğiyle ortaya çıkan bu oluşum, devrimden bu yana Amerika Birleşik Devletleri (ABD) liderliğindeki Batı hegemonyasına karşı bir arayış içinde olan İran’ın dış politika yaklaşımlarına da paralellik arz ediyor.
Bu bakımdan İran’ın özellikle 2021’de Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyeliğine kabulünden sonra BRICS’e de üye oluşu halihazırdaki iktidarın dış politika ve diplomasi hanesine birer başarı öyküsü olarak kaydedildi. İran müesses nizamı, Hasan Ruhani hükümetinin ABD liderliğindeki Batı ile normalleşme çabaları doğrultusunda imzaladığı nükleer anlaşmadan sonra ülkeyi dönüştürme politikalarına karşı ciddi bir direnç göstermiş ve dış politikada eksen kaymasına karşı sert tedbirler devreye sokulmuştu. Bu vesile ile Ruhani hükümetini olabildiğince sınırlandıran müesses nizam, devrimin ilke ve amaçlarına uygun hareket eden İbrahim Reisi’yi iktidara taşıyarak söz konusu süreci bertaraf etti.
Donald Trump yönetimindeki ABD’nin Mayıs 2018 yılında tek taraflı olarak nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a karşı maksimum baskı politikası kapsamında ağır yaptırımlar dayatması sonucunda ülke hem ekonomik hem güvenlik bağlamında ciddi tehditlerle karşı karşıya kaldı. Her geçen gün etkisi derinleşen ekonomik krizin beraberinde getirdiği siyasi, toplumsal ve güvenliğe tehdit arz eden riskleri kontrol altında tutmak ve yönetebilmek adına Tahran yeni çıkışlar arayışındaydı. Bu doğrultuda, Çin ile 25 yıllık kapsamlı stratejik işbirliği anlaşması, ŞİÖ’ye üyelik, Çin’in arabuluculuğuyla Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez’de sorunlu olduğu BAE ve Bahreyn gibi ülkelerle normalleşme süreçlerinden sonra BRICS’e üyelik mezkur riskleri azaltmanın yanı sıra müesses nizamın dış politikada aktif bir döneme geçtiğini de gösteriyor.
Üyeliğin olası ekonomik etkileri
Dünya nüfusunun yüzde 42’sini ve küresel ekonominin yüzde 26’sını oluşturan BRICS üyelerinin 2030’a kadar küresel hasılanın yarısına ulaşması bekleniyor. İran’ın da içinde yer aldığı böyle bir oluşumun ulaşacağı kapasite kuşkusuz Tahran’a da ekonomik ilişkilerini geliştirebileceği etkili bir platform imkanı sunuyor. ABD yaptırımları noktasında Çin ve Rusya ile ortak kaderi paylaşan İran, Rusya ile özellikle askeri ve güvenlik işbirlikleri ve Çin ile geniş ekonomik işbirliklerinin yanı sıra BRICS’in diğer üyeleriyle de ikili ekonomik ilişkilere sahip. Bununla birlikte mevcut koşullarda ABD yaptırımlarının baskısını kısmen azaltmaya katkı sağlayacak olsa da bu üyelik İran’ın karşı karşıya olduğu derin ekonomik buhranları bertaraf etme kapasitesine sahip değil.
Ayrıca İran, ABD yaptırımlarının yanı sıra kara para aklamak, terörizme destek vermek ve insan hakları ihlalleri gibi sebeplerden ötürü Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından da kara listede yer alıyor. Bu nedenle ülke, yabancı yatırım çekme konusunda ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. Uzun yıllardan beri ülke içinde önemli tartışma konularından birine dönüşen FATF’a üyelik meselesi de müesses nizamın çekincelerinden ötürü nihai karara bağlanmak üzere Düzenin Yararını Teşhis Konseyi’nde (DYTK) bekletiliyor. Bundan dolayı, FATF İran’ın karşı karşıya olduğu bir diğer yapısal sorun olarak BRICS üyesi ülkelerle sağlıklı bir zeminde ekonomik ilişkiler geliştirebilmesinin önünde bir engel teşkil edecektir. Nitekim FATF, İran’ın halihazırda ikili ilişkiler çerçevesine ekonomik ilişkilere sahip olduğu üye ülkelerle (Çin, Hindistan, Rusya gibi) beklenen seviyede ticari ilişkiler geliştirmesine de engeller yarattı.
BRICS’in bölgesel normalleşmeye etkisi
Gerek Arap Baharı sürecinde gerekse öncesinde İran ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere Arap dünyasında yaşanan olumsuz gelişmeler bölgenin her daim bir gerilim merkezine dönüşmesine yol açtı. BRICS’in yeni üyeleri kabulü ve genişleme politikası doğrultusunda İran ile birlikte üyeliğe kabul ettiği Suudi Arabistan, BAE ve Mısır gibi ülkelerle Tahran arasında yakın zamanda Çin’in arabuluculuğuyla başlayan normalleşme sürecini pekiştirecek bir etki yaratması mümkün. Tahran, Riyad, Abu Dabi ve Kahire arasında başlayan siyasi ve diplomatik yakınlaşma ve BRICS’in kolaylaştırıcı rolüyle bu ülkeler arasında ekonomik ilişkilerin de ivme kazanması mümkündür. Her ne kadar yakın zamanda taraflar arasındaki ekonomik ilişkilerin ideal bir düzeye ulaşması beklenmese de ilerleyen süreçlerde bu platformun da katkısıyla ekonomik ilişkilerin seyri ve boyutu ilerletilebilir.
İran, Suudi Arabistan ve BAE aynı zamanda birer enerji kaynağı ülkesi olarak gerek OPEC gibi ortak bir platforma gerekse diğer üye ülkelerle ayrı ayrı enerji işbirliği ilişkilerine sahip. Bu bağlamda bu ülkeler arasında hem işbirliği hem rekabet söz konusu. Arap Baharı’ndan sonra Çin liderliğinde başlayan yumuşama ve normalleşme yine Çin’in lokomotif rolü üstlendiği bir ekonomik işbirliği platformu sayesinde bu ülkeler arasındaki yakınlaşmaya artı bir etki yaratabilir.
Sonuç itibarıyla İran’ın BRICS’e üyeliği, ŞİÖ üyeliğinden sonra Reisi hükümetinin dış politika hanesinde yeni bir başarı olarak kaydedilse dahi esasen bu, müesses nizamın devrim sonrası ülkeyi konumlandırmaya çalıştığı dış politika anlayışına uygun bir gelişmedir. Müesses nizam Haşimi Rafsancani hükümetiyle başlayıp Hatemi ve Ruhani hükümetleriyle devam eden dış politikadaki “eksen kayması”nı Reisi hükümetiyle yeniden rayına oturdu.
Arap Baharı sürecinde bölgesel düzeyde askeri ve jeopolitik kazanımlar elde eden Tahran, yeni dış politikası kapsamında siyasi ve diplomatik adımlarla bu kazanımlarını tescillemek istiyor. Bu bağlamda, bir taraftan bölge ülkeleriyle başlattığı normalleşme süreçlerini, diğer yandan ikili ilişkiler çerçevesine Çin, Rusya ve Hindistan ile ilişkilerini pekiştiren İran, ŞİÖ ve BRICS gibi bölgesel ve uluslararası platformlara üyelik sayesinde siyasi ve diplomatik manevra kabiliyetlerini geliştirebileceği alanlar yaratıyor. Tahran bu vesileyle ABD yaptırımlarının baskısını kısmen de olsa hafifletmeye çalışsa da bu çabalar İran’ın günden güne derinleşen ekonomik, toplumsal ve siyasi sorunlarına halihazırda kalıcı çözümler üretmekten uzak.
Dr. Mehmet Koç
İran Uzmanı