İran’ın İdlib Politikası

Dr. Sabir Askeroğlu
İran Araştırmaları Merkezi (İRAM)

Suriye rejim güçlerinin Ocak 2020’de İdlib’de yoğunlaşan muhalif gruplara yönelik kapsamlı bir askerî operasyon başlatması, yeni bir krizin fitilini ateşledi. Soçi Mutabakatı’nın ihlali, İdlib’deki Türk gözlem noktaların kuşatılması, 8 Türk askerinin şehit olması ve Rus istihbarat örgütü mensuplarının çatışmalarda öldürülmesi; İdlib krizini Suriye rejim güçleri ile Suriye muhalif güçleri arasındaki yerel bir çatışma olmaktan çıkararak Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getiren daha büyük bir soruna dönüştürdü.

İdlib, Astana Barış Görüşmeleri’nde kararlaştırılan dört çatışmasızlık bölgesinden biridir. Diğerleri Doğu Guta, Humus ve Güney Suriye bölgeleridir. Güney Suriye çatışmasızlık bölgesi ABD-Rusya-Ürdün müzakeresine bırakılmıştı. Doğu Guta ve Humus, Rusya ile İran’ın kontrolüne verilmişti. İdlib’in güvenliği ise Türkiye’nin kontrolünde olacaktı. Güney Suriye çatışmasızlık bölgesinin statüsü ABD-Rusya görüşmeleriyle belirlendiği gibi İdlib’in statüsü de Türkiye-Rusya arasında Soçi Mutabakatı’yla belirlenmişti.

İdlib’in siyasi statüsünün belirlenmesinde olduğu gibi Ocak 2020’de patlak veren son İdlib krizinde de İran’ın herhangi bir siyasi etkisi söz konusu olmamıştı. Bu bağlamda Şam rejimi güçlerinin İdlib’e yönelik saldırılarının arkasındaki siyasi kararda Kremlin olup bu saldırılar Şam’la beraber koordine edilmiştir. Fakat İdlib krizinin tırmandırılması ve operasyonların şiddetlenmesinde İran önemli roller üstlenmiştir.

İdlib’deki muhalif unsurlara karşı kayda değer bir başarı elde etmek isteyen Şam rejimi, en güçlü askerî birliklerinden “Kaplanlar” da dâhil olmak üzere ülkenin diğer bölgelerindeki önemli sayıda silahlı gücü İdlib cephesine kaydırmıştır. Ayrıca Rusya Hava Kuvvetleri, Filistinlilerden oluşan el-Kudüs Tugayı ve Devrim Muhafızları Ordusu ve ona bağlı milisler de Şam rejimiyle ittifak içinde hareket etmiştir. Rusya, Şam yönetimi ve İran güçlerinden oluşan “Şam İttifakı”nın İdlib’e yönelik kapsamlı saldırılarını durdurmak için Türkiye, tank ve zırhlılar başta olmak üzere bölgeye 200 askerî araç göndermiş rejim güçlerine yönelik kapsamlı füze saldırısında bulunmuştur.

Bölgede görev yapan Rus Generali Yuri Borenkov’un açıklamasına göre 9 Ocak’ta başlayan çatışmalarda bir ay içerisinde Şam rejimi güçlerinden 211 kişi öldürülmüş, 300 kişi de yaralanmıştır.

İran’ın Stratejisi

İran’ın Suriye meselesinin ortaya çıkmasından beri uyguladığı stratejide günümüze kadar herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bu strateji, İran’ın müttefiki olan Esed yönetiminin iktidarda mutlak bir şekilde kalmaya devam etmesi ve ülke topraklarının tamamının kendi kontrolünde tutması yönündedir. Suriye topraklarının silahlı ve sivil muhaliflerden temizlenerek Şam rejiminin denetimine geçmesi aynı zamanda İran’ın etki alanına girmesi anlamına gelmektedir. Şam yönetimi, Rusya ve İran desteği olmadan iktidarda kalamayacağı gibi Suriye topraklarını da tek başına ne kontrol altına alabilecek ne de kontrol edebilecektir. Dolayısıyla bu alanların kontrolü kaçınılmaz olarak Suriye’de faaliyet gösteren Fatimiyyun, Zeynebiyyun ve Lübnan Hizbullahı gibi İran’a bağlı örgütlerin eline geçecektir. Fakat İran’ın beklentilerinin önündeki en büyük engel bilindiği gibi Suriye’de birden çok aktörün bulunması ve farklı bölgelerin de bu aktörler tarafından kontrol altında tutuluyor olmasıdır.

İdlib de bu bölgelerden biridir. İran’ın İdlib’e yönelik bakış açısı da genel Suriye stratejisi çerçevesindedir. Ocak 2020’de patlak veren son İdlib kriziyle ilgili İran ilk resmî açıklamasını Dışişleri Sözcüsü Abbas Musavi aracılığıyla yaptı. Musavi “Bazı ülkeler İdlib’deki gelişmelerden endişe duymakta ve sorunun Astana Süreci çerçevesinde çözülmesi gerektiğini düşünmektedir. Fakat Suriye kendi kaderini kendisi belirlemelidir. Şam ordusu ele geçirilmiş topraklarını geri alma ve egemenliğine yönelik tehditlere karşı koyma hakkına sahiptir. Suriye ordusunun bölgeleri (İdlib’i) temizleme çabasını İran destekliyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Fakat bilindiği gibi İdlib meselesiyle ilgili kararlar, Tahran’da değil Ankara ile Moskova hattında verilmektedir. İran ise tamamlayıcı işlevi görmektedir. Elbette İran’ın İdlib’e yönelik kendi gündemi de mevcuttur. İran’ın son İdlib krizinde izlediği politikanın arkasında yatan motivasyonlarını şöyle sıralayabiliriz:

1) İdlib’de muhaliflerin kontrolündeki yerleşim yerlerini ele geçirerek elde edilen ekonomik kaynakları paylaşmak.

2) Süleymani’nin ölümünden sonra psikolojik darbe almış olan Suriye’deki milis güçlerini savaşa dâhil ederek motivasyonlarını yükseltmek ve onları bir araya getirerek tek bir komuta altında toplamak.

3) Son dönemlerde İsrail’le tekrar yakınlaşma yollarını arayan Rusya ile İdlib krizi sayesinde ortaya çıkan yeni bir iş birliği alanı üzerinden yakınlaşmak.

4) Türkiye-Rusya ilişkisinin bozulmasına sebebiyet vermek.

5) Türkiye’nin İdlib’deki etkisini zayıflatmak ve Türkiye’yi prestij kaybına uğratmak.

6) Türkiye’ye akın edecek olan mülteciler üzerinden iktidarı ülke içinde zor duruma düşürmek.

Sonuç olarak İran’ın İdlib politikası, bölgeye ilişkin tek taraflı veya Şam yönetimiyle ortak alınan kararları uygulamaktan ziyade bölgede meydana gelen süreçlerden istifade etme konseptine dayanmaktadır. İran’ın, “Şam İttifakı”nda yer alması nedeniyle de İdlib’de atacağı adımlar, Kremlin’de alınan kararlarla paralellik gösterecektir.

Bu makale ilk olarak İRAM İran Araştırmaları Merkezi tarafından yayınlanmıştır.

Son Yazılar