Savaşın ilk ayında Gazze ve Batı Şeria’da 400 bin kişi fakirlik sınırının altına düşerken çatışmalarına ikinci ve üçüncü aylara devam etmesi durumunda 660 bin kişi daha bu kaderi paylaşacak. Dr. Altay Atlı, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının petrol fiyatlarına, ekonomik koridorlara ve Filistin ekonomisine etkilerini kaleme aldı.
İsrail-Filistin çatışması ikinci ayında tüm şiddetiyle devam ederken ve Gazze’de yaşanan insanlık trajedisinde dünyanın gözleri önünde her gün yeni bir acı sayfa açılırken konu bir taraftan ekonomik boyutlarıyla da tartışılıyor. Kovid-19 salgını, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Çin arasındaki ticaret savaşları, Rusya-Ukrayna savaşı derken küresel ekonomi şimdi de İsrail-Filistin çatışması nedeniyle baskı altına girdi. Orta Doğu’da yaşanan her krizde olduğu gibi akıllara gelen ilk soru da doğal olarak “Petrol fiyatları ne olacak?” oldu.
Çatışmanın ilk günlerinden itibaren petrol fiyatlarının gidişatı ile ilgili farklı senaryolar üzerinden farklı tahminler yürütüldü. Uluslararası kuruluşlar ve haber ajansları tarafından hazırlanan öngörülere göre çatışma sadece İsrail ve Filistin ile kısıtlı kalırsa petrol fiyatları üzerindeki etkisi kısıtlı olacak; ancak büyüyüp İran gibi petrol üreticisi ülkeleri de kapsayan bölgesel bir savaş haline gelirse varil fiyatı mevcut 80 dolar civarındaki seviyelerinden 150 dolarlara kadar çıkabilecekti. Bu da halihazırda enflasyonist bir dönemden geçen, kırılgan durumda olan küresel ekonomiye ciddi bir darbe vuracaktı.
Bugün bu senaryolardan hiçbirini eleyebilecek durumda değiliz. İsrail-Filistin çatışmasının seyri ile ilgili birçok belirsizlik halen devam ediyor. Her ne kadar İran gibi bölge ülkelerinin de doğrudan yer alacakları büyük bir Orta Doğu savaşı ihtimali giderek zayıflasa da Gazze’nin akıbeti hala meçhul. Bu saatten sonra Gazze’de bir çözüm olmadan Orta Doğu’da gerçek bir barış olamayacağı da ortada. Bu şartlar altında petrol fiyatları üzerindeki baskının devam etmesi öngörülebilir. Ancak bunun en azından mevcut koşullarda kontrol edilebilir bir baskı olacağını da söylemek mümkün.
Petrol fiyatlarındaki istikrarlı seyir
Çatışmaların başladığı 7 Ekim günü 84,58 dolar seviyesinde olan Brent ham petrol varil fiyatı, bu yazının kaleme alındığı 14 Kasım gününü 82,73 dolar seviyesinden açtı. Aradaki 37 günlük süre içerisinde fiyatlar en yüksek 20 Ekim’de 93,79 dolar seviyesini, en düşük ise 8 Kasım’da 79,20 dolar seviyesini gördü. Başka bir deyişle, her ne kadar bir dalgalanma söz konusu ise de petrol fiyatları istikrarını koruyor. Bundan sonra da, arz ve talep tarafında yaşanabilecek diğer gelişmelerden bağımsız tutularak çatışmanın petrol fiyatlarına etkisinin bu çizgide devam edeceği öngörülebilir.
1973’teki Yom Kippur savaşından sonra Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyesi Arap ülkelerinin savaşta İsrail’e destek veren Batı ülkelerine karşı getirdiği ambargo sonucunda küresel piyasalarda petrol fiyatları 4 katına çıkmıştı. “Yine benzer bir durum yaşanır mı?” sorusu çok soruldu, soruluyor. Ancak bugün durum oldukça farklı. 1973’ten 50 yıl sonra OPEC üyesi ülkeler kendi aralarındaki görüş ayrılıkları nedeniyle o günkü gibi ortak ve net bir tutum içerisinde değiller. Ayrıca, dünyanın geri kalanı da Orta Doğu petrolüne 50 yıl öncesine nazaran çok daha az muhtaç durumda.
Tüketici ülkeler bir taraftan kullandıkları enerji türlerini daha geniş bir yelpaze içerisinde ele alıyor. Bu ülkeler özellikle son dönemlerde sıfır karbon hedefleri doğrultusunda yenilenebilir enerjiye de giderek ağırlık veriyorlar. Diğer taraftan küresel aktörler Kovid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşıyla da enerji alanında kendi kendine yeterliliğin ve çeşitlendirmenin sadece kullanılan enerji türleriyle alakalı olmadığını, aynı zamanda alım yapılan ülkelerin de ne kadar hayati bir önem taşıdığını öğrendiler. Dolayısıyla artık tüm dünya petrol fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı daha dirençli bir konuma gelmiş durumda.
Petrol fiyatlarında İsrail-Filistin çatışması nedeniyle 120-150 dolarlara doğru bir hareket, en azından şimdilik, yüksek bir ihtimal olarak görülmese de enerji diğer tüm sektörlerde temel bir girdi olarak kullanıldığı için bu alandaki her gelişmenin küresel ekonomi üzerinde dolaylı etkilerinin olacağını da hesaba katmak gerekiyor. Bu sektörlerin başında da küresel enflasyon ortamının baş aktörü olan ve özellikle Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle de ağır bir darbe almış olan gıda sektörü geliyor. Artan petrol fiyatları dünya genelinde gıda fiyatlarını daha da yukarı çekebilir. Bunun sonucu da küresel ölçekte açlık sorunun artması olacaktır.
Bloke olan ulaştırma koridorları
Yaşanan çatışmanın bölge ekonomilerine ve küresel ekonomiye etkisinin diğer önemli bir boyutu da ulaştırma koridorlarıyla ilgilidir. Hatırlanacağı üzere çatışmaların başlamasından sadece birkaç hafta önce G-20 Zirvesi’nde Hindistan’dan başlayarak denizi geçen ve Arap Yarımadası’nı kat ederek İsrail’e ulaştıktan sonra buradan da Akdeniz üzerinden Avrupa pazarlarına açılacak olan bir ulaştırma koridoru projesi fikri masaya yatırılmıştı. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne rakip olarak ileri sürülen bu proje yaşanan çatışmalarla birlikte rafa kaldırıldı. Aynı şekilde Çin’in İsrail’in Kızıldeniz ve Akdeniz limanlarını demir yolu hattı ile bağlayarak Süveyş Kanalı’na alternatif oluşturma düşüncesinin de artık pek bir geçerliliği olmayacağını söylemek mümkün. Asya’yı Avrupa’ya bağlayan ulaştırma koridorlarının mevcut durumda en sağlıklı ve en verimli şekilde nereden geçirilebileceği sorusu bir yana, İsrail’deki durumun eklenmesiyle birlikte Doğu Akdeniz’de Mersin’den Mısır’daki Port Said’e kadar olan şeritte güvenli bir şekilde kullanılabilecek hiçbir liman kalmadı. Bu da Türkiye dahil bölge ekonomileri için çok büyük bir handikap yaratıyor.
Çatışmanın Filistin ekonomisine etkileri
İsrail-Filistin çatışmasının seyri ile ilgili hala birçok belirsizlik var. Düşük bir ihtimal olsa da savaşın büyümesi, diğer bölge ülkelerini de içine alması tabii ki ekonomik etkilerini de derinleştirecektir. Ne yazık ki bu ihtimali yok saymak da mümkün değil. Bununla birlikte ekonomiden bahsedilecek olursa, tüm dünyanın sorması gereken esas soru da petrolün varilinin kaç dolar olacağı değil, savaştan etkilenen insanlara silahlar sustuktan, bombalar kesildikten sonra hayatlarını yeniden inşa edebilmeleri için nasıl ekonomik imkanlar sağlanabileceği şeklinde olmalıdır. Birleşmiş Milletlerin (BM) geçtiğimiz günlerde yayımladığı bir rapora göre savaşın ilk ayında Gazze ve Batı Şeria’da 400 bin kişi fakirlik sınırının altına düşerken çatışmaların ikinci ve üçüncü aylarda devam etmesi durumunda 660 bin kişi daha bu kaderi paylaşacak. İşsizlik oranı çatışmadan önce Gazze’de yüzde 46, Batı Şeria’da yüzde 13’tü; savaşla birlikte Gazze’deki mevcut istihdamın yüzde 61’i, Batı Şeria’daki istihdamın ise yüzde 24’ü yok oldu.
Raporun lansmanında konuşan BM Kalkınma Programı (UNDP) Genel Sekreter Yardımcısı Abdallah Al Dardari’nin verdiği karşılaştırmalı bilgiler dikkat çekicidir. 3 aylık savaş Filistin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 12’sini silip götürecek. Suriye’de savaşın en şiddetli olduğu dönemde bile aylık maliyeti GSYH’nin yüzde 1’i olmuş, Ukrayna’da ise savaşın GSYH üzerindeki etkisi aylık ortalama yüzde 1,6 olarak gerçekleşmişti. İstatistikler soğuk görünebilir, ama bu rakamların ardında ne yazık ki aç, evlerini kaybetmiş, en temel ihtiyaçlarına bile erişemeyen insanlar var.
Savaş ne yazık ki devam ediyor ve yaşanan insan kayıplarını da hiçbir ekonomik birim ile ölçmek mümkün değil. Ekonomiyi bir gün, masum insanların ölmediği, kuvözlerdeki bebeklerin hastaneye elektrik verilmediği için yaşam şanslarının ellerinden alınmadığı, daha adil zamanlarda konuşabilmek dileğiyle.
Dr. Altay Atlı
Koç Üniversitesi Öğretim Görevlisi