İsrail, orta ve uzun vadede Gazze’nin kuzeyini güvenliği sağlama gerekçesiyle işgal etmeye çalışacaktır. İsrail’in Gazze’nin kuzeyindeki nihai amacı tam da budur. Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhan Afacan, İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde artan saldırılarını ve bölgeyi işgal politikalarını kaleme aldı.
İsrail’in Gazze’de bir yılını dolduran saldırıları, insan hakları konusunda kırmızı çizgileri ihlal ederek şiddetini artırıyor. İşlenen soykırım suçlarının önüne geçme konusunda bölge devletlerinin ve genel olarak uluslararası toplumun etkisiz kaldığını gören ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) seçim atmosferini sonuna kadar kullanan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, John D. Mayer’in yıllar önce Adolf Hitler’in psikolojik durumunu açıklamak için kullandığı “tehlikeli lider bozukluğunun” tüm belirtilerini sergileyerek katliamlarına devam ediyor. Buna göre Netanyahu da Hitler gibi işlediği katliamlar konusunda kayıtsızlık, müsamahasızlık ve böbürlenme hali içinde. Ancak yine tıpkı Hitler gibi Netanyahu’nun da sınır tanımayan pervasız saldırganlığının “nihai” bir amacının olması gerekiyor.
Gazze’nin kuzeyinde neler oluyor?
Öncelikle, son 9 günde Gazze’nin kuzeyinde yaşananları hatırlayalım. Cibaliye Mülteci Kampı’ndan başlayarak bölgenin kuzeyinde kapsamlı bir tedhiş hareketine girişen İsrail, birkaç gün içinde 300’den fazla Filistinliyi öldürdü. Tel Aviv’in üst üste yayımladığı tahliye “emirleri” üzerine yollara düşen insanlar, İsrailli keskin nişancı katillerinin hedefi haline geldi. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini’nin paylaştığı bilgiye göre tahminen 400 bin Filistinli bölgede sıkışıp kaldı.
Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı, İsrail’in saldırılarıyla Gazze’nin kuzeyindeki ana geçişlerin kapatılması sebebiyle 1 Ekim’den bu yana bölge sakinlerine hiçbir gıda yardımının ulaşamadığını ve bu durumun binlerce Filistinli ailenin gıda güvenliği üzerinde feci bir etkisi olduğunu açıkladı. Dahası, BM Dünya Gıda Programı tarafından desteklenen bölgedeki tek fırın, İsrail güçleri tarafından vurulduktan sonra yandı.
Daha önce Gazze’nin güneyine inmeyi başaran Filistinliler de gittikleri her bölgede hatta en güneyde Refah’ta dahi İsrail katliamının hedefi olmuştu. Halihazırda, Gazze’nin kuzeyinde farklı ölüm olasılıkları arasında seçim yapmak durumunda bırakılan, gıdadan ve barınaktan yoksun çaresiz yüz binlerce Filistinli, İsrail’in BM kurumlarını ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’i tehdit ettiği bir vasatta bir şekilde kurtartılmayı bekliyor.
İşgalin zemini mi hazırlanıyor?
Tüm bu felaketler yaşanırken ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield, 9 Ekim’de BM Güvenlik Konseyinde yaptığı ve ülkesinin bölgenin kuzeyinde yaşananlardan dolayı “kaygılı” olduğunu ve İsrail’in “ivedi adımlar atması” gerektiğini belirttiği konuşmasında, “Bu felaket niteliğindeki koşullar aylar önce öngörülmüştü ama şimdiye dek ele alınmadı. Bu durum değişmeli, hem de şimdi.” dedi. ABD temsilcisinin konuşmasının devamındaki şu ifadeler ise oldukça dikkat çekiciydi: “Gazze’de demografik veya bu bölgenin topraklarını azaltacak eylemler dahil herhangi bir sınır değişikliği yapılmamalıdır.” Bu ifadeleri ABD’nin Filistin meselesindeki sabıkası bağlamında okursak Washington’un İsrail’in Gazze’de hem demografik hem de teritoryal değişiklik yapmasına süreç içinde göz yumacağı sonucuna varabiliriz. Peki bu nasıl gerçekleşebilir?
Öncelikle en yakın noktaları esas alınsa dahi Batı Şeria ile Gazze arasında 33 kilometre olduğunu hatırlamak gerekir. 1949’da temel olarak İsrail’in sınırlarını belirlemek için çekilen Yeşil Hat ile ortaya çıkan bu kopukluk, takip eden yıllarda bölgenin Arap sakinleri açısından sorun teşkil etti ve hatta 1967’deki Altı Gün Savaşı’na neden oldu. Ayrıca, Gazze’nin ana karadan kopuk küçük bir bölge olarak kalması da İsrail’in bölgeyi işgal etme iştahını kabarttı. 1967’de neredeyse bütün Filistin topraklarını işgal eden İsrail, Gazze’yi de 2005’e kadar işgali altında tuttu ve aynı yıl bölgeden tek taraflı olarak çekildi. Ancak İsrail’in bu bölgeyi bir noktada tekrar işgal ve hatta ilhak etmek isteyeceği bilinen bir şeydi. Nitekim, 2005’te çekilme kararını alan İsrail Başbakanı Ariel Sharon’a muhalefet eden isimlerden biri de Netanyahu’ydu.
O tarihe kadar olduğu gibi 2005’ten sonra da toprak bütünlüğü haiz bir Filistin devleti kurma arayışının başarısız kalmasından ve birçok uluslararası hukuk hükmüne ve BM Güvenlik Konseyi kararına rağmen İsrail’in illegal ablukayı sürdürmesinden kaynaklanan tıkanıklık hep İsrail’in işine yaradı. İsrail 2005’ten bu yana özellikle de 2014’te Koruyucu Hat Operasyonu adını verdiği saldırılarından günümüze kadar Gazze’yi “askerden arındırılmış bölge” haline getirmekten bahsetmeye başladı. Son haftalarda Hizbullah’ı Lübnan ile arasındaki Mavi Hat’tın kuzeyine geçerek Lübnan’ın güneyini işgal etmek için bahane olarak kullanan İsrail’in Gazze’nin kuzeyindeki son saldırılarını da bölgenin en azından belirli kısımlarını güvenliği sağlama adı altında işgal etmek için kullanacağı görülüyor.
İsrail amacına ulaşabilir mi?
İsrail’in Gazze’nin ardından Lübnan’da başlattığı saldırılar ve İsrailli yetkililerin sergilediği nobran tutum, Netanyahu’nun yiyemeyeceği bir lokmayı ağzına aldığını gösteriyor. Eş zamanlı olarak Filistin ve Lübnan topraklarına saldırması, Suriye’yi vurması ve üst düzey isimlere karşı ardı ardına düzenlediği suikastlar, İsrail’in eylemlerinin bölgede neden olduğu güvenlik riskleri konusunda devletler ve kamuoyları nezdinde önemli bir farkındalık meydana getirdi.
Sonuç olarak, İsrail’in en yakın müttefikleri açısından dahi gerçekleştirilebilir yanı olmayan ve makul bir stratejiden yoksun hedeflerle kaba kuvvet kullandığı bir manzara ortaya çıktı. Dolayısıyla, İsrail’in mevcut konjonktürde bölgeyi işgal etmesi mümkün görünmüyor. Ancak İsrail’in geleneksel “yık-bekle-işgal et” politikasını göz ardı etmemek gerekir.
BM’nin birçok raporunda da tescil edildiği üzere İsrail, işgal altındaki Filistin topraklarının diğer bölgelerinde olduğu gibi Gazze’nin kuzeyinde de 2000’lerin başlarından itibaren “güvenlik ihtiyaçları” gerekçesiyle binlerce Filistinlinin evini yıktı ve topraklarını “geçici” olarak işgal etti. Bunun bir adım sonrasında ise İsrail işgali, girdiği her yerde kalıcı oldu. Bu nedenle İsrail, orta ve uzun vadede Gazze’nin kuzeyini “güvenliği sağlama” gerekçesiyle işgal etmeye çalışacaktır. İsrail’in Gazze’nin kuzeyindeki nihai amacı tam da budur. İsrail’in bölgedeki yüz binlerce Filistinliye uyguladığı terörün amacı da günün sonunda bölgeyi işgal etmektir. Nitekim, Netanyahu’nun fundamentalist kabinesinde çokça bulunan aşırılık yanlıları, yerleşimcilerin olmadığı yerde güvenliğin de olmadığına inanıyor.
Bu işgal politikasının şimdiye dek olduğu gibi şimdiden sonra da bölgede büyük sorunlara neden olacağı aşikar. Bu sebeple, İsrail’in Gazze’deki bu nihai amacına ulaşmasına izin verilmemesi tüm bölgenin güvenliğini açısından büyük önem arz ediyor.
Doç. Dr. Serhan Afacan
Marmara Üniversitesi
Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi