İsrail’de Otoriteci Rejimin Kanıtı: Medya Yasakları

İsrail, Hasbara olarak bilinen propaganda kampanyasını yoğunlaştırdı. Bu kampanyayla İsrail’in politikalarına uluslararası destek toplamak amacıyla içerik manipüle ediliyor. SOAS Filistin Araştırmaları Merkezi Başkanı Dina Matar, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü vesilesiyle İsrail’in Al Jazeera’ya ve bazı uluslararası haber kuruluşlarına karşı yasa tasarısını kaleme aldı.

Katar merkezli Al Jazeera kanalının ve güvenliğe tehdit oluşturduğu iddia edilen bazı diğer uluslararası haber kuruluşlarının yasaklanmasının önünü açan bir yasa tasarısı geçtiğimiz haftalarda İsrailli milletvekilleri tarafından onaylandı. Gazze’deki vahim savaş stratejisi ve işgal altındaki topraklarda Filistinlilere yönelik muamelesiyle ifade özgürlüğünü ve muhalefeti giderek daha fazla kısıtlayan bir devlet için bu durum şaşırtıcı değil.

İsrail, savaşın başından bu yana aşırıcı söylemler kullanıyor

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun X’teki paylaşımlarında kamuoyuna yaptığı açıklamalar göz önüne alındığında yürürlüğe girmesi muhtemel olan teklif, hükümet yetkililerine ve ordu personeline çatışmayla ilgili aşırıcı ve tehlikeli görüşlerini yayınlamaları için daha fazla alan ve özgürlük tanıyacak. Yeni teklif sayesinde İsrail iç kamuoyunun devam eden saldırılar ve yansımaları hakkında farklı perspektiflere erişimi kısıtlanmış olacak. Bu öneri, İsrail hükümetinin ve İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) yetkililerinin, zaten sıkı bir şekilde kontrol edilen medya ortamı üzerindeki kontrolünü tahkim etmeyi amaçlayan bir dizi eylemin sonuncusudur. Zaten halihazırda hükümetin ve yerleşimci hareketin giderek artan aşırı sağ söylemine karşı alternatif haberler veya görüşler sunan bir avuç ana akım kuruluşu bulunuyor.​​​​​​​

Saldırıların başlangıcından bu yana İsrail, Hasbara olarak bilinen propaganda kampanyasını yoğunlaştırdı. Bu kampanyayla basın toplantıları ve bültenleri kullanılarak İsrail’in politikalarına ve saldırılarına uluslararası destek toplamak amacıyla uluslararası seyirci için içerik manipüle ediliyor. Bunun yanı sıra kampanya Telegram gibi sosyal medya platformlarında aşırıcı/radikal unsurlar içeren yayınlar oluşturulmasını da teşvik ediyor. Saldırıların başından bu yana İsrail, ABD’nin kendi “teröre karşı” savaşında kullanılan söylemi tekrarlayarak, “teröre karşı savaş” ve “kendi güvenliğini ve varlığını savunmak için başlatılan bir savaş” ifadeleriyle çerçevelenmiş bir dil kullandı.

İsrail hükümeti ve üst düzey yetkililer, uluslararası kamuoyunu seferber edebilmek için İncil’deki terimlere atıfta bulunurken İsrailli iç kitleleriyse giderek daha aşırı sağcı bir dille hedef aldılar. Bu kampanyalara, 2014 yılında Netanyahu’nun desteğiyle Kanal 14 gibi medya kuruluşlarının kurulması yoluyla İsrailli yerleşimci aşırı sağın ana akım medyaya sızmasının bir sonucu olarak İsrail medya ortamındaki gözle görülür kutuplaşma ve bakış açılarındaki tekdüzelik de yardımcı oldu. Bu haber kuruluşları, diğer aşırı sağcı medya kuruluşlarıyla birlikte medya ortamını değiştirdi ve Filistinlilere karşı nefret söylemini teşvik eden aşırı sağ içeriğin kamusal alana girmesine izin verdi. Bu aşırı söylem o kadar yaygınlaştı ki Güney Afrika, İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanına yaptığı başvuruda [1] Kanal 14’ten gazetecileri [2] ve toplu katliamları alkışlayan diğerlerini örnek gösterdi. İsrail aynı zamanda yabancı ve yerli halkları kontrol etmek ve Filistinlileri gözetlemek için bilgi teknolojisini kullandığı tekno-otoriterlikle de ilgileniyor.

İsrail’in Al Jazeera sansürü

New York’ta yaşayan ve İsrail’de kalan bir avuç liberal medyadan biri olan Haaretz gazetesine katkıda bulunan gazeteci Etan Nechin, İngiliz Guardian gazetesi için kaleme aldığı yazısında İsrail medyasına sızan aşırı sağcıların kamuoyunu Gazze’deki vahim durumdan uzak tuttuğunu savunuyor. “Yerleşimcilerin ve aşırı sağın medyayı ele geçirmesi iki açıdan önemliydi. Birincisi, özgür ve liberal basının son kalelerini agresif bir şekilde hedef alarak [3] sadece yerleşim projesini normalleştirmeye değil, aynı zamanda bunu sürdürmek için işlenen suçları da gizlemeye çalıştılar.”

Kendisini Orta Doğu’daki tek işleyen demokrasi olarak tanımlayan ve Batı’da da böyle tanımlanan bir ülkede otoriter yönetime ve basının kontrolüne doğru bu gidişat endişe verici. Gazze’ye yönelik kamuoyu muhalefetinin susturulması ve savaşın insan yaşamı ve doğa üzerindeki yıkıcı etkisinin yanı sıra Masafer Yatta gibi yerlerde devam eden sürgünler, Doğu Kudüs sakinlerinin karşı karşıya kaldığı mülksüzleştirme ve İşgal Altındaki Topraklarda Filistinlilere yönelik devam eden şiddetli yerleşimci ve ordu saldırılarının gizlenmesi endişe verici.

Bu nedenle, Al Jazeera’nın savaşla ilgili haberleri ve İsrail’i yerleşimci-sömürgeci bir devlet ve saldırgan olarak tutarlı bir şekilde eleştirmesi, ulusal birliğini ve kendisiyle ilgili kendi inşa ettiği anlatıyı güçlendirmeye çalışan İsrail için sorun teşkil ediyor. Arap dünyasında ve diasporada popüler olan Al Jazeera, gerçek zamanlı içerik ve Gazze’deki ölüm, mülksüzleştirme ve yıkımın canlı görüntülerini kullanarak ve savaş alanından haber veren görgü tanıklarına güvenerek savaşı yerinde izleyen az sayıdaki uluslararası medya kuruluşundan biri oldu. İsrail’in Ekim 2023’ten bu yana yabancı gazetecilerin Gazze’ye girişini yasaklaması nedeniyle kanalın muhabirleri savaş alanından canlı yayın yapan az sayıdaki muhabirden bazıları. Ocak ayında kanal, İsrail’i Gazze’de görev başındayken öldürülen iki gazetecisi Hamza Dahdouh ve Mustafa Thuria’nın [4] hedef gözetilerek öldürülmesiyle suçladı. Üçüncü bir serbest çalışan, Hazem Rajab ise yaralandı. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre 7 Ekim 2023’ten bu yana en az 105 Filistinli gazeteci İsrail Savunma Güçleri tarafından öldürüldü.

İsrail sık sık Al Jazeera’nin İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki faaliyetlerine karşı acil durum düzenlemelerini kullanmakla tehdit etti. İşgal altındaki Batı Şeria ve Gazze’de ofisleri bulunan Al Jazeera ile sık sık çatıştı ve yayın kuruluşunun bölgedeki binalarını da bombaladı. İsrail 2017 yılında tüm Al Jazeera gazetecilerini sınır dışı etme, ofislerini kapatma ve kanalın yayın yapmasını engelleme sözü verdi. 2022 yılında İsrail güçleri muhabir Şirin Ebu Akile’yi işgal altındaki Batı Şeria’nın Cenin kentinde haber yaparken öldürdü. Ancak Al Jazeera’nin yasaklanması İsrail’in tam anlamıyla otoriterliğe kaydığını teyit etmekten başka bir işe yaramayacaktır.

 

[1] https://www.theguardian.com/world/2023/dec/29/south-africa-accuses-israel-of-committing-genocide-in-gaza

[2] https://www.haaretz.co.il/opinions/2024-01-03/ty-article-opinion/.premium/0000018c-d02f-ddba-abad-d2afbfa50000

[3] https://www.theguardian.com/world/2023/dec/29/south-africa-accuses-israel-of-committing-genocide-in-gaza

[4] https://www.theguardian.com/world/2024/jan/08/al-jazeera-accuses-israel-of-targeted-strike-as-two-of-its-journalists-killed-in-gaza

Mütercim: Hatice Karahan

Dina Matar

SOAS Filistin Araştırmaları Merkezi Başkanı

Son Yazılar