Sabahattin İSMAİL
ENOSİS histerisine kapılan Rum-Yunan ikilisinin AKRİTAS SOYKIRIM PLANI çerçevesinde Türk Halkına yönelik vahşi saldırıları bundan 57 yıl önce 21 Aralık 1963 gecesi başladı.
AKRİTAS Planı’nın HİPERİDİS kod adlı kurmay başkanı, Rum Devleti eski Başkanı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Temsilciler Meclisi Başkanı Klerides ile Rum ordusunu kuran emekli Yunan generali Karayannis’in de yıllar sonra itiraf ettiği gibi, 1960-1963 Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde, Cumhuriyetin Cumhurbaşkanının emri ile, EOKA’cılardan oluşan 5000 kişilik gizli bir terör ordusu oluşturulmuştu.
Başta, ortaklık Cumhuriyeti’nin Çalışma Bakanı Papadopulos, Meclis Başkanı Klerides ve İçişleri Bakanı Yorgacis olmak üzere ortaklık Cumhuriyeti’nin Rum Bakanlarının, Meclis Başkanının ve Cumhurbaşkanı Makarios’un yönettiği gizli AKRİTAS örgütü acımasız saldırılarını adanın her yanındaki Türk köylerine yöneltti.
Cumhuriyetin polisi ve ordusu içindeki ellerinde devlete ait silahlar bulunan Rum unsurlar,(ortak ordu ve polisin yüzde 60’ı) bu örgütün silahlı gücünün ana çekirdeğini meydana getirmiş ve Türk Halkını 6 saat içinde soykırımdan geçirmek için harekete geçmişti.
SOYKIRIMA UĞRADIK
Kısa sürede 103 Türk köyü işgal edilerek yakılıp yıkılmış, yağmalanmış, yüzlerce insanımız katledilmiş, 50 bin Türk etnik temizlik sonucu göçe zorlanmış, adanın %97’si işgal edilmiş, Kıbrıs Türk Halkı, eşit kurucu ortağı olduğu devletten silah zoruyla dışlanarak adanın %3’ünden oluşan gettolarda 11 yıl sürecek insanlık dışı bir kuşatma altına alınmıştı…
Garantör güç olarak adada bulunan 950 kişilik Yunan alayının da fiilen yer aldığı saldırılar sırasında Ayvasıl’da, Baf’ta, Mağusa’da, Larnaka’da, Rum bölgesinde kalan Lefkoşa Devlet hastanesinde toplu katliamlar gerçekleşmiş, hasta yatağından alınan 24 Türk biçerdöğerlerle parçalanarak kör kuyulara atılmış, işlerine giden bir otobüs dolusu Türk ve yollardan, işyerlerinden alınan yüzlerce Türk katledilerek kör kuyulara atılmış, ben ve ailem dahil, onbinlerce insanımız çadırlarda, ağıllarda, mağaralarda, sinema ve okul salonlarında, camilerde, hanlarda, akrabalarının küçük evlerinde yıllarca sefil bir yaşama mahkum edilmişti…
Özellikle 1964’de Lefkoşa, Baf ve Erenköy ile 1967 Kasım ayında Geçitkale ve Boğaziçi’nde mutlak bir soykırım, son anda garantör Anavatan Türkiye’nin Türk Hava Kuvvetleri ile gerçekleştirdiği sınırlı polis harekatları ile önlenebilmişti…
Bu dönemde, iğneden ipliğe, çoraptan iç fanilasına, çividen keresteye, bottan yün bereye, çimentodan demire, 44 çeşit temel tüketim maddesinin Türk bölgelerine girişi ve halkımızın, kuşatma altındaki Türk bölgeleri arasında özgürce seyahati yasaklanmış, Türk bölgelerine girişte kurulan utanç barikatlarında, Halkımız insanlık dışı muamelelere, yoklamalara, işkencelere, tacizlere uğramış, yüzlerce kişi yollardan, tarlalardan, işyerlerinden alınıp katledilmiş, kör kuyulara atılmış, Halkımız açlık ve sefalete itilerek teslim olmaya, Rum egemenliğini ve ENOSİS’i kabul etmeye zorlanmıştı….
Bu süre içinde Türk Halkı, üretimden koparılmış, bir dilim ekmeğe, bir parça giyeceğe muhtaç hale getirilmiş, ancak buna rağmen sadece Anavatan Türkiye’den ve Türk Ulusundan gelen para, giyecek ve Kızılay yardımları ile ayakta durmuş ve yediden yetmişe silaha sarılarak TMT öncülüğünde ENOSİS’e karşı direnmiştir.
Halkımız, bu süre içinde, “Genel Komite, Geçici Türk Yönetimi, Türk Yönetimi” adı altında bir devlet şeklinde örgütlenerek Rum’a teslim etmediği egemenliğini kullanmış ve kendi kendini yönetmiştir…
O zor ve karanlık günlerde teslim etmediğimiz egemenliğimizi bugün, denenmişi yeniden deneyerek Rumlarla federal ortaklık kurmak uğruna, hem de kendi devletimizi kurduktan sonra mı teslim edeceğiz?
Bütün o saldırıların, yakılıp yıkılan Türk köylerinin, yağmalanan mal mülkümüzün dökümü ve adaya getirilen Yunan asker ve silahlarının listesi BM Genel Sekreterlerinin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu Kıbrıs raporları ile BM uzmanı ORTEGA’nın hazırladığı ORTEGA RAPORU’nda inkar edilemez şekilde kaydedilmiştir…
BM SADECE SEYRETTİ
Ne yazık ki, adadaki İngiliz askerlerinin ve sözde saldırıları durdurmak için Mart 1964’de adaya gönderilen BM Barış Gücü askerlerinin gözleri önünde gerçekleşen bu soykırıma, sözde uygar Dünya, BM, ABD, Avrupa ve uluslar arası örgütler büyük bir sorumsuzlukla seyirci kalmaktan utanmamıştır…
Nitekim, dünyanın bu utanç verici sessizliğinden cesaret alan Yunanistan, işgali tamamlayarak ENOSİSİ gerçekleştirmek için 20 bin tam techizatlı askerini gizlice adaya çıkarmış ve 11 yıl sürecek adı konmamış bir işgali gerçekleştirmiştir…
Ve, bu insanlık dışı kuşatma, bu kanlı işgal, İFESTOS Soykırım Planı çerçevesinde toplu Türk soykırımına ve ENOSİS’in gerçekleştirilmesine ramak kala, Garantörümüz Anavatan Türkiye tarafından gerçekleştirilen 1974 Türk Barış Harekatı ile önlemiş, 11 yıl süren kuşatma parçalanmış, Türk Halkı, kendi geleceğini özgürce belirleyeceği demokratik ve özgür koşullara kavuşmuştur…
Güney’de 11 yıl Rum saldırıları, insafı ve kuşatması altında kalan on binlerce Türk, geceleri dağları aşarak ve 1975’de Nüfus Mübadelesi Anlaşması ile özgürlüğe koşarak, Anavatanın sağladığı güvenlik şemsiyesi altında yaşamayı seçmiştir…
Ve, Anavatanın güvencesi-koruması altında, 37 yıl önce kendi bağımsız-egemen devletimizi kurduk
DEVLETİMİZE SAHİP ÇIKMAZSAK YENİDEN YAŞARIZ
Kanlı Noel’in 57. yıldönümünde bunları hatırlayarak gereğini yapmazsak, Anavatan Türkiye’nin garantörlüğüne dört elle sarılmazsak, şehitlerimizin, uğruna can verdikleri ve bize emanet ettikleri bu topraklara, bağımsızlığa, egemenliğe ve özgürlüğümüzün güvencesi olan devletimize sahip çıkmazsak, o karanlık günleri yeniden yaşayacağımız ve gelecek kuşaklara da yaşatacağımız açık değil mi?
Ne yazık ki, milli tarih bilincinden ve milli şuurdan yoksun olan işbirlikçi Rum seviciler, gençlerimize, Rumları haklı ve mazlum, Türkleri ise suçlu ve saldırgan gösteren yalan yanlış birçok safsatayı enjekte etmektedirler…
Kıbrıs Türk Halkının bağrından çıkmış olan nefs-i müdafaa örgütümüz TMT ve TMT’ciler “eli kanlı faşist terörist katiller” olarak suçlanmaya kalkılmaktadır…Canımızı ve her şeyimizi borçlu olduğumuz Anavatana ve ordumuza “işgalci” diye saldırılmaktadır.
Tarihi gerçeklerin bu şekilde çarpıtılmasına öfkelenmemek, üzülmemek, kahrolmamak, tepki göstermemek olası mı?..
Türk düşmanı ırkçı-yayılmacı-hakimiyetçi Rum yönetimine ve ona destek veren emperyalist güçlere karşı olduğu kadar, milli mücadele tarihimizin çarpıtılmasına ve TMT ile TMT’cilerin seviyesizce suçlanmasına karşı da mücadele edilmelidir…
Ne yazık ki devleti yönetenler ve devleti savunma yemini yaparak en yüce makamlarına gelenler bu mücadeleyi yapmadıkları gibi, tam aksi milli mücadele karşıtlarını en önemli makamlara getirerek ihaneti ödüllendirmektedir.
Bunlar asla kabul edilebilecek, sessiz kalınabilecek, görmezden gelinebilecek şeyler değildir..150 yıllık milli mücadelemizin tüm kazanımlarını yok edecek olan emperyalist planlara ve Rum işbirlikçilerine, milli mücadele ruhu ile karşı çıkarak akamete uğratmak herkesin ulusal görevidir…
Bu duygu ve düşüncelerle, Kanlı Noel’in 57. Yıldönümünde, Rum saldırganlığının kurbanı olan şehitlerimizi rahmetle anıyor, Rum barbarlığına karşı kahramanca direnen mukavemetçilerimizi, TMT’cileri, mücahitlerimizi saygıyla selamlıyor, son anda bizi mutlak bir soykırımdan kurtaran Anavatanımıza ve her zor anımızda yanımızda olan yüce Türk Ulusuna şükranlarımızı sunuyorum…