Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yılında düzenlenen 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı geçit töreninde yaptığı konuşmada, “Kıbrıs Türk halkı, Türk dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır.” dedi.
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla KKTC’nin başkenti Lefkoşa’da düzenlenen 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı geçit töreninde konuştu.
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, tören birliklerini selamlarken atletler tarafından Yavuz Çıkarma Plajı’ndan getirilen Türkiye ve KKTC bayraklarını teslim aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, protokol üyelerini, Türkiye’den ve Azerbaycan’dan gelen milletvekillerini selamlayarak konuşmasına başlayan Tatar, “Kıbrıs Türk halkının özgürlüğüne kavuştuğu 20 Temmuz 1974 (Kıbrıs) Barış Harekatı’nın 50. yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutlamanın sevinci ve mutluluğunu yaşıyoruz.” ifadesini kullandı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Azerbaycan’ın Şuşa şehrinde düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Devlet Başkanları Gayriresmi Zirvesi’ndeki konuşmasına atıfta bulunan Tatar, Kıbrıs’ta “egemen eşit ve eşit uluslararası statü temelindeki yeni siyasete” güçlü destek vermesinden dolayı Fidan’a teşekkür etti.
Tatar, “TDT Zirvesi’nde de ifade edildiği gibi Kıbrıs Türk halkı, Türk dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır.” diyerek KKTC’nin Türk devletleriyle her alanda ilişki kurmaya hazır devlet yapısına sahip olduğunu dile getirdi.
TDT’nin 21. yüzyılda tüm siyasi dengeleri derinden etkileyebilme potansiyeline sahip olduğunu kaydeden Tatar, “Türk Devletleri Teşkilatının sınırları, Doğu Akdeniz’e kadar genişletilerek en güneyindeki Türk devleti olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin katılımlarıyla daha da güçlü hale gelmiştir.” ifadesini kullandı.
Tatar, “Rum liderliği, Kıbrıs Türklerini 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde silah zoruyla dışlayarak bu Cumhuriyeti Enosis’e bir sıçrama tahtası olarak kullanmaya kalkışmıştı.” diyerek, Kıbrıs Türklerini imha etmeyi hedefleyen Akritas Planı’nın 21 Aralık 1963’te Kanlı Noel ile acımasızca uygulamaya koyulduğunu ve 103 Türk köyünün yakılarak halkın yerinden edildiğini anımsattı.
“Vefakar ve cefakar halkımız 11 yıl boyunca en zor koşullarda göçmen çadırlarında yaşamış, açlığa ve yoksulluğa itilmiş, boyun eğmemiş, esir olmamış, başı dik mücadele ederek Türklüğün onurunu ve şerefini çiğnetmemiştir.” diye konuşan Tatar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) 186 sayılı 4 Mart 1964 tarihli kararı nedeniyle Rum tarafının “haksız, hukuksuz ve talihsiz” şekilde Ada’nın tek hükümeti olarak kabul görmesine sitem etti.
Tatar, 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla başlayan çatışma ve katliamların, Erenköy ve Geçitköy de dahil Kıbrıs’ın çeşitli bölgelerinde 1974’e kadar devam ettiğini vurgulayarak, 1964’te Erenköy’de öldürülen şair Süleyman Uluçamgil’in Anadolu ve Kıbrıs Türklerinin ortak mücadelesini betimleyen şiirinden bir dize okudu.
“Rum-Yunan ikilisi 1963-1974 yılları arasında bir taraftan katliamlar yaparken, diğer yandan da Ada’nın Yunanistan’a ne zaman bağlanacağının hesabını yapmaya devam ediyordu.” ifadesini kullanan Tatar, Yunanistan’daki askeri cunta yönetimi ile Rum terör örgütü EOKA’nın 15 Temmuz 1974’te Ada’da yaptığı darbeyle Türk halkını yok etmeyi ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmeyi hedeflediğini kaydetti.
Türk askerinin Ada’ya müdahalesi
Tatar, Rumların baskısı sürerken Kıbrıs Türk halkının Türkiye’nin desteğini beklediğini anlatarak, “15 Temmuz (1974) darbesinden sonraki günlerde sanki aylar geçiyordu.” dedi.
Dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’in, Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde yaptığı görüşmeler ve hazırlık sürecine dair detaylara değinen Tatar, Türkiye’nin uluslararası anlaşmalardan doğan garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 sabahı Ada’ya harekat gerçekleştirdiğini hatırlattı ve şunları kaydetti:
“20 Temmuz 1974 sabahı, Türk askeri Girne sahillerine ayak basarken, paraşütlerle de gökten yağmur gibi toprağa iniyordu. Bugün halkımız ve Mücahitlerimiz büyük bir özlemle Mehmetçikle kucaklaşırken sevinç gözyaşları hala hafızalarımızdan silinmemiştir.”
Tatar, Kıbrıs Türklerinin lideri Dr. Fazıl Küçük ile KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın yaktığı meşalelerin yollarını aydınlattığını dile getirerek, “Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri de yolumuzu çizmiştir. Bu yol, özgürlük, bağımsızlık ve hürriyet yoludur.” dedi.
İstiklal Marşı’ndaki “Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.” dizesine işaret eden Tatar, dünyada hak ettikleri yeri bir gün mutlaka alacaklarını ve hedeflerine ulaşacaklarını vurguladı.
Tatar, Türk tarafı olarak müzakere süreçlerinde uluslararası çözüm önerilerine her zaman samimi olduklarını ve yapıcı tutum gösterdiklerini belirterek, “Amacımız, Kıbrıs’ın ve bölgenin yararına olacak adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir anlaşmaya ulaşmaktır ama ne var ki değişmeyen Rum zihniyetinin hakimiyetçi ve dayatmacı tutumu, tüm müzakere süreçlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur.” diye konuştu.
Rum tarafının, federal çözüm adı altında “Kıbrıs Türkü’nün azınlık pozisyonunda olacağı” ve ülkenin Avrupa Birliği (AB) içerisinde üniter bir yapıda olacağı görüşünde ısrarcı olduğuna işaret eden Tatar, Rumların, Türkiye’nin garantörlüğü ile müdahale hakkının kaldırılması, Türk askerinin Kıbrıs’tan uzaklaştırılması taleplerinin bulunduğunu söyledi.
Tatar, bu taleplerin “devleti ve egemenliği yok etmeyi” amaçladığının, dolayısıyla bu hedeflerin kabul edilemez olduğunu vurgulayarak, “Halkımıza 60 yıldır uygulanan insanlık dışı ambargoların savunulacak hiçbir yanı yoktur. Kıbrıs Türklerine uygulanmakta olan ambargolar ve izolasyonlar, günümüz dünyasında asla kabul edilebilir değildir.” ifadelerini kullandı.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY), henüz Kıbrıs sorununa çözüm bulunmamışken 1 Mayıs 2004’te,”tek yanlı ve haksız yere” Avrupa Birliği (AB) ilkelerine ters düşülerek AB’ye tam üye yapılmasının sorunu daha da karmaşıklaştırdığını belirten Tatar, “Avrupa Birliği güvencesini arkasında hisseden Kıbrıs Rum Kesimi hiçbir anlaşmaya yanaşmamakta, Kıbrıs Türklerini, Kıbrıs Adası’nda bir azınlık haline getirmek ve kendine muhtaç etmek amacıyla söylemlerini giderek arttırmaktadır.” dedi.
“Beklentimiz Kıbrıs Türk halkının pozisyonunun teyit edilmesidir”
Tatar, “60 yıldır çözüm bulmak adına geçirilen boşa zaman, Annan Planı süreci ve İsviçre’deki Crans-Montana görüşmelerinde yaşananların”, yerini 2021’de Cenevre’de ilk kez gündeme getirilen “yeni siyasete” bıraktığını dile getirerek, “Beklentimiz egemen eşit ve eşit uluslararası statü temelinde Kıbrıs Türk halkının pozisyonunun teyit edilmesidir.” diye konuştu.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, Cenevre Zirvesi’nin ardından yaptığı tespitin çok net olduğunu vurgulayan Tatar, “Sayın Guterres, bir sürecin başlamasına yönelik olarak iki taraf arasında ortak zeminin bulunmadığını ortaya koymuş ve değişik fikirlerle gelinmelidir demiştir. Sayın Guterres’in bu söylemi Kıbrıs gerçekleriyle uyum sağlamaktadır.” ifadelerini kullandı.
“Rum yönetiminin hataları”
Tatar, GKRY’nin, bazı ülkelerle anlaşmalar yaparak Güney kesimini askeri operasyon merkezi haline getirmesinin Ada’yı tehlikeye attığını kaydederek, şunları kaydetti:
“Rum yönetiminin yaptığı tarihi hatalar Güney Kıbrıs’ı bazı büyük örgütler tarafından hedef haline getirmiştir. Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias, 16 Temmuz 2024 günü Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne yaptığı ziyarette Larnaka yakınındaki Mari’de bir deniz üssü inşa edilmesi konusunda Rum yönetimiyle anlaştıklarını açıklamıştır. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığından 17 Temmuz 2024 tarihinde yapılan açıklamada da ifade edildiği üzere Kıbrıs Türklerini ve kahraman Türk ordusunu hedef alan Yunanistan Savunma Bakanı Dendias’ın, düzeysiz, yalan ve iftira dolu açıklamasını biz de şiddetle kınıyoruz.”
Kıbrıs Barış Harekatı sayesinde Ada’da son 50 yıldır sürdürülen barışı bozmaya ve tarihi hatalarla bir çatışmaya veya birilerinin hedef tahtası yapmaya kimsenin hakkı olmadığının altını çizen Tatar, Rum tarafının provokatif adımlarının, üçüncü ülkelerle yaptığı askeri anlaşmaların ve ortak tatbikatların gerginliğe hizmet ettiğini söyledi.
Tatar, “Uluslararası camia, nasıl ki 1963-1974 döneminde Rumların Kıbrıs Türk halkına yönelik saldırılarına seyirci kaldıysa, günümüzde de Gazze’ye yapılan saldırılara da benzer şekilde seyirci kalmaktadırlar. Hemen yanı başımızda Gazze’de yaşananlar bizlere bir kez daha Kıbrıs’ta anavatan Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü ile Türk askerinin varlığının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.” dedi.
Türk dünyasıyla ilişkiler
Türk Devletleri Teşkilatı (TDT), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatında (EİT) gözlemci üye olarak yer almalarının, KKTC’nin uluslararası alanda kabul edilmesi bakımından önemine değinen Tatar, “Türk dünyasının manevi başkenti Şuşa’da, bilindiği üzere 44 günlük Vatan Muharebesi sonucunda muzaffer Başkomutan İlham Aliyev liderliğindeki kahraman Azerbaycan ordusu tarafından 8 Kasım 2020 tarihinde işgalden kurtarılarak azad edilmiştir.” diye konuştu.
Tatar, KKTC’nin, 5-6 Temmuz’da Azerbaycan’ın Şuşa kentinde gerçekleşen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Zirvesi’ne katılmasının ve orada ülke bayrağının dalgalanmasının, iki devletli siyasetin güçlenmesi ve kabul görmesi bakımından büyük başarı olduğunu kaydederek Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e teşekkürlerini sundu.
Ülkesinin, Doğu Akdeniz’de Türk dünyasının kalesi konumunda olduğunu vurgulayan Tatar, Mavi Vatan’daki ve hava sahasındaki hak ve hukukun korunması için gemilerle, insansız hava araçlarıyla (İHA) ve silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) mücadeleye devam ettiklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür
Tatar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben konuşarak “Siz, Kıbrıs Türk halkının hakkının çiğnenerek temsil ettirilmediği Birleşmiş Milletler platformunda sesimiz, soluğumuz, nefesimiz oldunuz. 77’nci ve 78’inci (BM) Genel Kurul toplantılarında milat niteliğindeki konuşmalarınız Kıbrıs Türk halkı için tarihi anlamda büyük onur ve gurur vesilesidir. Ortaya koyduğunuz güçlü irade münasebetiyle ve her platformda sesimiz olduğunuz için zat-ı devletlerine teşekkür ederim.” dedi.
GKRY’nin KKTC’ye izolasyonları yoğunlaştırdığına dikkati çeken Tatar, “Kısa bir süre önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının hilafına mülkiyet konusunu siyasileştirerek baskı, tehdit ve diğer yöntemlerle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni çökertmeye çalışmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ekonomik Örgütler Platformunun (EÖP) çağrısında da ifade edildiği gibi mülkiyet meselesinde çare, Taşınmaz Mal Komisyonudur.” ifadelerini kullandı.
Yunanistan’a tepki
Tatar, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in “Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yılını kınamak üzere Güney Kıbrıs’ta bulunduğuna” işaret ederek, şunları söyledi: “Kıbrıs konusunda kınanması gerekenlerin en başında Yunanistan gelmektedir. Nitekim Yunan eski başbakanlarından Andreas Papandreou ‘Namlunun Ucundaki Demokrasi’ kitabında babası Başbakan Yorgo Papandreou’nun sivil kıyafet giydirilmiş 20 bin Yunan askerinin tam teçhizatlı olarak 1964 yılında gizlice Kıbrıs’a çıkarılması emrini verdiğini iftiharla anlatmaktadır.”
Türkiye’nin, Kıbrıs Barış Harekatı’nı hayata geçirerek, Yunanistan’daki cunta yönetimi ile Rum terör örgütü EOKA’nın 15 Temmuz 1974’te başlattığı katliama ‘dur’ dediğini ve bir iç savaşı sonlandırdığını kaydeden Tatar, “Merhum Bülent Ecevit’in vurguladığı gibi 20 Temmuz Barış Harekatı hem Güney Kıbrıs’ta hem de Yunanistan’da barış ve demokrasinin tesis edilmesini sağlamıştır.” diye konuştu.
Türkiye-KKTC ilişkileri
Tatar, KKTC’yi tanıtmak, ekonomisini güçlendirmek, refahını artırmak için Türkiye’nin desteğiyle canla başla çalıştıklarını ifade ederek, bu alanda kendilerini destekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etti.
Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile KKTC Başbakanı Ünal Üstel arasında imzalanan 2024 İktisadi ve Mali İşbirliği Protokolü’nün tarihi büyüklükte olduğunu belirten Tatar, bu çaba ve gayretlerin KKTC’de ekonomik başarıya dönüşmesini temenni etti ve Yılmaz’a teşekkür etti.
Tatar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM), Kıbrıs konusunda alınan iki tarihi karara işaret ederek, şu ifadeleri kullandı: “İlk tezkere, 50 yıl önce Kıbrıs Türk halkının can güvenliğini sağlamak amacıyla garantörlük hakkını kullanarak yapılacak olan 20 Temmuz 1974 tarihli Barış Harekatı tezkeresidir. İkinci tezkere ise iki gün önce 18 Temmuz 2024 tarihindeki ‘iki devletli çözüm siyasetimizi destekleyen’ tezkeredir. Bu kararı oybirliğiyle alan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş nezdinde tüm milletvekillerine şahsım ve Kıbrıs Türk halkı adına teşekkürlerimi ifade eder, en derin sevgi ve saygılarımı sunarım. Bu tezkere, 50. yılını kutlamakta olduğumuz Barış Harekatı’nın yıl dönümünde davamıza, bizlere büyük güç ve destek vermiştir.”
Tatar, Kıbrıs’ın özgürlük mücadelesi lideri Küçük’ü, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ı, eski Başbakan Adnan Menderes’i, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu, eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i, eski Başbakan Bülent Ecevit’i, eski Başbakan Necmettin Erbakan’ı, eski Dışişleri Bakanı Turan Güneş’i ve dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ı sevgi, saygı ve rahmetle andı.
Kıbrıs Türk halkının bir asırlık direnişini, Mücahitleri ve gazileri selamlayan Tatar, “Her zaman ve her koşulda yanımızda olan anavatan Türkiye’ye, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine şahsım ve Kıbrıs Türk halkı adına şükranlarımı sunuyor, aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.” dedi.
20 Temmuz 1974 sabahı doğan özgürlük güneşinin sonsuza dek parlayacağına ve sönmeyeceğine yürekten inandığını da kaydeden Tatar, “20 Temmuz, Kıbrıs Türkü’nün yoktan varoluşudur. 20 Temmuz, varoluş destanıdır. 20 Temmuz, halkımızın küllerinden yeniden doğuşudur. Bayramımız kutlu olsun. Ne mutlu Türküm diyene.” ifadeleriyle hitabını sonlandırdı.
Konuşmanın ardından, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Tatar’a hediye takdim etti.