Nükleer silah kullanma eşiğinin düşürülmesi ve nükleer silah sahibi olmayan devletlere yönelik ek koşulların ilanı ciddiye alınması gereken bir belirsizlik yaratacaktır. Cincinnati Üniversitesinden Bekir İlhan, Rusya’nın nükleer silah doktrinindeki revizyonları ve Ukrayna savaşına olası etkilerini kaleme aldı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin nükleer silah doktrininde birtakım revizyonlara gitmeye hazırlandıklarını duyurdu. Putin, eğer nükleer silah sahibi bir devletin yardım ve desteğiyle yapılıyorsa nükleer silah sahibi olmayan bir devletten gelecek bir saldırıyı da Rusya’ya karşı ortak bir saldırı olarak değerlendireceklerinin altını çizdi. Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov da yaptığı açıklamada, Rusya’nın nükleer silah kullanım koşullarının nükleer olmayan saldırıları da kapsayabileceğini yineledi.
Tüm bunlar Ukrayna’nın, uzun menzilli Batı füzelerini Rusya içlerini vurmak için kullanma izni aradığı bir ortamda gerçekleşti. Bu da akıllara Batı ve Rusya arasında gerçekleşebilecek olası bir nükleer tırmanma endişesini getiriyor. Bu ihtimal zaten Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ilk gününden itibaren hep masada olsa da gerilime bağlı olarak zaman zaman gündeme gelip gidiyordu. Rusya, savaşın özellikle ilk zamanlarında nükleer kartını dile getirmekten çekinmiyordu. Ancak Batı basınına yansıyan bilgilere göre, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Rusya arasında perde arkasında bir nükleer diyalog ilk andan itibaren devam etmişti. Sonraki süreçte nükleer silahlar meselesi arka planda hep bir gerçeklik olarak kalsa da uzun bir süredir çok açık şekilde gündeme gelmiyordu.
Yeni START ve Ukrayna Savaşı’nda nükleer tırmanma meselesi
ABD ve Rusya arasında nükleer dengeyi düzenleyen en önemli ve son anlaşma Stratejik Silahların Azaltılması Anlaşması (Yeni START) olarak bilinen anlaşmaydı. Rusya anlaşmaya katılımını Şubat 2023 itibarıyla dondurdu ve anlaşmadan tamamen çekilmese de anlaşma gereği yapılan karşılıklı teftiş gibi faaliyetleri askıya aldı. Yani Moskova, anlaşmada belirtilen sınırların ötesinde nükleer cephaneliğini genişletmese de anlaşma kapsamındaki denetim faaliyetlerinin çoğunu sürdürmüyor.
Şubat 2011’de yürürlüğe giren ve 2021 yılında 5 yıl daha uzatılan Yeni START aslında ABD ile Rusya arasında, tarafların konuşlandırdıkları stratejik nükleer silah başlıklarını ve füze rampalarının sayısını azaltan bir anlaşma. Bu anlamda, taktik nükleer silah kullanımı ve hedefe gönderme sistemlerine yönelik bir kısıt bulunmuyor. Daha çok tarafların ikinci vuruş kapasitesindeki dengeyi ve stratejik seviyede nükleer istikrarı korumaya yönelik bir rejim kuruluyor.
Rusya’nın Ukrayna Savaşı bağlamındaki nükleer tehdidin ise daha çok taktik nükleer silah kullanımıyla ilgili olduğunu söylemek mümkün. Tabii bu tedrici bir tırmanma mantığı düşünüldüğünde geçerli. Taktik nükleer silah kullanımından stratejik seviyeye giden bir skalada nükleer bir savaşın gidişatını öngörmek oldukça zor.
Genel olarak bakıldığında bir ülkenin nükleer silahlarının vurulması söz konusu olursa nükleer karşılık verme riski artar. Diğer taraftan nükleer olmayan hedeflere yönelik saldırıya karşı nükleer cevap çok yüksek perdeden bir tırmanma olur. Yine konvansiyonel saldırıya nükleer cevap vermekle tehdit etmek de aşırı bir tırmandırma olarak değerlendirilir.
Rusya 2020 yılında güncellediği son resmi politikasına göre nükleer bir saldırıya uğramanın yanı sıra nükleer olmayan silahlarla “devletin varlığına ve egemenliğine yönelik aşırı bir tehdit” olması durumunda nükleer silah kullanabileceğini ilan etmişti. Mevcut durumda Rusya bu kısmı yoruma açık bırakıyor. Bu noktada nükleer silah kullanma eşiğinin düşürülmesi ve nükleer silah sahibi olmayan devletlere yönelik ek koşulların ilanı ciddiye alınması gereken bir belirsizlik yaratacaktır. Bu da karşı taraf nezdinde Rusya’nın kırmızı çizgilerinin ne olduğu konusunda bir karışıklığa yol açacaktır. Dolayısıyla konvansiyonel seviyede sahadaki askeri gelişmelerin takibi daha önemli hale gelecek.
Amerikan seçimleri ve savaşın geleceği
Öte yandan savaş da sahada bir tür çıkmaza girmiş vaziyette. Geldiğimiz noktada Rusya, Ukrayna’nın doğu topraklarını elinde tutsa da istediği bir müzakere zeminini elde edemedi. Diğer taraftan uzun bir süredir beklediği yeni yardım paketi geldikten sonra Ukrayna’nın tekrar bir atak yaparak inisiyatifi ele alma gayretleri var. Kursk saldırısı bunun bir örneğiydi. Ukrayna halihazırda belli bir miktar Rus toprağını elinde tutsa da savaşın seyrinde ciddi bir değişiklik olmadı. Özetlemek gerekirse mevcut durumda savaşta tarafları şiddet seviyesini tırmandırmaya itecek bir askeri tempo olduğu söylenemez.
Bu anlamda tüm tarafların ABD seçimlerinin sonucunu beklediği bir havanın oluştuğu söylenebilir. ABD’de başkan adaylarının Ukrayna’ya yaklaşımlarına bakıldığında, Donald Trump’ın savaşı çok kısa sürede bitireceğine yönelik iddiası vaki. Trump’ın başkan olması durumunda Ukrayna’nın Rusya’ya toprak bırakabileceği bir anlaşma ihtimali masaya gelebilir. Diğer taraftan Kamala Harris ise Trump’ı Ukrayna konusunda teslimiyetçi olmakla eleştiriyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ise savaşın askeri olarak seyrini değiştireceğini iddia ettiği planla Washington DC’de görüşmeler yaptı. Adayların söylemleri ışığında bu planlarını Harris iktidarında onaylatma şansı Trump iktidarına kıyasla daha yüksek olabilir. Diğer taraftan Rusya ise Trump’la masaya oturmanın daha kolay olacağını düşünse de olası bir Harris başkanlığında savaşın daha da uzaması ve Amerikan müdahalesinin dozunun artması ihtimaline karşı nükleer eşikleri şimdiden belirleme arayışında.
Bekir İlhan
Cincinnati Üniversitesi Kamu ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi alanında doktora adayı