Gazze limanı planı, seçim öncesinde giderek zor bir duruma düşen Joe Biden’ın “soykırım ortağı” olarak adlandırılmaktan kurtulma çabası gibi görünüyor. İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Selim Sezer, ABD’nin Gazze’de geçici liman inşa etme planının altında yatan dinamikleri kaleme aldı.
Gazze’de ramazan ayını kapsayacak geçici ateşkes girişimleri bu yazının kaleme alındığı tarih itibarıyla sonuç getirmedi. Bu süreçte İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüş ayrılıkları ise bazı yönlerden derinleşmiş gibi görünüyor. Özellikle 29 Şubat’tan itibaren ABD uçakları tarafından Gazze’ye havadan insani yardım bırakılması, bu ayrışmanın önemli sembolik tezahürlerinden biri olarak görüldü. Ancak bu ayrışmanın niteliğinin de sınırlarının da doğru şekilde tanımlanması gerekiyor.
ABD’nin iki yüzlü Gazze politikası
Netanyahu’nun Gazze Şeridi’nin bir kısmını veya tamamını ele geçirme ve bölgede yaşayan Filistinlileri kısmen veya tamamen tehcir etme hedefi en başından beri Washington’dan onay görmedi. Ancak İsrail’e yapılan ABD askeri yardımlarında herhangi bir kesinti veya azalma da gündeme gelmedi. Bununla beraber, başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) olmak üzere tüm uluslararası platformlarda İsrail aleyhine sonuç getirecek her türlü girişim ABD tarafından engellendi. Bu açıdan Biden’ın Gazze politikasının ilk günden beri iki yönlü olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Biden yönetiminin İsrail saldırılarına yeşil ışık yakarken ve silah yardımıyla bu saldırıları desteklerken, savaşın nihai hedeflerine sınırlamalar getirmesi ve sivil nüfusun korunmasına pek çok kez vurgu yapması da bir çelişki olarak yorumlanabilir. Ancak bu iki yönlü politikanın 2 unsuru da son kertede İsrail’in korunması amacına dayanıyor. Zira Biden’ın yakın tarihli bir röportajda Netanyahu’yu “İsrail’e iyilikten çok kötülük yapmakla” itham etmesinin de işaret ettiği üzere, savaşın gerek amaçları, gerekse araçları yönünden “aşırıya” kaçan bir İsrail yönetiminin Gazze’de içinden çıkamayacağı bir açmaza saplanması mümkün görünüyor. Ordunun hedeflerine ulaşamadan ve prestij kaybına uğrayarak geri çekilmek zorunda kalması, yahut çok cepheli ve yıkıcı bir savaşa sürüklenmesi, ülke içinde tepkilerin yükselmesi ve kaos yaşanması, İsrail’in uluslararası platformlarda yaptırımlara uğratılması ve nihayet, İsrail’in ontolojik temellerinin ve meşruiyetinin sorgulanması, Beyaz Saray’da en fazla endişe duyulan hususlar oldu.
Sivil nüfusun korunmasına ve açlık krizinin ortadan kaldırılmasına yönelik vurgular da esas olarak bu endişelerden ileri geldi. Birkaç gün önce Gazze’ye gıda ve ihtiyaç duyulan diğer insani yardımların ulaştırılması için geçici bir limanın kurulması da birinci derecede bu endişeden kaynaklanıyor. Liman planı, aynı zamanda ABD kamuoyunda ve Demokrat Parti içinde giderek yükselen tepkiler sebebiyle seçim öncesinde giderek zor bir duruma düşen Joe Biden’ın “soykırım ortağı” olarak adlandırılmaktan kurtulma çabası gibi görünüyor.
Gazze limanı planındaki asıl amaç ne?
ABD’nin liman girişimi zihinlerde bir dizi soru işaretini de beraberinde getirdi. Her şeyden önce pek çok kişi ve kuruluşun belirttiği üzere deniz koridoru yoluyla sağlanacak yardımlar çok daha maliyetli olduğu gibi hacim ve uygulanabilirlik yönünden de kara yoluyla yapılabilecek yardımların gerisinde kalıyor. Buna rağmen ABD yönetimi, Refah ve Kerem Şalom kapılarından yeterli miktarda yardım tırı girişine engel olmaması için İsrail’e baskı yapmayı tercih etmiyor.
Diğer yandan ilk açıklamalarda “geçici liman” inşasının birkaç haftayı bulabileceği ifade edildi. En son değerlendirme ve haberler ise 60 günü bulabilecek bir süreye işaret edildi. Açlıktan ölümlerin her gün arttığı Gazze’de, özellikle de kuzey bölgelerde, halkın bu kadar uzun süre dayanması mümkün değil. Dahası, çatışma sürecinin getirdiği olağanüstü bir duruma çözüm olarak 60 gün sonra devreye girecek bir liman sunuluyorsa, çatışmaların aylarca, belki de yıllarca sürmesi bekleniyor ve kalıcı bir ateşkes gibi bir gündem bulunmuyor demektir. Her ne kadar liman tamamlanmadan önce de Güney Kıbrıs’tan yola çıkacak bazı gemilerin Gazze’ye yardım ulaştıracağından söz edilse dahi bunların büyük ölçekli olması beklenmiyor.
Zihinlerdeki soru işaretlerini daha da derinleştiren bir diğer husus ise liman projesinin İsrail’den tam destek görmesidir. Kuşkusuz deniz yoluyla bir miktar yardımın Gazze’ye ulaştırılması, İsrail’in üzerindeki baskıyı azaltacak, insani krizin hafifletildiği ve gerekli yardımların zaten sağlandığı algısının oluşmasıyla süregiden ağır savaş suçlarının gündemde eskisi kadar yer etmemesini sağlayabilecektir. Diğer yandan zahiren insani yardım için inşa edilecek liman gerçekte başka amaçlara matuf olabilir ve İsrail tarafından bu sebeple destekleniyor olabilir. Akla gelen senaryolardan biri, çatışma ve harekatların derinleşmesiyle bu limanın Gazze sakinleri için bir tahliye kapısı işlevi görmesidir. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin Sina’ya Filistinli mülteci kabul etmeyeceklerini ısrarla ifade etmesi sonrasında bu seçenek gündeme getirilmiş olabilir.
Bir diğer ihtimal ise bu limanın aslında savaş sonrasının doğal gaz projeleriyle bağlantılı olmasıdır. Özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Akdeniz doğal gazıyla ilgili girişimleri düşünüldüğünde, orta ve uzun vadede masada olan şey, Filistinlilerin çok sınırlı bir pay alacağı Gazze doğal gazının, Gazze limanından Larnaka Limanı’na taşınması olabilir. Bu son belirttiğimiz 2 ihtimale işaret eden olgusal bir veriye henüz sahip değiliz. Ancak liman yalnızca insani kriz sebebiyle kurulacak olsa bile, belirttiğimiz tüm sebeplerden ötürü bu girişimin krizde meydana getireceği hafifleme, İsrail’e sağlayacağı hafiflemenin gölgesinde kalabilir.
Dr. Selim Sezer
İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi