Türkiye her ne kadar son yaşanan askeri tırmanmanın doğrudan tarafı olmasa da ortaya çıkan sonuçlar açısından avantajlı bir konum elde etmiştir. Türkiye’nin Suriye’de artan gücü, Suriye’de etkili aktörler karşısında pazarlık gücünü artıracaktır. Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Dr. Oytun Orhan, Suriye’de muhalif grupların Halep’i ve Tel Rıfat’ı ele geçirmesinin bölgede dengeleri terör örgütü PKK/YPG aleyhine nasıl etkilediğini kaleme aldı.
Suriye’de 2020 yılından sonra geniş çaplı operasyonlar yaşanmadı ve çatışmaların seviyesinde kritik bir düşüş gözlendi. Kısmen askeri dengeye ulaşıldığının düşünüldüğü bu ortamda siyasi çözüm beklentisi artmıştı. Gerçekten de 2020 yılından sonra Astana ve Cenevre Platformları kapsamında siyasi çözüm girişimleri söz konusu oldu. Bu girişimlerin bir devamı olarak 2022 yılının sonunda Ankara ile Şam arasında diyalog süreci başlatıldı. Bu süreçte Türkiye’nin Suriye rejiminden beklentisi teröre karşı mücadelede ortaklık ve ülkede siyasi bir çözüme ulaşılması konusunda işbirliği oldu. Ancak Şam yönetimi, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını çekmesi ve muhaliflere desteğini kesmesi gibi siyasi ve güvenlik sorunları çözüldükten sonra ileriki aşamalarda gündeme gelecek konuları ön koşul olarak öne sürdü. Türkiye’nin bu süreçte beklentilerinden bir tanesi en azından Tel Rıfat bölgesindeki terör örgütü PKK/YPG varlığının temizlenmesi oldu. Rusya ile bu konuda mutabakat olmasına rağmen Tel Rıfat gibi küçük bir alanda dahi Türkiye’nin PKK/YPG ile mücadelesine karşılık gelen bir adım atılmadı.
Siyasi çabaların sonuç vermediği bir ortamda Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki İdlibli muhalif gruplar Batı Halep kırsalına dönük “Saldırganlığın Caydırılması” adı altında bir askeri harekat başlattı. Bu askeri harekat beklentinin ötesinde bir hızla sadece birkaç gün içinde Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’in muhaliflerin kontrolüne geçmesi ile sonuçlandı. Böylece, yaklaşık 4 yıldır taşların çok fazla yerinden oynamadığı Suriye’de aktörler arası güç dengesini, ilişkileri, aktörlerin kontrol alanlarını, dış aktörlerin nüfuz alanlarını ve en nihayetinde Suriye krizinin siyasi çözüm sürecinin hangi yönde ilerleyeceğini belirleyecek çapta bir değişim yaşandı. Dolayısıyla devam eden süreç Türkiye’nin Suriye’de terör örgütü PKK/YPG ile mücadelesi açısından da birkaç farklı boyutta etkiler yaratacak bir gelişme olmuştur.
PKK/YPG kaybeden tarafta
İdlibli grupların Halep’e dönük operasyonunu fırsat gören terör örgütü PKK/YPG, Münbiç üzerinden Tel Rıfat’a doğru bir operasyon başlatarak söz konusu iki bölge arasında coğrafi bağlantı sağlamaya çalıştı. Bunun takiben Suriye Milli Ordusu’na (SMO) bağlı silahlı gruplar da Fırat Kalkanı Bölgesi üzerinden güneye doğru hareketlenerek PKK/YPG’nin ilerleyişini engellemek ve Tel Rıfat’ı almak üzere “Özgürlük Şafağı Operasyonu”nu başlattı. Özgürlük Şafağı’nın ilk ve en önemli hedefi Tel Rıfat olurken SMO, 1 Aralık tarihi itibarıyla ilçede kontrolü sağladı. SMO Tel Rıfat’ın ardından Münbiç’i kuşatmaya dönük hazırlıklara başladı.
Terör örgütü PKK/YPG, Halep şehir merkezinde ise Eşrefiye ve Şeyh Maksut mahallelerini uzun yıllardır rejim güçleri ile çatışmamaya dayalı bir anlaşma kapsamında kontrol ediyordu. Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’na bağlı güçler, Halep şehir merkezini Suriye rejiminden aldıktan sonra PKK/YPG’den söz konusu mahalleleri boşaltmasını talep etti. Dolayısıyla 27 Kasım tarihinde kuzeybatı Suriye’de başlayan askeri hareketlilik kısa sürede Türkiye’nin YPG/PKK ile mücadelesi açısından somut sonuçlar doğurmaya başladı. Sahadan gelen işaretler Özgürlük Şafağı Operasyonu’nun bir sonraki hedefinin Münbiç olacağını gösteriyor. Münbiç’in de muhalif kontrolüne geçmesi halinde PKK/YPG’nin Fırat’ın batısındaki tüm varlığına son verilerek örgüt Fırat’ın doğusuna sıkıştırılacaktır. Münbiç’in olası kaybı örgütün su ve elektrik gibi bazı kaynakları ve kritik ticaret rotalarını kontrol etme imkanını da elinden alacaktır. Dolayısıyla ilk aşamada PKK/YPG’nin Suriye rejimi ile birlikte kaybedenler tarafında yer aldığı görülüyor.
Suriye’de yaşanan gelişmelerin PKK/YPG ile mücadelede yaratacağı en kritik etki, Türkiye’nin Suriye’deki siyasi çözüm çabalarında etki gücünü artıracak olmasıdır. Bu durum Türkiye’nin farklı aktörler tarafından siyasi çözüm masasının bileşeni yapılmak istenen PYD’yi dışarda tutma imkanlarını artıracaktır. Türkiye’nin Suriye’de etki gücünü artırması YPG/PKK gibi merkez kaç kuvvetler için kötü haber. Zira Türkiye’nin siyasi çözüm sürecinde gözeteceği konuların başında Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasal birliği gelecektir.
PKK/YPG Fırat’ın doğusunda da kırılgan hale geldi
PKK/YPG’nin son gelişmelerden sonra yakın geleceğe dair daha büyük bir risk algısı içine girdiği düşünülebilir. Zira Fırat’ın batısını kaybeden örgütün Fırat’ın doğusundaki konumu daha kırılgan hale geldi. Bunun temel olarak iki nedeni vardır. İlk olarak Tel Rıfat’taki gelişmeler, SMO’nun Rus askeri varlığına rağmen PKK/YPG kontrolündeki bölgelere operasyon yapabileceğini gösterdi. Büyük ölçüde ABD tarafından desteklenen ve korunan PKK/YPG, Münbiç ve Fırat’ın doğusunda sınır hattında 30 kilometrelik derinlikte Rus koruması altında faaliyet gösteriyor. Ancak Tel Rıfat Rusya korumasının yeterli olmayabileceğini gösterdi. Mevcut durum, en azından Türkiye’nin Münbiç ve sınır hattındaki PKK/YPG unsurlarının çekilmesi konusunda Rusya’ya daha fazla baskı yapabilme imkanı doğacaktır ve SMO’nun Münbiç’te sergileyeceği askeri performans operasyonların Fırat’ın doğusuna sarkmasına imkan tanıyabilir.
İkinci neden ise PKK/YPG’nin Arap aşiret nüfus çoğunluklu Rakka ve Deyrizor gibi şehirlerde zaten zayıflama eğilimi gösteren konumunun daha da sarsılacak olmasıdır. 2023 ve 2024 yılları içinde Deyrizor’da PKK/YPG ile Arap aşiretler arasında yoğun çatışmalar yaşanmıştı. Fırat’ın batısında yaşanan gelişmeler nehrin doğusundaki aktörlerin de geleceğe dair hesaplarını gözden geçirmesine neden olacaktır. Bu kapsamda Arap aşiretlerin PKK/YPG varlığına dönük başkaldırı girişimleri hız kazanabilir. Bu da PKK/YPG’yi kendi bölgelerinde içerden zayıflatacaktır.
Türkiye her ne kadar son yaşanan askeri tırmanmanın doğrudan tarafı olmasa da ortaya çıkan sonuçlar açısından avantajlı bir konum elde etmiştir. Türkiye’nin Suriye’de artan gücü, Suriye’de etkili aktörler karşısında pazarlık gücünü artıracaktır. Türkiye yaşanan son gelişmelere rağmen Astana masasının korunmasından yana bir tavır sergiledi. Ancak Astana sürecinin gelecek süreçte yeni gerçekliğe uygun bir şekilde ilerlemesi gerekecektir. Zira hem sahadaki durum değişecek hem de yeni şartlar Türkiye’nin Suriye’de farklı dış politika alternatiflerine yönelmesine imkan tanıyacaktır.
Dr. Oytun Orhan
ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü