Volkswagen ve Audi’nin bazı fabrikalarını kapatma kararı Alman otomotiv sanayisinin içinde bulunduğu krizin ne derecede derinleştiğini gösteriyor. Türk-Alman Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elif Nuroğlu, Avrupa’nın ve özellikle Almanya’nın Çin ve ABD karşısında zayıflayan rekabet gücünü kaleme aldı.
Teknik olarak resesyona girmekten kıl payı kurtulan Almanya son zamanlarda ekonomik ve sosyal olarak pek çok sıkıntı ile baş etmeye uğraşıyor. 2024’ün ikinci çeyreğinde yüzde 0,3 küçülen Almanya ekonomisi, üçüncü çeyrekte yüzde 0,2 büyüme kaydederek, teknik anlamda resesyona girmekten kurtuldu.
Yaşlanan nüfus problemine karşı ortaya atılan dijital dönüşüm, akabinde bu dönüşümü yeşil dönüşümle harmanlayan ikiz dönüşüm esasen Avrupa’da Almanya etkisiyle yayılmıştı. Az insan ile çok ve verimli iş üretmeyi hedefleyen dijital dönüşüm için gereken yatırım ve teknik alt yapı çalışmalarına 2011 yılında başlayan Almanya yeşil dönüşüm için elinden gelenden fazlasını yapıyor. Ancak yeşil dönüşüm ve karbonsuz hayat hem Avrupa Birliği (AB) hem de özelde Almanya için her geçen gün hayatı zorlaştırıyor. Yeşil dönüşümle birlikte gelen elektrikli araçlar Almanya gibi içten yanmalı motorla çalışan araçlarda dünya devi olan bir ülke için çok ciddi bir meydan okuma. Nitekim bu meydan okuma Alman endüstrisini zorluyor. Almanya elektrikli araç piyasasında istediği atılımı yapamadı. Çin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bu pazarın önde giden aktörleri oldu.
Küreselde satılan elektrikli araç oranındaki artış Almanya için büyük bir pazar kaybı anlamına geliyor. 2018 yılında dünyada satılan elektrikli araçların toplam otomobil satışına oranı sadece yüzde 2 iken, 2023 yılında bu oran yüzde 18’e çıktı.[1] AB pazarında da durum benzer bir eğilim gösteriyor. 2020 yılında AB’de satılan petrol ve dizelle çalışan otomotiv sayısı toplamın yüzde 75,4’ü oranında idi, bu oran 2023’te yüzde 48,9’a geriledi. 2020 yılında satılan elektrikli ve veya hibrit modellerin oranı yüzde 22,4 iken 2023 yılında bu oran yüzde 48,1 oldu. Bütün bunlara ek olarak, Avrupa ülkelerinde satılan elektrikli otomobillerde Çinli üreticilerin payı hızla yükseliyor.
Münih İFO Enstitüsü’nün yaklaşık 9 bin yöneticiyle yaptığı ankete göre Almanya’da iş ortamı endeksi kasım ayında bir önceki aydaki 86,5 puandan 85,7 puana düştü. Ayrıca sanayi ve hizmet sektörlerinde satın alma yöneticileri endeksi de son dönemde 9 ayın en düşük değerine geriledi. Bunlarla birlikte otomotiv üreticileri ve tedarikçileri Volkswagen, Bosch, Ford, Schaeffler ve Continental işçi çıkaracağını duyurdu. Tahminlere göre Almanya’da elektrikli araçlara geçiş sürecinde 2035 yılına kadar yaklaşık 190 bin kişi işini kaybedecek.
Rekabet gücünü kaybeden Avrupa
Nüfusu yaşlanan bir kıta olduğu her fırsatta dile getirilen Avrupa için alarm zillerinin çalmasını en çok tetikleyen faktör Çin. Bu vakitten sonra Çin’in varlığı da yokluğu da Avrupa için bir dert. Çin elektrikli araç piyasasında hem işgücü hem de hammadde açısından rekabet avantajını elinde bulunduruyor. Çin’in yokluğu da Avrupa için bir dert, çünkü Avrupa’nın hem Çin hem de ABD pazarına şiddetle ihtiyacı var. Alman otomotiv üreticileri Volkswagen, Daimler ve BMW’nin gelirlerinin yüzde 30’dan fazlası Çin’den geliyor. Ne var ki Çin pazarında Avrupa üretimi araçların satış oranı her geçen gün düşüyor.
Volkswagen ve Audi’nin bazı fabrikalarını kapatma kararı Alman otomotiv sanayisinin içinde bulunduğu krizin ne derecede derinleştiğini gösteriyor. Bu krizin tek sebebi Çin değil. Son günlerde gündemde olan Draghi raporuna göre Avrupa’da elektrik fiyatları ABD’den 2-3 kat, doğal gaz fiyatları ise 4-5 kat daha yüksek. Bu fiyat farkı temel olarak Avrupa’nın doğal kaynak eksikliğinden kaynaklanıyor, ancak aynı zamanda ortak enerji pazarında başka sorunlar da var. Yüksek vergiler ve kiralar, iş gücü maliyetleri ve esnek olmayan bir bürokrasi Avrupa ekonomisi için maliyetleri artırıyor. Sonuç olarak AB’de otomobil üretim maliyeti Çin’den yaklaşık yüzde 30 daha yüksek. Avrupa ve Almanya’nın otomotiv endüstrisinde liderlik pozisyonunu kaptırmamak için dönüşüme ayak uydurması gerekiyor. Tren henüz kaçmış değil ama oldukça yol aldığı söylenebilir. Draghi, enerji ve işçilik maliyetlerini düşürmek ve sektörde otomasyonu artırmak için otomotiv özelinde bir AB endüstriyel eylem planı geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor.
ABD’den gelen gümrük tehdidi
Mevcut iç ve dış şartlar yeterince zor değilmiş gibi bir de ne yapacağı hiç tahmin edilemeyen bir ABD başkanının seçilmesi Avrupa’da havayı daha da karamsarlaştırmış durumda. Trump seçim kampanyası sırasında Meksika, Kanada, Çin ve Avrupa’dan yapılan ithalatlara daha yüksek gümrük vergileri uygulayacağını çok defa vurgulamıştı. AB’ye uygulanacak herhangi bir yaptırım bir ihracat ülkesi olan Almanya’yı çok zorlar.
Ancak ABD’nin pek çok ülkeye karşı gümrük duvarlarını yükseltmesi Trump’ın dediği kadar da kolay olmayabilir. Gümrük tarifelerinin bir de karşılıklılık (mütekabiliyet) boyutu var. ABD’nin uygulayacağı yüksek gümrük vergileri doğal olarak AB, Çin ve diğer ülkelerin de aynı politikayı uygulaması sonucunu doğurur. Ayrıca ABD iç piyasasında artan fiyatlar hem ara mal kullanan üreticiyi hem de nihai tüketiciyi mutsuz eder.
Avrupa’da ve özelde Almanya’da çokça hissedilen durgunluk ve kötümser hava Trump’ın seçimleri kazanması ile perçinlendi diyebiliriz. Almanya’da şirketlerle yapılan bir anket sonucuna göre son ayda “işler daha da kötü olamazdı” şeklinde bir sonuç çıkıyor. İç piyasada üretim ve istihdam azalırken, dış piyasada da Alman mallarına ve özellikle otomotive olan düşük talep, şartları daha da kötüleştiriyor. Bu durum beklentileri de olumsuz etkiliyor. Örneğin gayri safi yurt içi hasılada (GSYH) bu yıl ve önümüzdeki yıl düşüş bekleniyor.
Almanya’nın iç politikasındaki belirsizliğin ortadan kalkması için Şubat 2025’teki seçimler çok önemli. Draghi’nin belirttiği gibi acilen Avrupa Otomotiv Endüstrisi için yeni bir plan yapılması ve Avrupa’nın üstüne üstüne gelen problemleri hesaplamalara dahil ederek mevcut durumda en iyi aksiyon ne ise onu devreye sokması gerekiyor. Avrupa gibi ihracatımızın neredeyse yarısını gönderdiğimiz pazarın küçülmemesi Türkiye için de önemli. Ticaretteki altın kural, hepimiz birbirimizin müşterisiyiz. Ticaret partnerimizde işler kötüye giderse ona satış yapamayız ve zincirin bir sonraki halkası olarak bizde de üretim yavaşlar.
[1] ACEA, 2024.
Prof. Dr. Elif Nuroğlu
Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi