ABD ve Rusya heyetlerinin Riyad’dan sonra İstanbul’da bir araya gelecek olması, Türkiye’nin yalnızca bölgesel aktör değil, küresel müzakere süreçlerinde de güven noktası olduğunu göstermektedir. Gazeteci ve Avrasya Araştırmacısı Mehmet Furkan Dündar, Rusya-Ukrayna müzakere sürecinde Türkiye’nin önemini kaleme aldı.
Uluslararası düzen, 21. yüzyılın başından itibaren çok kutupluluğa doğru evrilirken, bölgesel çatışmalar ve küresel güç rekabeti yeni boyutlar kazanıyor. Rusya-Ukrayna savaşı, bu karmaşık ve kırılgan jeopolitik ortamın en çarpıcı örneklerinden birini oluşturuyor. Savaşın tetiklediği enerji krizi, gıda güvensizliği ve artan jeopolitik gerilimler, uluslararası işbirliğini derinden sarsarken, Türkiye bu krizde proaktif, çok boyutlu ve stratejik bir rol üstleniyor. Türkiye’nin bu süreçteki rolü sadece bir arabulucu olmakla kalmayıp, aynı zamanda barış sürecinin sürdürülebilirliğini sağlayan denge unsuru olarak da kendini gösteriyor. Bu çabalar Türkiye’nin bölgesel istikrarı sağlamanın ötesinde, küresel vizyonunu, kurumsal kapasitesini ve çok yönlü dış politika anlayışını da yansıtıyor.
Türkiye’nin arabuluculuk tecrübesi ve barış odaklı yaklaşımı
Türkiye’nin arabuluculuk çabaları, uluslararası düzende yeni bir olgu değildir. Türkiye, farklı coğrafyalarda ve farklı aktörler arasında yaşanan anlaşmazlıklarda barışa giden yolda kilit roller üstleniyor. Yakın geçmişte Afrika Boynuzu’nda Somali ile Etiyopya arasında yaşanan gerilimin diyalog yoluyla çözülmesinde Türkiye’nin arabuluculuğu, bu yaklaşımın somut örneğini teşkil ediyor. Dahası Rusya-Ukrayna savaşının başından itibaren Türkiye, çatışmanın insani boyutunu hafifletmeye odaklanmış ve bu doğrultuda önemli adımlar atmıştır. Özellikle esir takası sürecinde Türkiye’nin inisiyatif alması ve bu hassas süreci başarıyla yürütmesi, uluslararası toplumda memnuniyetle karşılanmıştır. Ek olarak Tahıl Koridoru Anlaşması’nın sağlanmasında Türkiye’nin oynadığı kritik rol, savaşın küresel ekonomik etkilerini hafifletme noktasında da önemli aktör olduğunu gösteriyor. Bu barış ve çözüm odaklı yaklaşım, Türkiye’nin müzakere süreçlerinde etkisini artıran ve taraflar arasındaki güveni pekiştiren bir unsur olarak öne çıkıyor.
Türkiye’nin dengeli dış politikasının müzakere sürecine etkileri neler?
Türkiye’nin arabuluculuk rolünün öne çıkmasında hem Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Ukrayna hem de Rusya ile sürdürdüğü dengeli ve yapıcı ilişkilerin önemli payı bulunuyor. Batı bloğundaki müttefikleriyle güçlü bağlarını korurken, Rusya ile de diyalog kanallarını açık tutabilen nadir ülkelerden biri olan Türkiye, bu özelliği sayesinde tüm tarafların güvenini kazanmıştır. Savaşın başından beri Ankara, hem Moskova hem de Kiev ile düzenli temaslarını sürdürmüş, sorunların çözümü için diplomatik yolları zorlamıştır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen bu girişimci ve insan odaklı diplomasi süreci, Türkiye’yi bölgesel bir aktör olmaktan öteye taşıyarak, uluslararası barış arayışlarında kilit konuma yükseltmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin enerji güvenliği bağlamında hem Rusya hem de Avrupa ile geliştirdiği işbirlikleri, bu tarafsız ve yapıcı rolünü daha da güçlendirmektedir. Bu durum, Türkiye’yi müzakere masasında sadece kolaylaştırıcı değil, aynı zamanda çözümün parçası haline getirmektedir.
Türkiye’nin diplomatik gücü barışa yön verebilir mi?
Son günlerde gerçekleşen üst düzey temaslar, Türkiye’nin barış sürecinde oynayacağı rolün önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin Türkiye ziyareti ve ardından Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Ankara temasları, Türkiye’nin diplomatik merkez konumunu güçlendiren gelişmeler olarak karşımıza çıkıyor. Bu görüşmelerin akabinde ABD ve Rusya heyetlerinin Riyad’dan sonra İstanbul’da bir araya gelecek olması, Türkiye’nin yalnızca bölgesel aktör değil, küresel müzakere süreçlerinde de güven noktası olduğunu göstermektedir. Tarafların kırmızı çizgilerini en iyi bilen ülkelerden biri olarak Türkiye, bu bilgi ve tecrübeyle müzakere masasında adil ve sürdürülebilir çözüm için kritik rol oynayacaktır. Uluslararası hukuka uygun, tarafların kaygılarını göz önünde bulunduran ve kalıcı barışın sağlanmasını hedefleyen yaklaşımları sayesinde Türkiye, müzakere sürecinin başarısı için kritik öneme sahiptir.
Adil barışa giden yolda İstanbul görüşmeleri neden önemli?
Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesine yönelik Rusya ve ABD heyetlerinin ikinci tur görüşmelerine ev sahipliği yapacak olması, yalnızca bölgesel istikrar arayışı değil, aynı zamanda küresel barış adına kritik adımdır. Rusya ve ABD’li heyetlerin Riyad’daki görüşmelerin ardından İstanbul’da bir araya gelmesi, tarafların diplomatik ilişkilerin üst düzeyde yeniden tesisi ve anlaşma detaylarını netleştirme konusundaki kararlılıklarını ve Türkiye’ye olan güvenlerini gösteriyor. Hem sahadaki gerçekleri bilen hem de diplomatik deneyimiyle süreci yönlendirebilen bir aktör olarak Türkiye, tarafları makul zeminde buluşturma potansiyeline sahiptir. İstanbul’da devam edecek olan müzakereler, Türkiye’nin bu güvenilir arabulucu pozisyonunun altını bir kez daha çizecek ve barışa giden yolda önemli kilometre taşı olacaktır. Özellikle barışın kalıcı hale gelmesi açısından Türkiye’nin bölgedeki insani yardımları ve yeniden inşa sürecine sunabileceği destek, barış sonrası dönemde de aktif güç olarak öne çıkmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca Türkiye, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapılacak olası yüz yüze görüşmeye ev sahipliği yapmaya en uygun yerlerden biri olarak öne çıkmaktadır. Türkiye, geçmişte olduğu gibi bu süreçte de barış ve istikrarın tesisine yönelik tüm imkanlarını seferber edecek ve üstlendiği sorumluluğu kararlılıkla yerine getirecektir.
Mehmet Furkan Dündar
Gazeteci ve Avrasya Araştırmacısı