Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yenilenebilir enerjinin payı gittikçe artmaktadır. Elektrik üretim kaynakları içerisinde de yenilenebilir enerji kaynakları olan hidroelektrik, güneş ve rüzgâr enerjilerinin payının arttığını görüyoruz.
Özellikle, toplam yenilenebilir enerji içerisinde payı gittikçe artan güneş ve rüzgârın elektrik piyasalarının “yeni kralı” olacağı öngörülmektedir.
Bu vesileyle, kömür kaynaklı elektrik üretiminden temiz elektrik üretimine geçişi hızlandırmaya odaklanmış bağımsız bir iklim ve enerji düşünce kuruluşu olan EMBER tarafından açıklanan Küresel Elektrik Raporu’nda öne çıkan önemli hususlardan bahsedeceğim. Bu rapor hem Türkiye hem de G-20 ülkelerinin elektrik üretiminde kullandıkları kaynakların payının nasıl değiştiğinin açıklanması açısından önemli bir rapor.
TÜRKİYE’DE DURUM NE?
Türkiye’nin elektrik talebinin, son iki yıl içinde yavaşlamasına rağmen 2015 yılından 2020 yılına kadar olan dönemde yüzde 15 oranında artış gösterdiği görülmüştür. Ayrıca, son on yılda kişi başına düşen elektrik talebi yüzde 25 oranında artmıştır. Bu bakımdan artan elektrik ihtiyacının hangi kaynaklardan sağlandığı önem arz ediyor.
Elektrik üretiminde kullanılan kaynaklara baktığımızda önemli değişimlerin ve dönüşümlerin olduğunu görüyoruz.
Şöyle ki;
Biyoenerji ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı yüzde 31 iken, rüzgâr ve güneş enerjisi elektrik üretimin yüzde 12’sini oluşturmuş.
Türkiye’de 2020 yılında rüzgâr ve güneş enerjisinin elektrik üretiminin yüzde 12’sini oluşturması, fosil yakıtların payının düştüğünü ve bunun yerini rüzgâr ve güneşin aldığını söylüyor. Dünya ortalamasının yüzde 10 olduğu düşünüldüğünde Türkiye’nin rüzgâr ve güneş enerjisinin payı açısından hem küresel ortalamadan hem de ABD ve Fransa gibi ülkelerden daha iyi bir durumda olduğunu söylemeliyiz.
Rüzgâr ve güneş enerjisinin elektrik üretiminde sahip olduğu yüzde 12’lik pay Türkiye’nin G20 ülkeleri arasında beşinci sırada yer almasını da sağlamış.
Türkiye’de kömürden elektrik üretimi art arda iki yıl düşüş göstermesine rağmen halen bu alanda kömürün payı yüzde 34 civarında. Diğer önemli fosil yakıt olan doğalgazın ise yüzde 23 paya sahip olduğu görülmekte. Toplam elektrik üretiminde fosil yakıtların payı kısmen kömürün daha da önemlisi doğalgazın payının önemli miktarda azalmasıyla yüzde 57 olarak gerçekleşmiş.
Şunu da ifade etmekte fayda var. Türkiye’de kömürün elektrik üretimindeki bu payı küresel ortalamayla eşit seviyede. Öte yandan, bu oran G20 ülkeleri içerisinde de yedinci sırada yer alıyor. Ayrıca Türkiye’nin elektrik üretiminde kullanılan kömür payı bakımından bazı Avrupa ülkelerinin üzerinde yer aldığını da söylemekte fayda var.
Şu da ilginç ki, Türkiye, G20 ülkeleri arasında 2015 yılından bu yana elektrik üretimindeki kömür payında artış yaşayan yalnızca üç ülkeden biri oldu.
Küresel enerji trendine uygun olarak, rüzgâr ve güneş enerjisi Türkiye’de fosil yakıtların yerini almakta. Bu önemli bir husus. Fosil kaynaklar içerisinde en fazla azalan kaynağın fosil gaz olması da önemli.
Bu nedenle, geçmişte yüzde 50 seviyelerine ulaşan doğalgazdan elektrik üretimi, özellikle yenilenebilir kaynakların devreye girmesiyle azalmış durumda. Ayrıca Türkiye, fosil yakıtların yerini alması için gerekli yenilenebilir enerji üretimini artırmayı mümkün kılan iklime ve uygun arazi şartlarına da sahip.
Türkiye’nin elektrik üretiminde rüzgâr ve güneşteki payını artırma çabası bir yandan yüzde 98 oranında ithal ettiği doğalgaza olan bağımlılığını azaltacak diğer yandan enerji için ödediği faturanın da azalmasına önemli ölçüde katkı yapacaktır.