2022’de Türkiye’nin Arabulucu Rolü

Doç. Dr. Sami Kiraz, Türkiye’nin 2022 dünya diplomasisini, arabuluculuk faaliyetlerini ve gelecek projeksiyonlarını 3 soruda kaleme aldı.

2022’de Türkiye’nin dünyada arabuluculuk rolü neden ön plana çıktı?

Türkiye, bölgesel ve küresel anlamda barış ve güvenliğin korunması ve geliştirilmesine dış politikasının öncelikleri arasında yer veren bir devlettir. Günümüzde bu dış politika anlayışı “girişimci ve insani dış politika” olarak tanımlanmakta, çatışma çözümü çabaları da bu anlayışın en önemli aracı olarak kabul edilmektedir. Arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık şeklinde gerçekleşen uygulamalar bu süreçte Türk dış politikasının ve diplomasisinin başarısı olarak uluslararası alanda yer almakta ve her geçen gün artan bir teveccühle anılmaktadır. Bilhassa Rusya ve Ukrayna arasında farklı düzey ve konumlarda gerçekleşen müzakerelerde Türkiye’nin takındığı tutum, 2022 yılının arabuluculukta Türkiye yılı olarak kabul edilmesini sağlamıştır.

Elbette bu başarı ve yüksek düzeyde arabuluculuk kapasitesi yalnızca 2022 yılının konusu değildir. Türkiye, uzun yıllardır temel dış politika amaçlarının da bir yansıması olarak bölgesel ve küresel düzeyde başta arabuluculuk olmak üzere çatışma çözümünün kurumsallaştırılması, yaygınlaştırılması ve ortak değer ve normlar etrafında şekillendirilmesi gayreti içerisindedir. Bu gayretler Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) bünyelerinde “Arabuluculuk Dostlar Grubu” oluşturulmasında ve bu gruplarda eş başkanlık rolü üstlenilmesi ile kendisini göstermektedir. Ayrıca 2022 yılında sekizincisi gerçekleştirilen İstanbul Arabuluculuk Konferansları ve Antalya Diplomasi Forumu etkinlikleri ile Türkiye, arabuluculuğun hem kurumsal hem de pratik çerçevesinin belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bütün bu altyapı, başta Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere 2022 yılı uluslararası meselelerinde Türk diplomasisinin bir aracı haline gelince Türkiye küresel güvenliğin korunmasında önemli ve göz ardı edilemeyecek bir aktör haline gelmiştir.

Türkiye bu süreçte uluslararası diplomasiyi nasıl etkiledi?

Türkiye’yi önemli bir diplomatik aktör ve sorun çözen devlet pozisyonuna taşıyan dinamikler bu sürecin bir sonucu olmuştur. Türkiye, savaşın iki tarafı ile de makul düzeyde ilişki içerisinde olan bir aktör olarak son yıllarda güçlü bir şekilde yatırım yaptığı arabuluculuk müessesesini uygulamaya geçirerek Rusya ve Ukrayna arasında doğrudan görüşmeler, esir takası, geçici ateşkes uygulamaları ve tahıl arzı gibi konularda arabuluculuk faaliyetleri yürütmüştür. Arabuluculuğun kurumsallaşması konusunda gösterdiği çabaların sağladığı tecrübeyi bu sürece yansıtan Türkiye, “çatışmanın olgunluğu” [1] ve “tartışılabilirlik” [2] kriterlerini gözeterek her iki aktörün, kamuoylarının ve üçüncü tarafların müzakere yapmayı en uygun buldukları zamanlarda girişimlerde bulunarak tarafları bir araya getirmeye gayret etmiştir. Bununla birlikte hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın esir takası ya da tahıl koridorunun kurulması gibi ortak çıkarları ön plana çıkartılarak karşılıklı kazanç esasına dayalı müzakereler yürütülmüştür. Bu konuda hem Dışişleri Bakanlığının arabuluculuk konusunda donanımlı personelini hem de istihbarat görevlilerini sürece dahil eden Türkiye, her girişiminde en uygun sonuca ulaşmak adına çaba harcamıştır.

Yeni çağın karmaşık ve çok katmanlı çatışmalarına yönelik yeni uygulama ve beklentilerle donatılmış arabuluculuk yöntemini uygulayarak savaşın ve çatışmanın en karanlık evrelerinde dahi bu girişimlerine devam etmesi Türkiye’yi bu meselenin çözümünde ya da en azından çözüm denemelerinde mutlak surette muhatap alınması gereken ülke konumuna taşımıştır. Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin çatışma çözücü diplomatik pozisyonuna önemli bir katkı sağlamıştır. Olası yeni krizlerde de Türkiye’nin önemli bir üçüncü taraf olarak diplomatik girişimlerde bulunması bu bağlamda beklenebilecek bir sonuç olacaktır.

Gelecekte diplomatik ilişkilerde hangi dinamikler ön plana çıkacak?

İçinde bulunduğumuz çağ, pek çoklarına göre “krizler çağı” ya da “belirsizlikler çağı” şeklinde isimlerle tanımlanmaktadır. Uluslararası barış ve güvenlik çok sayıda meydan okumayla karşılaşmakta; geleneksel askeri güvenlik tehditlerinin yanı sıra çevre güvenliği, gıda güvenliği, siber güvenlik, ekonomik güvenlik gibi farklı alanlarda yaşanan gelişmeler tüm küreyi olumsuz etkilemektedir. Bununla birlikte, başta terör örgütleri olmak üzere devlet dışı silahlı örgütler dünyayı her geçen gün daha da karmaşık ve istikrarsız bir hale dönüştürmektedir. Bütün bunların yanı sıra yeni dünya düzeninde mevcut konumlarını korumak isteyen ve potansiyeliyle bulunduğu konumu değiştirmek isteyen devletler arasındaki rekabet de günümüzün temel meseleleri arasında yer almaktadır.

Bu denli yüksek ve karmaşık bir düzeyde cereyan eden uluslararası politika ortamında ise devletlere önemli bir görev düşmektedir: Yeni çatışma sahalarının oluşmasını engellemek ve bunu yaparken çıkarlarını mümkün mertebe koruyabilmek. Diplomasi, bu amacın barışçıl bir şekilde gerçekleştirilebilmesinin yegane aracı olarak kabul edilmelidir. Ancak değişen dinamikleri ve beklentileri göz ardı etmiş bir diplomasinin başarılı olma ihtimali bulunmamaktadır. 2000’li yıllarda fazlasıyla ön plana çıkan ve Türkiye de dahil pek çok devlet tarafından benimsenen kamu diplomasisi, bu açıdan önemli bir çerçeve sunmaktadır. Ayrıca dijital diplomaside teknolojik imkanlarla donatılmış diplomatik misyonların hızlı ve anında tepki vermesi, kamuoyu ile etkileşim içerisinde bulunma gerekliliğini güçlendirmiştir. Yeni diplomasi uygulamaları her şeye karşın çağımızın temel meselelerinin çözümü konusunda yeterli görülmemekte ve artık istihbarat teşkilatlarının yürüttüğü ve üst düzey görüşmeler için zemin hazırladığı “istihbarat diplomasisi” gibi yeni konseptlerin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.

Çatışma çözümü için tüm bu diplomasi uygulamalarının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Arabuluculuk gibi geleneksel uygulamaların dahi içlerine yeni araçları dahil ederek genişletilmesi ve esasında birlikte kazanma motivasyonunu güçlendirecek şekilde formüle edilmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu konuda ön plana çıkan ve çıkmaya devam edecek diplomasi uygulamaları ise istihbarat diplomasisi ve kamu diplomasisi olacaktır.

Doç. Dr. Sami Kiraz

Hitit Üniversitesi Öğretim Üyesi

Son Yazılar