Belgelerde ABD’nin “öncelikli tehdit değerlendirmesinde” majör değişikliğe gitmediği; risk ve tehdit kütüphanesinde dört ana aktör olarak Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore’ye odaklanmaya devam ettiği görülüyor. Doç. Dr. Merve Seren Yeşiltaş, sızdırılan Amerikan istihbarat raporlarının önemi ve uluslararası kamuoyundaki yankılarına dair değerlendirmeyi, kaleme aldı.
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) geçen hafta sızdırıldığı ortaya çıkan istihbarat belgelerinin, halihazırda gözaltında bulunan ABD Hava Kuvvetleri Ulusal Muhafızlarında çalışan Jack Teixeira tarafından “OG” mahlasıyla ilk olarak 2022 sonlarına doğru bilgisayar oyuncuları arasında popüler olan sosyal medya platformu Discord’da; bunu müteakiben 4chan, Telegram, Reddit ve Twitter’da dolaşıma sokulduğu, ancak 2023 Nisan’ında tespit edildiği öne sürülüyor[1]. Mevcut aşamada, ABD Savunma Bakanlığı, sızdırılan belgelerin kapsamını ve gerçeklik düzeyini araştırırken ABD Adalet Bakanlığı tarafından eş zamanlı başlatılan adli soruşturma süreci de devam ediyor. Diğer taraftan yayımlanan orijinal belgelerin önemli bir bölümüne artık sosyal medya platformlarından erişimin mümkün olmadığı görülüyor. ABD, sosyal medya platformlarına bazı ikazlarda bulunurken, yazılı ve görsel basın üzerinde siyasi baskı kurduğu vurgulanıyor.
Gizli belgeler nasıl sızdırıldı?
Henüz belgelerin kim(ler) tarafından, ne zaman, ne maksatla ve ne oranda sızdırıldığı bilinmiyor olsa da “sızıntı”nın işaret ettiği birtakım önemli hususlar var. Bunlardan birincisi, özellikle 2010 yılından itibaren ABD’nin maruz kaldığı sızıntıların ciddi ulusal güvenlik risklerine yol açabileceğidir. Jack Teixeira’nın yanı sıra, Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) görevlisi Edward Snowden ile Julian Assange’ın kurucusu olduğu WikiLeaks’e katkı sunan ABD Kara Kuvvetleri personeli er Bradley Manning gibi isimlerin “içeriden” olduğu göz önünde bulundurulmalı. Teixeira’nın 21 yaşında ve henüz meslek hayatının başında olduğu düşünüldüğünde, sızıntının arkasında başka kişi ya da ülkelerin olması ihtimal dahilindedir. Keza sızıntının arkasında operasyonel hamleler öncesinde, ülkeyi olduğundan daha güçlü ya da güçsüz göstermek gibi manipülatif maksatlarla ABD, Ukrayna veya Rusya’nın olabileceği dillendiriliyor.
İkinci husus sosyal medya platformlarının denetim ve kontrol sorunudur. Örneğin Snowden ve Manning sızıntılarında belgeler The Guardian ve Washington Post gibi gazetelerle paylaşılırken artık sosyal medyanın tercih edilmesi, tedbir ve denetim açısından çok daha meydan okuyucu bir güvenlik sorunsalıdır. Üçüncü husus ise son yıllarda artan sızıntıların ABD’nin ulusal ve uluslararası kamuoyu nezdinde itibar kaybetmesine, stratejik müttefikleriyle kurduğu işbirliklerinin yanı sıra NATO ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi ittifaklarda üstlendiği rol ve misyonun sorgulanmasına neden olmasıdır.
ABD Savunma Bakanlığı, sızdırılan belgelerin kapsamını ve gerçeklik düzeyini araştırırken ABD Adalet Bakanlığı tarafından eş zamanlı başlatılan adli soruşturma süreci de devam ediyor. Diğer taraftan yayımlanan orijinal belgelerin önemli bir bölümüne artık sosyal medya platformlarından erişimin mümkün olmadığı görülüyor. ABD, sosyal medya platformlarına bazı ikazlarda bulunurken, yazılı ve görsel basın üzerinde siyasi baskı kurduğu vurgulanıyor.
Sızdırılan belgeler ne söylüyor?
ABD’nin son 15 yıldır maruz kaldığı sızıntıları; karşı-istihbarat, istihbarata karşı koyma, siber güvenlik, bilgi harekatları gibi farklı boyutlarıyla değerlendirmek gerekir. ABD’nin Irak, Afganistan gibi ülkelerde “terörle küresel savaş”, “demokrasi” ve “barış” iddiasıyla yürüttüğü harekatların “kirli savaş” olarak sunulması, “uluslararası hukuk” ve “uluslararası toplumun desteği” açısından ziyadesiyle olumsuz bir algı yarattı. Bu yönüyle nisan sızıntısı, halen “buzdağının görünmeyen kısmı” olarak yorumlanıyor.
Bir diğer açıdan bakıldığında ise sızdırılan belgeler ABD’nin müttefiklerine ve hasımlarına ilişkin küresel jeopolitik yaklaşımlarını ortaya koyması itibarıyla önemlidir. Belgelerde ABD’nin “öncelikli tehdit değerlendirmesinde” majör değişikliğe gitmediği; risk ve tehdit kütüphanesinde dört ana aktör olarak Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore’ye odaklanmaya devam ettiği görülüyor. Mevzubahis küresel jeopolitik düzlemde ABD’nin en sıcak tehdit olarak Ukrayna-Rusya savaşına odaklanarak Rusya’ya “stratejik yenilgi” yaşatmak adına verilecek her türlü desteği en ince detaylarıyla hesaplayıp analiz ettiği görülüyor. Bu minvalde, ABD’nin barış sürecini hızlandıracak bir müzakere yerine Ukrayna’nın tüm yetersizliklerine ve yorgunluğuna rağmen zafere odaklı planlamalar yaptığı anlaşılıyor ki bu da savaşın daha uzun bir hal alacağı anlamına geliyor.
Öte yandan belgelerde, ABD’nin hamiliğini üstlendiği stratejik müttefiki İsrail’i dahi kontrolü altında tutmak adına İsrail’e yönelik istihbarat faaliyetlerinde bulunduğundan bahsediliyor. Aslında bu, her iki taraf için de şaşırılacak bir tutum değil. Zira on yıllardır, İsrail ve ABD’nin karşılıklı olarak birbirlerini en fazla istihbari takibe alan müttefikler oldukları biliniyor. Ancak buradaki kritik mesele, Mossad’ın Başbakan Binyamin Netanyahu’ya karşı düzenlenen protestoları desteklediğinin açığa çıkmasıdır.
ABD’nin son 15 yıldır maruz kaldığı sızıntıları; karşı-istihbarat, istihbarata karşı koyma, siber güvenlik, bilgi harekatları gibi farklı boyutlarıyla değerlendirmek gerekir. ABD’nin Irak, Afganistan gibi ülkelerde “terörle küresel savaş”, “demokrasi” ve “barış” iddiasıyla yürüttüğü harekatların “kirli savaş” olarak sunulması, “uluslararası hukuk” ve “uluslararası toplumun desteği” açısından ziyadesiyle olumsuz bir algı yarattı. Bu yönüyle nisan sızıntısı, halen “buzdağının görünmeyen kısmı” olarak yorumlanıyor.
Uluslararası dengelere etkisi
Belgelerin ekseriyetinin gerçek olduğu konuşulsa da belgelerde Ukrayna’nın asker kaybını fazla, buna mukabil Rusya’nın kaybını az göstermek gibi muhtelif içeriklerin değiştirilmiş olabileceğine dair iddialar var. Keza ABD’nin Rus bürokrasisindeki ajanları vasıtasıyla her bir askeri hamleden haberdar olduğu savları mevcut. Şayet belgelerin ekseriyeti doğruysa, o zaman belgeler birçok ülkeye dair istihbari veriler içermesi itibarıyla uluslararası politika ve dengelerde değişime neden olabilecek niteliktedir. Örneğin Pentagon’a ait sızdırılan belgelerde, Avrupa’nın en Rus yanlısı ülkelerinden birisi olarak bilinen Sırbistan’ın Ukrayna’ya destek konusunda “siyasi irade” sergilediği ve yakın zaman önce silah göndermeyi kabul ettiği gibi çarpıcı bilgiler mevcut. Keza İngiltere, Letonya, Fransa, ABD ve Hollanda’nın Ukrayna’da bulunan askeri özel kuvvet sayıları gibi kritik veriler diğer ülkelerin tehdit algılarında ve savaş stratejilerinde değişlik yaratabilecektir.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Orta Doğu’da Rus casuslarıyla birlikte ABD ve İngiltere’nin istihbaratına karşı çalışmayı planladığı; ABD’nin Hint Pasifik hattındaki kritik müttefiki Güney Kore’nin topçu mühimmatı gönderme talebinden Rusya’nın tepkisi nedeniyle endişe duyduğu; Ukrayna’nın hava savunmasının ancak Rusya’nın birkaç füze saldırısı dalgasına dayanabilecek kadar zayıf olduğu; Ukrayna’nın bahar döneminde karşı saldırı atağına geçebilecek imkan ve kabiliyetlerinin şaibeli olduğu da belirtiliyor. Belgelerde, ABD’nin Orta Doğu bölgesindeki kilit müttefiklerinden olan ve yılda 1 milyar dolardan fazla para yardımı sağlanan Mısır’ın gizlice Ukrayna’ya karşı Rusya’yı desteklediği ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin 40 bin füze üretilerek Rusya’ya teslim edilmesi emri verdiği gibi çarpıcı bilgiler yer alıyor. Tüm bu bilgiler dahi ABD’nin müttefiklerini, Rusya konusunda tam olarak ikna edemediğini ve koşulsuz biçimde kendi safında tutamadığını gözler önüne seriyor.
[1] Aric Toler, From Discord to 4chan: The Improbable Journey of a US Intelligence Leak, Bellingcat, 09 April 2023, https://www.bellingcat.com/news/2023/04/09/from-discord-to-4chan-the-improbable-journey-of-a-us-defence-leak/
Doç. Dr. Merve Seren Yeşiltaş
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi