Azerbaycan-Ermenistan Hattında Kalıcı Barış Arayışları ve Rusya’nın Rolü

İkinci Karabağ Savaşı’nı sona erdiren 10 Kasım 2020 tarihli Moskova Deklarasyonu’nun üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barış anlaşması henüz imzalanamamıştır. Fakat taraflar arasındaki müzakere süreçleri devam etmektedir. İki senedir çeşitli platformlarda devam eden görüşmelerde Rusya’nın arabuluculuğu ön plana çıksa da Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ardından Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ve Fransa özelinde Avrupa Birliği (AB) ile Avrupa Siyasi Topluluğu’nun (AST) arabuluculuğun merkezi aktörleri haline gelmeye başladığı görülmektedir. Minsk Üçlüsü’nün dönüşü şeklinde de yorumlanabilecek olan bu durum, ABD-Fransa ikilisinin Ukrayna’daki savaşı fırsata çevirerek Güney Kafkasya’daki Rus nüfuzunu kısıtlama çabalarının bir yansıması olarak nitelendirilebilir.

Rusya ise “Primakov Doktrini” olarak da bilinen “Yakın Çevre Doktrini” çerçevesinde post-Sovyet coğrafyada Batı’nın etkisini arttırmasını istememektedir. Bu sebeple de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 31 Ekim 2022 tarihinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı Soçi’de bir araya getirmiştir.

Söz konusu zirve, Rusya’nın Güney Kafkasya’daki normalleşme süreçlerindeki arabulucu aktör konumunu yitirmek istemediğini gözler önüne sermesi bakımından oldukça mühimdir. Diğer taraftan zirveden sonra yayınlanan bildiri, Rus Barış Gücü’nün bölgedeki varlığının ehemmiyetine dikkat çekmesi nedeniyle Moskova yönetiminin bölgedeki askeri varlığını sürdürmek istediğini ortaya koymuştur.[1] Dahası Bakü ve Erivan’dan da Rus askeri varlığına en azından Moskova Deklarasyonu’ndaki süre sona erinceye kadar ciddi bir itiraz gelmeyeceği de anlaşılmıştır.

Aynı zamanda bildiride “barışçıl çözüm” vurgusu ön plana çıkmış ve “Ermenistan ve Azerbaycan güç kullanımından ve güç kullanma tehdidinden kaçınma konusunda anlaşmışlardır.” denilmiştir.[2] Zirvenin ardından açıklama yapan Putin’in şu sözleri ise liderler arasındaki görüşmenin atmosferini yansıtması bakımından son derece önemlidir:[3]

“Toplantının son derece yararlı ve zamanında olduğunu vurgulamak isterim… Ermeni ve Azerbaycanlı dostlara bir hediyem var. Bu, barış ve refahı simgeleyen bir zeytin dalı. Bugünkü kararların gözetileceğini ve Güney Kafkasya’da ilişkilerin normalleşmesine yönelik daha ileri adımlar atılması noktasında uygun koşullar yaratacağını çok umuyorum.”

Tahmin edileceği üzere Rusya, Ukrayna Savaşı’nın da etkisiyle yeni kriz ve çatışma alanlarıyla uğraşmak istememektedir. Bu yüzden de bölgede “barış yapıcı” aktör olarak konumlanmaya özen göstermektedir.

Üstelik Bakü ve Erivan yönetimleri de normalleşmeden yana olduklarını açıkça göstermiştir. Bu kapsamda Sayın Aliyev, “Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için konuşma ve harekete geçme zamanı geldi.”[4] diyerek Bakü’nün yaklaşımını aktarırken; Paşinyan ise Ermenistan’ın bölgesel iletişimin önündeki engelleri kaldırmakla ilgilendiğini ve bu konuda karar almaya hazır olduğunu dile getirmiştir.[5]

Görüldüğü gibi liderler, barışa uzanan süreç noktasında kararlıdır. Bu nedenle de kalıcı barış anlaşmasının önündeki temel engel olarak değerlendirilen Zengezur Koridoru’nun açılması hususunda somut adımlar atılması beklenebilir. Zaten Paşinyan’ın bölgesel iletişimin önündeki engellerin kaldırılacağını belirten sözleri de buna işaret etmektedir.

Aslında bu yönde atılacak adımlar, yalnızca Azerbaycan’ın değil; Ermenistan’ın da çıkarlarına uygundur. Çünkü Erivan yönetimi, koridorlar ve özellikle de Orta Koridor bağlamında Kafkasya’da istikrarın tesis edilmesinin Ermenistan’ın jeoekonomik önemini arttıracağının farkındadır. Bu da ülkenin dünyaya açılmasını sağlayacak ve yabancı yatırım çekilmesini kolaylaştıracaktır. Dolayısıyla Ermeni halkının refah seviyesi artacaktır.

Putin’in yapılan toplantıyı tüm bölgeye uzatılan bir zeytin dalı şeklinde nitelendirmesi ise yalnızca Bakü-Erivan hattında kalıcı barış anlaşmasının imzalanmasına yönelik gelişmelerin değil; aynı zamanda “Altılı İşbirliği Platformu”nun da yeniden gündeme geleceğine işaret etmektedir. Bu da bölgesel güvenlik, işbirliği ve refah ortamını arttıracak bir sürecin çok da uzak olmadığı anlamını taşımaktadır.

Öte yandan belirtmek gerekir ki; kalıcı barış anlaşmasının imzalanmaması ateşkes ortamını kırılganlaştırmaktadır. Son dönemde Azerbaycan-Ermenistan sınırında yaşanan çatışmalar da bunu teyit etmiştir. Dahası iyi niyetli beyanlara rağmen somut adımların atılmaması, üçüncül aktörlerin yürütülen süreçleri sabote etmesine imkan yaratmaktadır. Zaten taraflar da bu bilinç doğrultusunda Soçi’de sorunların barışçıl yollarla çözülmesi için kuvvet kullanmama taahhüdünde bulunmuştur.

Tüm bu olumlu çabalara rağmen Paşinyan yönetiminin elini zorlaştıran iki etkenden bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki, Ermenistan siyasetindeki etkinliğiyle dikkat çeken ve işgal yanlısı politikaları savunan “Karabağ Klanı”dır. Klan, özellikle de Karabağ’daki sözde Ermeni devleti üzerinden birtakım provokasyonlarda bulunabilir. Son dönemde bölgede yaşanan protesto gösterileri de buna işaret etmektedir. Dahası ikinci etken olarak bu gösterilerin dünya genelindeki Ermeniler tarafından düzenlenmesi yönünde çağrılar yapılmakta; yani diasporalar harekete geçirilmek istenmektedir. Fakat Erivan, barışı sabote edecek gelişmelerin en temelde Ermenistan halkını fakirleştiği realitesini gördüğü için sağduyulu bir yaklaşım sergilemektedir. Bu yüzden Paşinyan’ın kalıcı barış noktasında daha net adımlar atarak inisiyatif alacağı öne sürülebilir.

Sonuç olarak 31 Ekim 2022 tarihinde Soçi’de gerçekleşen görüşme, Moskova’nın Karabağ Sorunu’ndaki arabuluculuk rolünü koruma iradesini göstermesinin yanı sıra Bakü ve Erivan’ın ilişkileri normalleştirme konusundaki kararlılıklarını da gözler önüne sermiştir. Ermenistan’ın iç dinamikleri Paşinyan yönetimini eyleme geçme noktasında sınırlandırsa da Ermenistan Başbakanı, ülkesinin çıkarlarının Zengezur Koridoru’nun açılması da dahil olmak üzere kalıcı barış anlaşmasının imzalanmasını gerektirdiğinin farkında olduğu mesajını vermiştir. Bu da Soçi Zirvesi’nin son derece verimli bir toplantı olarak yapıcı bir ortamda cereyan ettiği anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla bölgedeki normalleşme süreçlerinin hız kazanacağını ve bu bağlamda “Altılı İşbirliği Platformu”nun kurulmasına yönelik çabaların yoğunlaşacağını iddia etmek mümkündür.

 


[1] “Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan’dan Ortak Bildiri”, CNN Türk, https://www.cnnturk.com/dunya/putin-aliyev-ve-pasinyan-arasindaki-uclu-zirve-socide-basladi, (Erişim Tarihi: 01.11.2022).

[2] Aynı yer.

[3] “Putin Says Hopes Sochi Talks’ Agreements on Karabakh Will be Observed”, TASS, https://tass.com/world/1367163, (Erişim Tarihi: 01.11.2022).

[4] “Aliyev Says Time Has Come to Normalize Relations between Azerbaijan, Armenia”, TASS, https://tass.com/world/1530373, (Erişim Tarihi: 01.11.2022).

[5] “Russian Approaches to Armenian-Azerbaijan Normalization and Karabakh Issue Acceptable to Armenia-Pashinyan”, Arka News Agency, http://arka.am/en/news/politics/russian_approaches_to_armenian_azerbaijan_normalization_and_karabakh_issue_acceptable_to_armenia_pas/, (Erişim Tarihi: 01.11.2022).

 

Dr. Doğacan BAŞARAN

2014 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. Yüksek lisans derecesini, 2017 yılında Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda sunduğu ’’Uluslararası Güç İlişkileri Bağlamında İkinci Dünya Savaşı Sonrası Hegemonik Mücadelelerin İncelenmesi’’ başlıklı teziyle almıştır. Doktora derecesini ise 2021 yılında Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı‘nda hazırladığı “İmparatorluk Düşüncesinin İran Dış Politikasına Yansımaları ve Milliyetçilik” başlıklı teziyle alan Başaran’ın başlıca çalışma alanları Uluslararası ilişkiler kuramları, Amerikan dış politikası, İran araştırmaları ve Afganistan çalışmalarıdır. Başaran iyi derecede İngilizce ve temel düzeyde Farsça bilmektedir.

Son Yazılar