Blinken’ın İptal Edilen Çin Gezisi: ABD-Çin İlişkileri Nereye Gidiyor?

Her iki taraf da birbirlerine karşı takip ettikleri stratejide bir değişiklik yapmadıkları durumda olası bir askeri çatışma yaşanabilir ve taraflar bunun ortaya çıkarabileceği zorlukları görmeye başladı. Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, Blinken’ın iptal edilen Çin gezisi sonrasında ABD-Çin ilişkilerinin seyrini 3 soruda kaleme aldı.

Amerika Dışişleri Bakanının iptal olan Çin gezisi neyi amaçlıyordu?

Her şey yolunda gitmiş olsaydı Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Anthony Blinken bu hafta Çin Halk Cumhuriyeti’ni ziyaret edecekti. İki ülke devlet başkanlarının geçtiğimiz senenin sonlarına doğru Endonezya’da gerçekleştirilen G20 zirvesinde bir araya gelmeleri ikili ilişkilerde bir yumuşama havasının ortaya çıkmaya başladığı şeklinde yorumlanmıştı.

Obama ile başlayıp Trump yönetimi ile devam eden ve şimdiki Biden yönetiminin sürdürdüğü Çin’in yükselişini baskılama, geciktirme ve kontrol etme amaçlı Amerikan stratejisi bir tıkanmışlık yaşıyor. Çin belki yavaşlıyor ama asla durma noktasında değil.

Buna mukabil Çin Halk Cumhuriyeti Amerika’nın Hint-Pasifik bölgesindeki varlığını tartışmaya açan, Amerika ile müttefikleri arasındaki ayrışmaları körükleyen, birçok ülkeyi kendine bağımlı kılmayı hedefleyen ve artmakta olan askeri ve ekonomik gücünü kendi dış politika çizgisine muhalif ülkeleri hizaya sokmak adına kullanabilen bir ülkeye dönüştü. Birçok gözlemci, iki ülke arasında yaşanan gerginliği ikinci bir soğuk savaş olarak adlandırıyor ve böyle giderse iki ülkenin içinde bulunduğumuz on yılın sonuna doğru silahlı bir çatışma dahi yaşayabileceğini öne sürüyordu. Mevcut gerginliğin iki ülke ilişkilerinde yarattığı sıkıntılar bir yana dünyanın birçok ülkesi bu süreçte taraf tutmaktan kaçınıp mümkünse her iki süper güçle de pragmatik ve fayda temelli bir ilişki yürütmeye çalışıyordu. Amerikan ve Çin yöneticilerinin bu durumu görüp ikili ilişkilerindeki gerginliği azaltmayı hedefledikleri iddia edilebilir. Her iki ülkenin de kendi iç işlerinde yaşadıkları stres ve savrulmaları iyi yönetebilmek adına bir nefes alma dönemine ihtiyaçları duydukları artık çok belirgin. Bu arka plandan bakıldığında Amerikan Dışişleri Bakanı’nın niçin Çin’i ziyaret etmek istediği anlaşılabilir.

Gezinin iptal edilmesinin arkasında hangi sebepler yer alıyor?

Bu süreçte etkili olan en önemli sebep geçtiğimiz hafta sonunda Amerikan semalarında görülen istihbarat ve keşif amaçlı Çin balonunun Amerikan liderliğince ulusal güvenliğe yönelmiş bir tehdit olarak görülmesi ve akabinde Atlantik Okyanusu semalarına ulaştığında askeri güç kullanılarak düşürülmesidir. Çin’in sivil ve meteorolojik amaçlı olduğunu söylemesi, balonun kendine ait olduğunu kabul etmesi ve süreci diplomatik bir olgunlukla yönetmeye özen göstermesi, Çin’in Blinken’ın gezisini ne kadar çok arzuladığını gösteriyor. Diğer yandan Çin’in Amerika semalarında yüksek teknik imkanlara sahip bir balonu uçurabilecek kapasiteye erişmiş olması Blinken’ın hiç bir şey olmamış gibi gezisini yapmasını imkansız hale getirdi. Bunun yanında Amerikan Kongresinde yer alan birçok Kongre üyesinin Amerika’nın Çin karşısındaki şahin tutumunu devam ettirmesini istediğini ve Amerika tarafında ortaya çıkabilecek herhangi bir yumuşama sinyalinin ülkenin elini zayıflatacağını düşündüğünü biliyoruz. Benzer bir mantıkla Çin tarafında da olası bir yumuşamadan rahatsız olabilecek çevreler olabilir. Yumuşama odaklı bir süreci sabote etmek için ellerindeki imkanları kullanma noktasında bu çevrelerin ne kadar pervasız olabileceklerini tahmin dahi edemeyiz.

İkili ilişkilerde gelecek senaryoları nelerdir?

Yakın bir gelecekte iki ülke temsilcileri çeşitli düzeylerde bir araya gelip niyet ettikleri bu yumuşama sürecini ete kemiğe büründürmeye çalışacaktır. Üçüncü kez Devlet Başkanı seçildiğinden bu yana Şi Çinping’in daha yumuşak bir söylem kullandığı ve Çin devlet bürokrasisinde Amerika’yla yumuşama doğrultusunda düşünen kişileri önemli mevkilere getirdiğini görüyoruz. Gerek Çin’in Amerika Büyükelçisi’nin yeni Çin Dışişleri Bakanı yapılması gerekse de mevcut dışişleri bakanının terfi ettirilerek Çin Komünist Partisi içinde dış işlerinden sorumlu en üst düzey yetkili olarak atanması not edilmeli. Bunun yanında son yıllarda ‘kurt savaşçı’ diplomasisi anlayışının en önemli temsilcisinin bakanlık sözcüsü görevinden alınıp daha alt ve geri plan bir göreve çekilmesi önemli bir gelişme.

Şi Çinping’in ilk iki döneminde takip ettiği iddialı ve yerine göre agresif olduğu düşünülen dış politika anlayışı Çin karşıtı ülkelerin bir araya gelmelerine ve Amerika’nın arkasında saf tutmalarına neden oldu. Yaşadığı ekonomik yavaşlama ve Kovid-19 salgının ortaya çıkardığı yönetim zorlukları dışarıda Çin’e yönelik ortaya çıkmaya başlayan olumsuz bakış açısıyla birlikte düşünüldüğünde Çin yönetiminin bir nefes alma dönemine ihtiyaç duyduğu görülüyor. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı açtığı savaş sonrasında bir yandan Rusya’nın ciddi manada zayıflaması diğer yandan da Amerika ve müttefiklerinin bu süreçten daha da kenetlenerek çıkmaları Çinli stratejistleri yeni bir açılıma mecbur etmişe benziyor.

Amerikan yönetimi açısından değerlendirildiğinde ise Çin’e karşı yürütülen mücadelenin asla ikinci bir soğuk savaşı hedeflemediği ve Amerika’nın gerçek niyetinin Çin’in ekonomik yükselişine paralel olarak küresel sorunların çözümüne daha fazla katkı veren sorumlu bir aktöre dönüşmesi olduğu vurgusu ön plana çıkıyor. Amerika gerçek niyetinin bu şekilde görülmesini istiyorsa, bunu Çin’i mevcut sistemden dışlayarak, yükselişini baskılayarak ve Çin’i başkalarının gözünde şeytanlaştırarak yapamaz. Çin’e karşı yürütmekte olduğu mücadelede çatışmacı dinamikleri ön plana çıkaran bir Amerika’nın elde etmeyi umduğu sonuçları elde edemediği aşikar. Amerika’nın belki de en önemli zorluğu ikinci bir soğuk savaş ortamından rahatsız olacaklarını belirten birçok ülkeyi hem Rusya hem de Çin karşısında kendi tarafına kolayca çekemeyecek olması. Amerikan yönetimi sonunda bu gerçeği görüp bir yandan büyük güçler arası rekabet ilişkilerinde arada kalmak istemeyen ülkelere alternatif kalkınma ve altyapı yardım projeleri sunmaya diğer yandan da küresel sorunların çözümünde Çin’in sorumlu bir aktöre dönüşmesine daha fazla yatırım yapmaya karar vermişe benziyor.

Her iki tarafın da birbirlerine karşı takip ettikleri stratejide bir değişiklik yapmadıkları durumda olası bir askeri çatışma yaşayabileceklerini ve bunun ortaya çıkarabileceği zorlukları görmeye başladıklarını düşünüyorum. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşının ortaya çıkardığı küresel istikrarsızlık orta ve uzun vadede ne Amerika ne de Çin’in işine yarıyor. Dolayısıyla tarafların stratejik anlamda bir nefes almaya çalıştıkları iddia edilebilir.

Prof. Dr. Tarık Oğuzlu

İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi

Son Yazılar