İran-Çin Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması

Dr. Yeşim DEMİR

ANKA Enstitüsü Danışma Kurulu Üyesi

İran İslam Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında 23 Haziran 2020’de 25 Yıllık Kapsamlı İş Birliği Taslak Anlaşması imzalandı. Anlaşmanın onaylanması, hem İran-Çin ilişkilerinde hem de bölge devletlerinin ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratacaktır. Söz konusu anlaşma ile toplamda 400 milyar dolar yatırım yapması öngörülen Çin, İran’ın petrol, doğalgaz ve petrokimya sektörüne 280 milyar dolar, ulaştırma, altyapı ve imalat sektörüne ise 120 milyar dolar yatırım yapacaktır. Ayrıca Çin, İran’dan yüzde 26-32 oranında indirimli ucuz ham petrol ithal edecektir.

18 sayfalık bu taslak anlaşma doğrultusunda Çin, İran’ın bankacılık, telekomünikasyon, ulaşım, enerji, turizm ve sağlık gibi stratejik açıdan önemli sektörlerinin yanı sıra bilgi alışverişi, ortak projeler, tatbikatlar ve terörle mücadele gibi ülkenin savunma ve güvenlik sektörlerindeki nakliye ve lojistik alanlarında varlık gösterecektir.

İçeriği net olarak açıklanmayan anlaşma ile ilgili rahatsızlık yaratan iddialar da ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi, Kiş adasının Çin’e kiralandığı iddialarıydı ve bu iddia yalanlandı. Diğer iddia ise bu anlaşma ile Çin’in, İran’ı beşinci nesil (5G) telekomünikasyon teknolojisini ve internet platformlarını kullanmaya zorladığıydı.

Olumlu ve olumsuz yönleri bir tarafa, iki ülke arasındaki milyarlarca dolarlık ekonomik ve güvenlik ortaklığı anlaşması, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını baltalama yönünde önemli bir adımdır. Aslında bu anlaşmanın iki ülke tarafından da onaylanması sonrası olası gelişmelere bakmak daha faydalı olacaktır.

Anlaşmanın geçmişi, Yeni İpek Yolu Projesine kadar gitmektedir

Bu anlaşma “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin devamı niteliğindedir. Çin, 2013’te ortaya attığı “Bir Kuşak Bir Yol” olarak adlandırılan İpek Yolu projesiyle, batı komşularını çevreleyerek bölgede istikrar, uyum ve bütünleşme zemini oluşturmaya çalışmaktadır. İran, bu proje içinde bölgesel bir merkez görevi görecek ve Çin’e geniş ekonomik faaliyet yelpazesiyle olağanüstü avantaj sağlayacaktır. Deniz yollarında hala ABD egemenliği söz konusu olduğundan riske girmek istemeyen, ürün ve enerji akışını karadan gerçekleştirme yoluna giden Çin, Avrupa ve Basra Körfezine ulaşımı İran ile sağlayabileceğini düşünmektedir.

Anlaşmanın İran iç politikasına yansıması

Dini liderin de destek verdiği İran- Çin ortaklık anlaşması önemli ölçüde iç politikaya da yansımış, İran’ın hemen her kesiminde tartışmalara yol açmıştır. 2021’de cumhurbaşkanlığına aday olan Hasan Ruhani’ye muhalif kesim Çin ile “gizli” müzakereler yürüttüğü için tepki göstermiştir. Hükümetin anlaşmayı imzalamadan önce milletvekillerine danışmadığı yönündeki tepkilere hükümet yetkilileri, anlaşmanın gizli hiçbir şey içermediğini, yaptırımların arttığı bir dönemde yapılan bu anlaşmanın İran için önemli bir diplomatik başarı olduğunu ifade etmiştir. Hatırlamak gerekirse “Bir Kuşak Bir Yol” projesi konusunda da benzer tepkiler gelmişti.

Halk iradesinin ve ulusal çıkarların yok sayıldığını ileri süren muhalif kanat, bu işbirliği çerçevesinde büyük sermaye akışı, teknoloji ve işgücünün bir kısmının Çin’den gelmesi ile İran’ın Çin’e, politika ve ekonomi dışındaki alanlarda da bağımlı olacağı endişesiyle hükümetin İran’ın egemenliğini Çin’e teslim ettiğini düşünmektedir. Muhalifler, anlaşmanın İran’ın bölgedeki hareket özgürlüğünü kısıtlayacağından da endişe etmektedir. Çünkü Çin, İran’ın petrol satışlarından elde ettiği gelirin İran’ın dış politika hedefi olan devrim ihracı için kullanmasını istemeyecektir.

Çin ile ilişkilerin derinleştirilmesi konusunda kutuplaşmanın olduğu ortamda muhafazakâr meclisin onayından geçecek olan anlaşma ile ilgili son kararı ise dini lider verecektir.

Tartışmalar ne olursa olsun bu anlaşma, İran’ın Batı’ya meydan okumasıdır.

ABD’ye karşı yeni bir dünya düzeni mi?

ABD’nin stratejik olarak önem verdiği bölgeye, bu anlaşma doğrultusunda Çin’in yerleşmesi, ABD’yi rahatsız edici bir durum yaratacaktır. Çin’in, askeri işbirliği doğrultusunda yatırımları ile ilgili olarak kendi korumasını sağlayacak 5000 asker yerleştirmesi bölgedeki dengeleri değiştirebilecek niteliktedir. Bu anlaşma ile askeri işbirliği çerçevesinde sadece Çin’le değil Rusya ile de yapılacak görüşmeler sonucu uzlaşmaya varıldığı takdirde Basra Körfezinde varlığını artıracak Çin ve Rusya, uçaklarını, askeri malzemelerini İran hava üslerine konuşlandırabilecektir. Böylece ABD’nin Ortadoğu’daki egemenliğine karşı birlikte hareket edebileceklerdir.

ABD, 2017’de Çin’i stratejik rakip ilan etmişti. ABD savaş gemileri Basra Körfezi’nde İran ile sürekli çatışırken bundan sonra Çin’le de çatışma ihtimali söz konusu olacaktır. Böylece ABD-Çin arasında Güney Çin Denizi’nde yaşanan gerginlik Körfez’e taşınacaktır. Çin, Cibuti’deki üssü ile Afrika’da varlık gösterirken bu anlaşma ile de Basra Körfezi’nde varlık göstererek ABD’nin Hürmüz Boğazı ve Cask Limanındaki etkinliğini azaltacaktır.

Tüm bunlara karşılık Çin, yine de ABD ile bir savaş içinde yer almama çabasını sürdürecektir.

Çin ile İran’ın bölgesel politika farklılıkları

Çin-İran anlaşmasının siyasi boyutu olduğu gerçeği yadsınamaz. Geçmişten bugüne İran ile Çin’in önemli ölçüde iş odaklı ve ideolojik olmayan ilişkileri var. ABD ve Çin arasındaki rekabetin önümüzdeki yıllarda yoğunlaşacağı gerçeğinden yola çıkan İran, Çin’in küresel bir güç olarak yükselişinin farkında olmakla birlikte, Çin’i ABD’nin ekonomik baskınlığına meydan okuyabilen tek güç ve ABD’ye karşı İran’ı destekleyebilecek ülke olarak görmektedir.

İslam Devrimi sonrası “Ne Doğu ne Batı sadece İslam Cumhuriyeti”  anlayışı, koşullar gereği bu anlaşmayla yeniden güncellenmiştir. İran’ın bölgesel politikalarında izlediği bağımsız politikada bir takım değişimler söz konusu olabilir. Anlaşma doğrultusunda hareket edilmesi gereken durumlarda İran’ın, Çin’in bölgesel politikasına zarar verecek girişimlerine izin verilmeyebilir. Çin’in ise, kendi çıkarları çerçevesinde bölgesel sorunlara tarafsız yaklaşacağı söylenebilir. Sonuçta Çin, 400 milyar dolarlık yatırımından kar elde etmek için istikrara önem verecektir. İran’a da bu yönde baskı yapması muhtemeldir.

Anlaşma stratejik ortaklığa imkân vermeyebilir

İran ve Çin arasında yapılan kapsamlı anlaşma, iki ülke ilişkilerini güçlü hale getirecek olsa da, tam bir stratejik ortaklık haline gelmesi pek mümkün görülmemektedir. Çünkü Çin’in, Ortadoğu’da önemli ekonomik ortakları söz konusudur. İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de endişelerine sebebiyet veren bu anlaşmanın onaylanması durumunda Çin’in, İran kamuoyundan gelecek tepkilere karşı durumu dengelemesi gerekecektir.

Çin-İran ortaklığı Çin’i Ortadoğu’nun hakemi yapar mı?

Anlaşma onaylanırsa, Ortadoğu’da Çin’in eli ekonomik olarak daha da güçlenecektir. Siyasi açıdan ise Çin’in, tarihsel ön yargılarla ezeli düşman olan İran ve İsrail arasında kilit rol oynayarak başarılı olması pek muhtemel görülmemektedir. Çünkü “Bir kuşak Bir Yol Projesine” karşı olan İsrail, Kudüs konusunda Çin tarafından baskı altına alınmaktan korkmakta hatta Suriye’deki operasyonlarda da elinin zayıflamasından endişe duymaktadır. Ayrıca, anlaşma ile güçlenecek İran’ın, kendi çıkarlarına darbe vurabileceği endişesini taşımaktadır.

Çin’in, özellikle COVID-19’un olumsuz etkisiyle ekonomisini güçlendirebilmek için enerji kaynaklarına ihtiyacı göz önüne alındığında, İran’la yapılacak anlaşma çok faydalı olacaktır. Aynı zamanda Çin’in İran’a yaptığı ulaşım yatırımları sonucu, Sri Lanka’daki Hambantota, Pakistan’daki Gwadar ve Afrika’daki Cibuti üssüne kadar uzanan denizcilik ağı oluşturulabilir.

Sonuç

ABD yaptırımları nedeniyle ekonomik sıkıntı yaşayan İranlılar için bu anlaşma, İran’ın küresel ekonomi ile yeniden bütünleşmesini sağlayabilecek, uluslararası işbirliğini geliştirebilecek, diplomatik açıdan izolasyonu ortadan kaldırabilecek bir adımdır.

“Doğu’ya Dönüş” politikası olarak değerlendirilen bu anlaşma, “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” nin devamı niteliğinde gelişmiştir. Çin, bu proje için altyapı, eğitim ve teknolojiye yapılan büyük yatırımlarla Asya’dan, Ortadoğu’yu da içine alacak şekilde Afrika’ya kadar büyük bir pazar oluşturmayı hedeflemektedir. Dolayısıyla İpek Yolu projesinin devamı niteliğinde olan bu anlaşma, Çin’in stratejik ve ekonomik hâkimiyet mücadelesi olarak değerlendirilebilir.

ABD’nin KOEP’ten çekilmesinin ardından İran’a uyguladığı yaptırımlar ile Çin, İran’dan petrol alımını en aza indirmişti. Bu gelişmeler dikkate alındığında “Bu anlaşma sonuçlanır mı? Bu anlaşma ile sağlanan ortaklık, ileri seviyeye ulaşır mı? Çin, inşa etmek için üstlendiği yüzlerce projenin çoğunu gerçekleştirebilecek mi?” konularında belirsizlik devam etmektedir. Bu anlaşmaya İran’ın heyecanlı, Çin’in ise temkinli ve mesafeli yaklaştığı görülse de sonuç olarak Çin-İran anlaşmasının, her iki tarafın da ulusal çıkarlarına hizmet eden bir kazan-kazan politikası olduğu söylenebilir.

Bu makale ilk olarak Diplomatik Gözlem dergisinin Eylül 2020 sayısında yayınlanmıştır.

Son Yazılar