İran Seçimleri

Dr. Yeşim DEMİR

ANKA Enstitüsü Danışma Kurulu Üyesi

Dünyanın birçok yerinde 2020, seçim yılı olacak. Bunlar arasında İran ve ABD seçimleri dünya kamuoyunu yakından ilgilendirmektedir.

21 Şubat’ta, 58 milyon seçmenin olduğu İran’da 7148 adayın yarıştığı 11. parlamento seçimleri gerçekleştirildi. Önceki yıllarda yapılan seçimlere göre katılım oranı bu kez düşük seyretti. Resmi olarak açıklanmasa da katılım oranının yüzde 42,57 (ISNA[1] tarafından) olduğu tespit edilmiştir. Hatta muhalefetin iddiasına göre Tebriz, Şiraz, Urmiye gibi birçok yerde yüzde 16 oranında katılım olmuştur. Rekabetin ve olağanüstü bir gelişmenin kaydedilmediği bu seçim, muhafazakârlar lehine sonuçlanmış ve 290 sandalyeli meclisin çoğunluğunu muhafazakâr milletvekilleri oluşturmuştur. Aynı zamanda beş kadın milletvekili de seçilebilmiştir. Meclisteki 290 sandalyenin beşi İran’daki azınlıklara yani birer temsilcilik Asurî, Zerdüşt, Yahudilere ve iki temsilcilik de -kuzeydeki ve güneydeki bölgelerde yaşayan- Ermenilere ayrılmıştır.

İran, genel seçimlere sancılı bir süreçte gitti, seçim sonuçları da yeni tartışmalar doğurdu. Bu çerçevede sonuçları değerlendirebilmek için İran genel seçimlerin hangi ortamda gerçekleştiğine bakmak faydalı olacaktır.

Seçime katılım şartları…

İran Anayasasına göre 18 yaşını dolduran her İran vatandaşı oy kullanma hakkına sahiptir ancak oy kullanma zorunlu değildir. Anayasada seçime aday olmanın da kriterleri belirlenmiştir. Buna göre adayların 30 ila 75 yaşları arasında olması, İran vatandaşı olması, yeterli okuryazarlığa sahip olması, sağlıklı veya fiziksel olarak iyi durumda olması, İslam Cumhuriyetine ve Anayasasına sadık olması, İran’daki dini azınlıklardan birini temsil etmemesi gerekir. Buna karşın, büyük toprak sahipleri, yasadışı kabul edilen gruplara mensup kişiler, hükümet karşıtı faaliyetlerden hüküm giymiş olanlar, din değiştirmiş olanlar, yolsuzluk suçu işleyenler, dolandırıcılık yapanlar, rüşvet alanlar, uyuşturucu kaçakçılığı veya bağımlılığı olanlar, Şeriat yasasını ihlal eden veya zihniyet bozukluğu olan kişiler adaylıktan diskalifiye edilebilir. Aynı zamanda Anayasa Koruyucular Konseyi ve Yüksek Yargı Konseyi üyeleri, İdari Adalet Divanı Başkanı, Genel Teftiş Başkanı, bazı memurlar, dini liderler ve silahlı kuvvetlerin herhangi bir üyesi olarak görev yapanların da aday olmaları yasaklanmıştır.

Parlamentoda siyasi partiler var ama yok…

İran’da siyasi partiler var ancak parlamentoda resmi varlıkları yok ve isimleri oy pusulasında görünmemektedir. Oy kullanma işi listeler temelinde gerçekleşmektedir. Bir aday birçok farklı listede olabilir.

Seçime giden süreçte yaşanan olaylar…

Seçim sürecinin sancılı geçtiği İran’da başkanlık ve parlamento seçimleri ile ilgili yetkili kurum İran Anayasası’nın 99. maddesine göre Anayasayı Koruyucular Konseyi (AKK)’dir. Konsey, altı din adamı (dini lider atar) ve altı hukukçudan (parlamento seçer) oluşmaktadır. Şeriatı, İslami dokuyu ve Anayasayı korumak, ülkede yapılan tüm seçimlere katılan adayların seçimlere girmek için “ehil” olup olmadıklarına karar vermek ve seçim sonuçlarını tasdik etmek gibi görevlere sahiptir. Anayasayı Koruyucular Konseyi Başkanlığını 1980’den bu yana Ayetullah Ahmed Cenneti yürütmektedir. Ayrıca Meclis’te kabul edilen kanunların Anayasa ve Şeriata uygunluğu da bu konseyce incelenir.

Dini lider tarafından atanan rejimin uygun bulmadığı adayları diskalifiye etme yetkisine sahip AKK, bu seçim için başvuruda bulunan 16.000 adaydan yaklaşık 8000’ini elemiştir. İlk aşamada reformist adaylar ile Anayasal kriterlere uymayanlar elenmiştir. Ayrıca hâlihazırda mecliste bulunan ve yeniden seçilmek isteyen 90 milletvekili de elenenler arasında yer almıştır. Elenen milletvekillerinin büyük çoğunluğu reformistlerdendi.

AKK’nin özellikle de reformist adayları elemesi sonucu reformistlerin seçimlere katılmamasının genel seçime katılım oranını düşürüp düşürmeyeceği yönünde bir endişe ulunmaktaydı. Bu konudaki asıl endişe ise halkın seçimi boykot edip etmeyeceği olmuştur. Çünkü genellikle halk, İran’da seçimlerin özgürce yapılmadığını ve çoğu zaman seçimlere hile karıştırıldığını düşünmektedir. Bu düşüncelerin yarattığı olumsuz ortamda Dini Lider Ali Hameney’in Cumhurbaşkanı Ruhani’yi eleştirmesi de dikkat çekicidir. Hameney, Ruhani’nin, seçimlerin sonuçlarının önceden belirlendiği ve parlamento üyelerinin önceden atandığı iddialarının halk arasında umutsuzluğa neden olduğunu ve seçimleri boykot etmeye yol açtığını söyleyerek eleştirmiştir.

Seçime katılım oranının düşük olmasında sosyo-politik etkenler…

Bu seçim, rejimin meşruiyetinin sorgulandığı güven testi olarak da değerlendirilebilir. ABD’nin 2018’de Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından İran’a uygulanan ağır yaptırımlar, akaryakıt fiyatlarındaki artış nedeniyle düzenlenen protesto eylemleri, General Kasım Süleymani suikastı, Ukrayna Hava Yollarına ait yolcu uçağının düşürülmesi, AKK tarafından reformistlerin elenmesi gibi gelişmeler gölgesinde gerçekleşen seçime katılım düşük seviyede olmuştur. Bu doğrultuda mevcut sosyo-politik koşullar göz önüne alındığında durum anlaşılabilir. Halkın güven sorunu yaşamasına sebebiyet veren bu etkenlere ek olarak dünyayı tedirgin eden corona virüsünün de seçime katılımı olumsuz etkilediği söylenebilir.

Seçim öncesinde rejim tarafından halkın seçime katılması yönünde çalışmalar yapılmış, seçimlere katılmamanın deyim yerindeyse ihanet olarak kabul edileceği vurgulanmış, hatta Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney, oy vermenin dini bir görev olduğunu belirterek beni sevmeseniz de ülkenin çıkarları için seçime katılın ifadelerini kullanmıştır. Benzer şekilde Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de halka seslenerek tüm olumsuzluklara rağmen oy kullanmaya gidin çağrısı yapmıştır. Ruhani’nin çağrısı önemlidir. Her ne kadar sonucu önceden tahmin edebilse de önümüzdeki dönem cumhurbaşkanlığı seçiminde gücünü kaybetmek istememektedir.

Hem dini liderin hem de cumhurbaşkanının halkı ısrarla oy kullanmaya çağırması ve buna karşılık halkın olumlu cevap vermemesi de aslında otoritenin halk nezdindeki güvenilirliğini tartışmaya açmıştır. Halkın ekonomik krize tepki olarak gerçekleştirdiği protesto eylemlerine devlet aygıtlarının sert cevap vermesi, aslında sonraki süreçte de halkın vereceği tepkinin göstergesi olmuştur. Bu durum muhafazakârların lehine olmuştur.

Toplumun yaşadığı hayal kırıklığı çerçevesinde, devlet ekonomik vaatler vermiş olsaydı dahi halkı yine de oy kullanmaya teşvik edemeyecekti. Bundan dolayı rejim, oy kullanmanın dini görev olduğunu telkin etmiştir. Aynı zamanda devlet organları, milliyetçiliği de kullanmak suretiyle ülkenin askeri tehdit altında olduğunu, bölgesel kaostan kurtulmak için halkın oy kullanması gerektiğini de işlemiş ve oy kullanılması çağrısında bulunmuştur.

İran’da kamuoyunun nabzını tutmak zordur çünkü görüşleri nedeniyle hapse atılanların varlığı nedeniyle insanlar fikirlerini ortaya koymaktan çekinmektedirler. Ancak seçim öncesi yapılan anketler çok net olmamakla birlikte halkın seçime katılım oranı hakkında bilgi vermiştir.

Gençler de seçimi boykot ediyor…

Muhafazakârların seçimden galibiyetle çıkacağı en başından belli olan seçim sürecinde ülkenin geleceği olan İranlı gençler de seçimleri boykot kararı almıştı. Bu genel seçim, “oy kullansam da kullanmasam da değişen bir şey olmayacak, parlamentoya kimlerin gireceği belli” diyen gençlerin umutsuzluğunun da bir yansıması olmuştur.

Öngörüler…

Seçim sonuçlarında da görüldüğü üzere reformist kanat kayba uğramıştır. En başta aday belirleme sürecindeyken elenmeleri doğal olarak seçimde de kaybetmelerine sebebiyet vermiştir. Tabii ki tek neden bu değildir. Cumhurbaşkanlığına aday olduğu dönemde Ruhani’ni önderliğindeki reformistlerin ülkeyi ekonomik izolasyondan kurtarma vaatlerini gerçekleştirememeleri ve son dönemde muhafazakârlarla aynı doğrultuda politika izlemeleri ve siyasi hataları, halkın hayal kırıklığı yaşamasına yol açmıştır. Yolsuzluklar, ekonomik sıkıntılar gibi nedenlerden dolayı halkın giderek artan öfkesi Ruhani’nin reformcu hükümetine yönelirken muhafazakârların da elini güçlendirmiştir. Muhafazakârlar, güçlü bir parlamento çağrısı yaparak bu durumu fırsata çevirmeye çalışmışlardır.

Çok yönlü bakıldığında, yeni mecliste muhafazakâr milletvekili çoğunluğu dini lidere bağlılığı artırdığı gibi cumhurbaşkanının gücünü zayıflatacaktır. Ayrıca 4 yıl boyunca görev yapacak milletvekilleri, dini liderin olası ölümü durumunda da rejimin güvenliğini sağlayabilecek gücü koruyabilecek hatta Hamaney’e kendinden sonra gelecek kişiyi belirleme fırsatı verebilecektir. Bununla birlikte, parlamentodaki çoğunluk hâkimiyeti cumhurbaşkanlığı seçimleri için büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla halkın seçimlerin güvenilir olup olmadığını sorgulaması önümüzdeki yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini de etkileyecektir.

Dış politika açısından bakıldığında ise, muhafazakâr ağırlıklı parlamentoyu, hâlihazırda muhafazakârların ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve Kasım Süleymani suikastından sonra Batı’ya güvenilemeyeceği yönündeki düşünceleri, ABD ile kurulabilecek ilişkilerden uzaklaştırabilir. Aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi durumunda kutuplaşmanın iyice artabileceği söylenebilir.

Sonuç olarak…

Seçim sonuçları, halkın son zamanlarda yaşadığı olumsuzluklara verdiği cevaptır ancak aynı zamanda rejimin meşruiyetinin sorgulandığını da ortaya koymaktadır. Rejim meşruiyeti için gereken halk desteği bu seçimde görülememiştir. Sosyal açıdan sorgulanması gereken seçime katılım oranının düşük düzeyde kalmasıdır ve katılım corona virüsü gibi etkenlerle bağdaştırılamayacak kadar ciddi boyutta düşüktür. Neticede seçim sonuçları, halkın sistemde yenilikler yapılabileceği, sosyal ve politik özgürlüklere yönelik taleplerinin karşılanması doğrultusunda umutlarının sona erdiğinin de bir göstergesi olmuştur.

Bundan sonraki süreçte, muhafazakârların daha otoriter bir yapıya bürünebileceği hatta cumhurbaşkanının dahi Devrim Muhafızları içinden seçilebileceği varsayımları söz konusudur.

[1] İranlı Öğrenciler Haber Ajansı (ISNA)

Son Yazılar