ABD ile Türkiye arasında ilişkilerin uzun süredir gergin bir zeminde seyrettiği düşünülürse Türkiye’nin yeşil ışık yakması ve F-16 satışının gerçekleşmesi bu soğuk iklimin değişmesi yönünde anahtar adımlar olabilir. Doç. Dr. Sinem Ünaldılar, NATO Vilnius Zirvesi kapsamında Türkiye’nin Batı ve Rusya üzerinde sürdürdüğü denge politikasını kaleme aldı.
Rusya-Ukrayna savaşı, uluslararası ilişkiler alanında pek çok dinamiği değiştirdi. Savaşla birlikte dönüşen sistem, bütün aktörlerin kendilerini yeniden konumlandırmalarına neden oldu. Türkiye savaşın başından beri denge politikası izlemek için gayret etti. Türkiye’nin Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını bir savaş olarak nitelemesi; NATO’ya bağlılığını hem söylem hem eylem düzeyinde göstermesi; Montrö Boğazlar Sözleşmesi (19. madde) gereğince boğazları tüm savaş gemilerine kapatması; Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda Rusya’yı kınayan ülkeler arasında olması ve Ukrayna’ya destek vermesi, NATO üyesi olarak yükümlülüklerini yerine getirdiğini gösteren örnekler.
Türkiye’nin transatlantik ittifak tarafından Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmaması, Rusya ile diyalog kurmaya devam etmesi ve artan ekonomik ilişkiler ise Rusya ile yakın ilişkileri göz önüne seriyor. Bununla birlikte Türkiye’nin Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nın imzalanmasındaki önemli katkısı, Antalya Diplomasi Forumu’nda ve İstanbul’da Rusya ile Ukrayna’yı bir araya getiren taraf olması da uluslararası kamuoyunun takdirini toplayan girişimler. Ancak son dönemlerde özellikle Rusya ile yakınlaşan ilişkiler, enerji alanında yapılan işbirliği, savaş sırasında artan ticaret hacmi, Batı ittifakı ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile yaşanan sorunlar ve Avrupa Birliği (AB) ile donan üyelik süreci, dengenin Rusya’ya doğru kaydığı düşüncesini ortaya çıkarmıştı. Bu çerçevede Vilnius Zirvesi’nde İsveç’in üyeliğine Türkiye tarafından yeşil ışık yakılması ve ittifak üyelerinin bu karardan duydukları memnuniyet Türkiye’nin denge politikası açısından önemli bir gelişme. Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliği konusundaki pozitif kararı transatlantik ittifakın genişlemesinin önündeki engeli kaldırarak ülkenin uzun vadede maruz kalacağı “Türkiye yüzünden konsolide olamayan NATO ittifakı” söylemlerini bertaraf etmiştir.
Türkiye’nin kazanımları
Tarihi Zirve’ye damga vuran konulardan birisi Türkiye’nin üyelik konusunda negatif kararını 10 Temmuz gecesi pozitife çeviren nedenin ne olduğu. Öncelikle karar sürpriz olarak nitelendirilse de bu konuda Dışişleri Bakanlığının uzun süredir devam eden gayret ve çalışmalarının öneminin altını çizmek gerekiyor. Örneğin Haziran ayında ABD ile “Stratejik Mekanizma Diyaloğu” toplantıları gerçekleştirildi. ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Victoria Nuland ile yapılan bu görüşmelerde Türkiye, terörizmle mücadele ve İsveç’in üyeliği gibi konuları ABD ile birlikte ele aldı. Zirve öncesinde taraflar arasında yapılan bu görüşmeler ve Vilnius’ta karar öncesi gerçekleşen müzakereler, İsveç’in üyeliğine yakılan yeşil ışığın arka planındaki çabaları gösteriyor. Diğer önemli soru Türkiye’nin elde ettiği kazanımlar yönünde.
2022 NATO Madrid Zirvesi’nde Türkiye, İsveç ve Finlandiya tarafından imzalanan Üçlü Mutabakat çerçevesinde Türkiye’nin en büyük beklentisi Finlandiya ve İsveç’in terörizme desteklerini kesmeleri ve terörizmle mücadele konusunda Türkiye’nin istediği işbirliğini gerçekleştirmeleriydi. Finlandiya istenilen koşulları yerine getirip NATO üyesi olurken İsveç, terörizmle mücadele konusunda Türkiye’nin beklentilerini karşılayamamıştı. İsveç’in üyeliğine yakılan yeşil ışık, ülkenin bu yönde gerçekleştirdiği ve gelecek için de taahhüt ettiği düzenlemelerin Türkiye’nin kaygılarını giderdiğini gösteriyor. Zira NATO tarihinde ilk kez “Terörizmle Mücadele Özel Koordinatörü” atanması kararı, Türkiye’nin terörizmle mücadele konusundaki çabalarının somut bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ayrıca sonsuza dek genişleme sürecinin önünde durmanın da bir bedeli olabileceğini unutmamak gerekiyor. Batı perspektifinden Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması denge politikası açısından sakıncalı bulunduğu gibi ittifakın genişlemesi önünde duran ülke imajının da Batı Bloku ile ilişkileri rayına sokmayacağını unutmamamız gerekiyor.
Bununla birlikte diğer kazanım F-16 satışıyla ilgili pozitif tutumdur. Henüz nihai karar olmamasına rağmen F-16 uçaklarının tedarik ve modernizasyonu konusunda ABD Başkanı Joe Biden’ın konunun takipçisi olacağı sözü bu sürecin önünde önemli engel oluşturan Bob Menendez gibi ABD senatörlerinin ikna edileceği izlenimini verdi. Bununla birlikte ABD ile Türkiye arasında ilişkilerin uzun süredir gergin bir zeminde seyrettiği düşünülürse Türkiye’nin yeşil ışık yakması ve F-16 satışının gerçekleşmesi bu soğuk iklimin değişmesi yönünde anahtar adımlar olabilir.
AB ile yeniden işbirliği
Vilnius Zirvesi’nde ön plana çıkan diğer bir başlık şüphesiz Türkiye’nin AB üyeliğiydi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun bir süreden sonra yeniden AB sürecine vurgu yapması ve Türkiye’nin AB üyeliğini yeniden gündeme taşıması, konunun canlandırılması açısından önemli. Ancak Zirve’de alınan kararların Türkiye’nin AB üyelik sürecini hızlandırmasını beklemek gerçekçi olmaz. AB üyeliğimizin önünde başta Kıbrıs sorunu olmak üzere çözüm bekleyen bir dizi sorun, iki tarafta da ikna edilmesi gereken kamuoyu, karşılanması beklenen pek çok kriter ve karşılıklı sert eleştiriler söz konusu. Bu engellere giderek aşırı sağa kayan Batı iktidarlarını, artan yabancı düşmanlığını, AB’nin genişleme yerine derinleşmeyi önceleyen politikalarını da eklediğimizde üyelik çok daha zor bir ihtimal olarak karşımızda duruyor.
Dolayısıyla AB üyelik süreci bu kararla yoluna giremeyecek kadar karmaşık, kendi koşulları olan zorlu bir süreç. Üyelik söz konusu olmasa bile uzun süredir ilerleme kaydedemediğimiz Gümrük Birliği revizyonu, vize serbestisi, Yapılandırılmış Daimi İş Birliği (PESCO) projelerine Türkiye’nin katılımı ve enerji işbirliği gibi pozitif gündem maddelerinde ilerleme sağlanırsa Türkiye ve AB arasında yapıcı bir işbirliği alanı yaratılabilir. İsveç ve Finlandiya, Madrid’de imzalanan Üçlü Mutabakat metninde Türkiye’nin PESCO projelerine katılımını da destekleyeceklerini belirtmişlerdi. İsveç, Vilnius Zirvesi’nde de Gümrük Birliği revizyonu ve vize serbestisi gibi konulara destek vereceğini belirtti. Verilen sözler yerine getirilirse belki bu teknik işbirliği alanlarında yeni kazanımlar elde edilebilir. Bu bağlamda Zirve’nin AB konusundaki katkısı Türkiye’nin AB perspektifini yeniden gündeme getirmiş olması.
Sonuç olarak, Vilnius Zirvesi Ukrayna’ya yeni güvenlik garantilerinin verildiği, transatlantik ittifakın daha fazla bütünleşmesini sağlamak adına önemli kararlar alındığı, Türkiye’nin de genişleme sürecinin önünü açtığı tarihi bir NATO zirvesi oldu. Alınan kararların yaratacağı etkileri uzun vadede göreceğiz ancak mevcut konjonktürde yeşil ışık kararı, Türk dış politikası açısından verilmesi gereken bir karardı.
Zirve, Batı ile ilişkilerde olumlu bir dalganın başlangıcı olabilir. Ancak gerçek pozitif etki için tarafların alınan kararları istikrarlı politikalarla desteklemesi, istenen reformların karşılıklı yerine getirilmesi, birlik üyeleriyle sorunların çözülmesi, Türkiye’nin terörizmle ilgili kaygılarının pratikte de giderilmesi ve Türkiye’nin denge politikasına devam etmesi gerekiyor.
Doç. Dr. Sinem Ünaldılar
Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi