Kırım’ın yasa dışı ilhakıyla 2014’te Rusya’ya karşı uygulanmaya başlayan yaptırım süreci bize her ne kadar önemli ampirik kanıtlar sunuyor olsa da yaptırımların etkisi hala tartışmalıdır. Milli İstihbarat Akademisi Öğretim Görevlisi Mehmet Çağatay Güler, Avrupa Birliği (AB) tarafından uygulanan yaptırımlardan Rusya’nın ne ölçüde etkilenip etkilenmediğini kaleme aldı.
Rusya Federasyonu 2014 Mart’ta Kırım’ı yasa dışı bir şekilde ilhak etti ve 1 ay sonra da Donbas’taki çatışmaların fitilini ateşledi. Müteakiben Batı başkentleri, temmuz ayında AB, ABD ve Kanada koordinasyonunda Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladı. Batı tarafından uygulanan bu finansal yaptırımlar Rusya’nın ekonomisini teşkil eden kritik sektörleri, çeşitli kişi ve kurumları hedef aldı. Bu kapsamda, Rusya’nın Sberbank, Gazprombank ve VTB gibi büyük bankları yaptırım listesine alındı. Bu bankaların SWIFT’e erişimleri kısıtlanarak uluslararası piyasalardaki işlemleri engellendi ve Batı pazarlarına ulaşımları sınırlandırıldı. Bunlarla beraber Batı ülkelerinde tutulan Rus varlıkları donduruldu ve kilit sektörlerde aktif Moskova ile bağlantılı kişilere seyahat yasakları getirildi. Aynı zamanda, bazı Rus oligarklara yaptırımlar uygulanırken enerji sektörüne, teknoloji ithalat ve ihracatına ciddi kısıtlamalar getirildi. İlerleyen süreçte de ilgili yaptırımlar muhtelif fasıllarda hem sıkılaştırıldı hem de uzatıldı.
Yaptırımlar Rus ekonomisini nasıl etkiledi?
Rusya-Ukrayna savaşıyla beraber günümüzde sıklıkla tartıştığımız yaptırımların aslında 10 yıllık uzun bir geçmişi vardır. 2022’yi müteakip yeni devreye sokulan uygulamalar, halihazırda devam eden yaptırımların genişletilmiş ve sıkılaştırılmış halidir. Peki, bu 10 yıllık süre içerisinde yaptırımlar Rus ekonomisini nasıl etkiledi?
İlk olarak, Rusya’nın gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH) büyüme oranlarını incelersek Kırım’ın yasa dışı ilhakından sonra yaklaşık 3’te 1 oranında gerilediğini görüyoruz. 2015’te yaptırımların etkisiyle büyüme oranı yüzde 2,5 negatife düşse de 2017’de toparlanmaya başladı. Bu düşüşün bir benzeri son 10 yılda sadece Kovid-19 salgınından sonra yaşanmıştı. İkinci olarak, Rusya’da enflasyon yüzde 12,9’larla tavan yaptı. Üçüncü olarak, doğrudan yabancı yatırımlar 69 milyar dolar civarından önce 22 milyar dolara ardından da 6,8 milyar dolara kadar geriledi. Dördüncü olarak, Rus rublesi büyük bir devalüasyon yaşadı ve 1 dolar yaklaşık 33 rubleye tekabül ederken önce 60 rubleye sonra 72 rubleye kadar geriledi. Ekonominin temel göstergeleri Rusya’nın Batı yaptırımlardan ilk aşamada ciddi şekilde etkilendiğini söylüyor. Dolayısıyla Batı’nın kısa vadede hedefine ulaştığı görünüyor.
Lakin, devam eden yıllarda enflasyon ve rublenin değerinden büyüme oranlarına bu göstergelerde kayda değer ölçüde istikrar sağlandı ve yaptırımların etkileri hafifledi. Hatta, Batı bilhassa da AB ülkeleri uyguladıkları yaptırımlardan negatif etkilenmeye başladı. Petrol üreten teçhizatın ve askeri ürünlerin azalan ihracatı, Rusya’nın gıda ithalatı yasağı ve düşen ithalat talebi bu eksende değerlendiriliyor.
2022’deki yaptırımların neler getirdiğine, Moskova’nın ne cevap verdiğine ve bir nevi yaptırım savaşına dönen bu süreçte cephedeki duruma bakılması gerekir. Sıkılaştırılan ve genişletilen yaptırımlar, Rus bankalarına ve uluslararası işlemlere yönelik daha geniş kısıtlamalar, SWIFT’ten tamamıyla ihraç, ekonomik ve askeri açıdan kritik teknolojilerin ihracatına daha kapsamlı tedbirler, petrol ithalatına yönelik yasaklar şeklinde sıralanıyor.
Rusya bankacılıktan enerjiye, teknolojiden sanayiye kadar pek çok sektör sert bir şekilde hedef alındı. Rusya bu duruma cevaben Çin, Hindistan ve Batılı olmayan devletlere yöneldi. Bu ülke ve bölgeler ile işbirliğini derinleştirdi. Rakamlar 2023’te petrol ve doğal gazdan sağlanan gelirin yüzde 24 düştüğünü gösterirken 2024 yılı federal bütçe tahminleri bu kaynaklardan elde edilen kazancın yaklaşık yüzde 30 artacağı yönünde.
Aynı şekilde GSYH savaşın ilk yılında negatif etkilenirken sonraki dönemde toparlanma eğilimine geçti. Yaptırımlar ile ilgili en güncel gelişme ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya’da ABD’ye veya ABD ile ilişkili şirket ve şahıslara ait varlıkların, Rusya veya Rusya Merkez Bankasına verilen zararın karşılanması için kullanılmasına izin vermesi oldu. Bu adım, Batı’nın daha önce dondurduğu 300 milyar dolarlık Rus Merkez Bankası rezervinin Ukrayna’ya yardım için kullanılma tartışmalarına cevap ve ilgili karara mütekabiliyet niteliği taşıyor.
Batı yaptırımlar konusunda ne kadar samimi?
Bu noktada, sadece Frontelligence Insight tarafından yapılan son araştırma örnek verilebilir. Detaylıca anlattığı yaptırım kapsamına rağmen, Rus seyir füzesi üreticisi Raduga’nın 2022’den bu yana faaliyetleri sürdürdüğü ve Batı’dan ithal ettiği makineler sayesinde de üretimini daha da artırdığı belgeler ile raporlandı. Almanya ve İtalya menşeli ürünler, tüm bu geniş yaptırımlara rağmen Rus seyir füzesi yapımında kullanılmaya devam ediyor. Samimiyet noktasında asıl örnek ise Batı Avrupa ülkelerinin Rus petrolüne yaptırım uygularken Rus gazını yaptırımların dışında bırakmasıdır.
Kısacası, bugün Rusya’ya uygulanan ve etkisi hararetle tartışılan yaptırımların arka planı aslında 10 yıl öncesine uzanıyor. Ekonomik yaptırımların etkisi ve yaptırımlardan kimin karlı kimin zararlı çıktığı konusu yalnızca siyasi arenada değil akademik literatürde de sıkça sorgulanıyor. 2014 Kırım’ın yasa dışı ilhakıyla Rusya’ya karşı uygulanmaya başlayan yaptırım süreci bize her ne kadar önemli ampirik kanıtlar sunuyor olsa da yaptırımların etkisi hala tartışmalıdır. Literatürde öne çıkan çalışmalardan bazıları sonuç odaklı ve söz konusu yaptırımların siyasi hedeflerinin elde edilip edilmediğini önceler. Nihayetinde yaptırım uygulanan ülkenin istenmeyen davranıştan caydırılıp caydırılmadığı dikkate alınır.
Bu denklemde 10 yıldır ciddi Batı yaptırımları altında olan Rusya’nın ne Kırım’ın ilhakından ne de Donbas’taki çatışmadan vazgeçmediğini ve hatta 2022’de daha da ileri giderek Ukrayna ile savaşa girdiğini görmekteyiz. Maksimum baskı şiarıyla 2022 sıkılaştırılan yaptırımların yine Moskova’yı yolundan alıkoyamadığı ve savaştan caydıramadığı bir gerçek. Bu çerçevede yapılan değerlendirmeler neticesinde, Batı’nın yalnızca reaktif adımlar attığı ve yaptırımların istenilen siyasi hedefler noktasında sonuç vermediği söylenebilir. Bu yaklaşıma yönelik çokça eleştiri de mevcuttur. Yaptırımların kısa vadeli sonuçlardan ziyade uzun vadeli etkilerinin değerlendirilmesinin daha doğru olacağı iddia edilir. Bu perspektifte, Rusya’nın kısa vadede savaştan ve benimsediği agresif politikalardan caymaması da uzun vadede ekonomisinin ciddi şekilde zarar göreceğini düşündürüyor. Hatta, gark olacağı ekonomik krizlerin ve finansal zararın boyutları kısa vadede savaştan elde edeceği karların ötesine geçeceği tahmin ediliyor. Ancak bu tahminler yapılırken daha önce müşahede ettiğimiz gibi yaptırıma uğrayan kadar yaptırım uygulayanların da ne boyutta etkileneceği hesap edilmelidir.
Mehmet Çağatay Güler
Milli İstihbarat Akademisi Öğretim Görevlisi